İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu,  Olası İstanbul depreminde yıkılması ya da çok ağır hasar görmesi muhtemel 90 bin yapıyı ya dönüştürmeyi ya da güçlendirmeyi hedeflediklerini belirten İmamoğlu, bunun amaçla bir Deprem Konseyi kurulmasının şart olduğuna vurgu yaptı. Geçmiş dönemde aralarında askeri alanların da bulunduğu rezerv arazilerinin imara açılmasını eleştiren İmamoğlu, “İstanbul'da bu iş, ranta ve lüks konut üretme yarışına dönüştü. İstanbul'da, 130 kamu arazisinde, 85 milyar dolarlık rant elde edildi. Bu 85 milyar dolarlık rantın İstanbul'a gitmediği, kentsel dönüşüme gitmediği, İstanbul'da sosyal konuta gitmediği açık, ortada. Olsaydı İstanbul'da barınma krizini konuşur muyduk” ifadelerini kullandı. “İstanbul'un acısı, İstanbul'un depremi, milletimize, devletimize, hepimize diz çöktürür” diyen İmamoğlu, “Bu bir beka sorunu. Diz çöktürür bize. Meydan okuyoruz, ‘Eyyy şu, eyyy bu.’ Depreme meydan okuyalım. Neyle? Teknikle, bilimle, bilim insanlarımızla. Kulak verelim onlara. Kendimize emanet edelim. Siyasete kendimizi tümden emanet ettik. 23 yıldaki fatura ortada. Şimdi başka bir dönem başlıyor” şeklinde konuştu. Ülkenin köklü kurumu Kızılay’ın süreç içerisinde küçültüldüğüne dikkat çeken İmamoğlu, “Bu ülkede çadır meselesini bu kadar konuşmak, inanın canımızı yakıyor” dedi. İmamoğlu, Küçükkaya’nın Altılı Masa toplantısı sonrasında yaşananlara yönelik sorusuna ise, “Burada sorumluluk kimde? Tabii ki sorumluluğun sırası benim Genel Başkanımla başlar, sayın Meral Akşener ile devam eder. Diğerleriyle beraber bu süreç toparlanır. Çünkü ana unsuru, iki siyasi partidir. Bu iki siyasi partinin birlikte duruşu, bize İstanbul’u kazandırmıştır. Bu ittifakın içinde olmayan başka siyasi unsurların da bize destekleri olmuştur. Ama bu iki partinin oturup, memleketi düşünerek kaygıları gidererek konuşması gerekiyor. Konuşmadan uzlaşma olmaz” yanıtını verdi.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Halk TV’de canlı yayınlanan “İsmail Küçükkaya ile Yeni Bir Sabah” programının canlı yayın konuğu oldu. İmamoğlu, Eyüpsultan’daki İSKİ yerleşkesi içinde bulunan AKOM binasında gerçekleştirilen yayında, Küçükkaya’nın deprem gündemine ilişkin sorularını yanıtladı. İmamoğlu’nun Küçükkaya’nın sorularını verdiği yanıtlar özetle şöyle oldu: 

“İNSANLARIMIZA EV YAPMAMIŞIZ, TABUT YAPMIŞIZ”

“Yıkılan bina sayısına baktığımızda ve kaybettiğimiz insan sayısına tahmin ettiğimizde parça parça oluyoruz. O kadar vahim bir durumdayız. İnsanlarımıza ev yapmamışız, tabut yapmışız. Baktığımızda kötü bir sınav verdik yani. Çok kötü bir sınav verdik. Çok üzgünüz ve çok düşünmemiz gereken ve en fazla sorumluluk hattı oluşturmamız gereken alandan bahsediyoruz açık ara. Sinsi bir düşmanın ansızın gelip, işte bir şehrin yerle bir etmesi meselesi bu. Onun için ben diyorum ki; meydan okuyacağımız tek şey var: Gerçekten depreme karşı meydan okumak ve ona göre gereğini yapmak, şehirlerimizi öncelemek. Ki bunun da başında İstanbul geliyor.”

“KEŞKE, ‘İSTANBUL’DA DEPREME HAZIRIZ’ DİYEBİLSEM”

“Keşke, ‘İstanbul’da depreme hazırız’ diyebilsem. 24 yıl bitmiş olacak bu senenin ağustos ayında. Gölcük depreminin ardından, Düzce depremini yaşadığımız takvimden bugüne geçirdiğimiz zaman. Çeyrek yüzyıl. Ulusal Deprem Konseyi kurulmuş. Rahmetli Demirel öncülük etmiş, Cumhurbaşkanımız ve o dönemin siyasileri. 2007’de lağvetmişiz  Ulusal Deprem Konseyi'ni. Niçin biliyor musunuz? ‘Güncelliğini yitirmiştir’ diye. Deprem güncelliğini yitirebilir mi? Bakın, İstanbul'da 24 yılda çok şey yapılabilirdi. Hiçbir şey mi yapılmadı? Hayır. Epeyce bir şey yapıldı. Ama yetersiz. Yani güzergah yanlış çizildi. Düğmeyi yanlış ilikledik ve o süreç öyle devam ediverdi. Bir anda İstanbul'da kentsel dönüşümün adı kirlendi. Niçin? Şimdi suçu işte A, B, C partilerini atmak gayreti içinde değilim. Hayır. Mesele bütüncül. ‘O parti suçsuz, bu parti suçlu’ da demiyorum. Neticede İstanbul'da başka siyasi partilerin de görev alanları oldu o dönemden bugüne. Ben bütüncül bakıyorum. Ama iktidar eğer bu sürece, ‘Sen, sen,sen bunu engelledin’ derse, olmaz. ‘Fikirtepe'ye git bak’ deriz. Neredeyse 17-18 yılını tamamlamak üzere Fikirtepe. Ne durumda Fikirtepe? Sefillik. Bir bölümü bitmiş, Ki hiç tahmin edilemeyecek seviyede bir yaşam alanı oluşmuş. Yani ne anlamda söylüyorum? Hayal kırıklığı anlamında söylüyorum. Yüksek yapılar vesaire… Fikirtepeli'ye şu vadedilmişti: ‘Fikirtepeli, Fikirtepe’de yaşayacak.’ Ya da işte Sulukule dönüşümü konuşulur hep.”

“İSTANBUL'DA BU İŞ, RANTA DÖNÜŞTÜ”

“İstanbul'da bu iş, ranta dönüştü ve şuna dönüştü: Lüks konut üretme yarışına dönüştü. Nerelerde biliyor musunuz? İstanbul’un rezerv alanlarında. Rezerv alandan kastım, konut alanı değil. Sosyal donatı alanı, yeşil alanı, park alanı, kültür tesisi alanı, yani hatta ve hatta daha ileri gideyim -bu çok trajik- askeri alanlarımız. Ne yaptık biz ‘yeşil alanlar’ diye tariflediğimiz askeri alanlar biliyor musunuz? Askeri alanların yaklaşık 15 bin 304 hektar alanının yüzde 21’inin statüsü kaldırıldı ve lüks projeler için imara açıldı. Burada mesela en son Esenler'de, Esenler Belediyesi'ne terk edilen askeri alan yok. İstanbul'da, 130 kamu arazisinde, 85 milyar dolarlık rant elde edildi. Nasıl? Şöyle söyleyeyim: Askeri statüden çevrelere konut alanı elde edilmiş, -oradan normalde kamunun bundan faydalanması lazım- alanlar lüks konuta dönüştürülmüş ve buralar lüks konuta dönüştürüldükten sonra satılmış. 85 milyar dolarla sorunu kökten çözerdik biliyor musunuz? Yani İstanbul'daki kentsel dönüşümle ilgili sorunu kökten çözerdik. Yapamadık. Ataköy sahillerini düşünün. Birçok yerde devlet buna eğildi ve bu konudaki çalışmaları sürdürdü. Bu 85 milyar dolarlık rantın İstanbul'a gitmediği, kentsel dönüşüme gitmediği, İstanbul'da sosyal konuta gitmediği açık, ortada. Olsaydı İstanbul'da barınma krizini konuşur muyduk?”

“TAYFUN KAHRAMAN’IN KULAKLARINI ÇINLATAYIM”

“Yaptığımız bir hızlı tanıma metodu var. Ben buradan Tayfun kardeşimin kulaklarını çınlatayım. Şu anda ne yazık ki cezaevinde. Yani ne istedi Tayfun Kahraman? Daha fazla yeşil istedi. Ne istedi? Kentsel planlamada akıl ve bilimin ışığını istedi. Ne istedi? İstanbul'da ne kadar çürük bina var, bunu tespit edelim istedi. Bana geldi, ‘İstanbul Teknik Üniversitesi'yle konuştum. Bu siyaseten riskli konu Sayın Başkanı. Bu konuyu size sunuyorum ama bu artık milletin kapısını çalmak demek’ önerisini getirdi. ‘Siyaseti, riski miski düşünme, hemen girelim’ dedim. Ama yüzde 30 yakın binaya sokulduk biliyor musunuz? Bizi yüzde 70’e yakın insanımız binasına sokmadı bu tespiti yapabilmemiz için.”

“GÜÇLENDİRME MESELESİ ÇOK MÜHİM”

“İstanbul’da, bir deprem anında yıkılması muhtemel ya da çok ağır hasar görmesi muhtemel 90 bin yapı olduğuna biz inanıyoruz. 90 bin yapı ya dönüşecek ya güçlendirilecek. Bu güçlendirme meselesi çok mühim bir mesele. Güçlendirmenin 3-4 modeli var. Arkadaşlarımızla yaptığımız bu eylem planlaması içerisinde dedik ki, ‘Ana hatta iki kavramı koyuyoruz kardeşim.’ Bulduğumuz bina, eğer güçlendirmeye müsaitse, güçlendireceğiz. Güçlendirme konusunda farklı alanlar var. Tarihi binalar var. İzinlerin çok uzadığı birtakım yapılar var belli SİT alanlarında bulunan vesaire. Bütün bunların da çözümüyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Birçok mesaj alıyorum mesela ben 4-5 gündür. İşte Boğaziçi öngörünümünde bulunan binaların güçlendirilmesinden tutun da tarihi yapılı eserlerde ne yapacağı, diyenler masamızda. Konuşuyoruz, tartışıyoruz. Tabii yasaya aykırı bir şey yapamayız. Ama yasa sınırları içerisinde bir metot bulmaya çalışıyoruz. Hiç kimseyi geri çevirmemek adına, doğru adımlar atmak adına, ne yazık ki kötü niyetli birileri varsa da onlara fırsat vermemek adına doğru işlerle İstanbul'un güçlendirme metoduna çalışıyoruz. 15 Mart itibariyle başvuruları almaya başlayacağız. KİPTAŞ'ı bu işte de ana organ, ana kolon olarak ortaya koyup, tabiri caizse yüklenicileri sevk ve koordine eden, finansmanında vatandaşlarımıza katkı sunan bir sistemi İstanbul'da vadediyoruz. Bunun amacı şu: Güçlendirme, görüyoruz ki hayat kurtarıyor.”

“85 MİLYAR DOLARLIK RANT BU ŞEHRE HARCANMADI”

“Bir sene önce KİPTAŞ'ı toplantıya çağırdım, dedim ki, ‘Arkadaşlar, sokak sokak şantiye kuracağız.’ Efendim, KİPTAŞ bir bina yapmazmış, yani tek bina. Sokak arasına girmezmiş. Hayır, gireceğiz kardeşim. Dün, Kadıköy'de inanın bir binanın yıkılması, toplasanız bir saat sürmedi biliyor musunuz? Gözlerimize gördük. Beton bitmiş. Kolondaki bütün demirler paslı. Ve düne kadar o binada insanımız yaşıyor. Yanındaki bina, benzer bir bina. Yalvarmışlar ‘Hemen anlaşalım sizinle’ diye. Buradan çağrı yapıyorum. Gelin kardeşim. Biz de elimizi taşın altına koyuyoruz. Gelin, sizi bir an önce o binalardan kurtaralım. Çağrı yapıyoruz. Bakın bu işin ana müsebbibi, az önce dedim ya, 85 milyar dolarlık rant, bu şehre harcanmadı. Kamu böyle. Belediyelerimizin hataları var. Bakın A parti, B partisi. Hatalarımız var. Bir kentsel dönüşümü siyasi bir zeminde tartışırken, ‘O parti yapamaz, biz yaparız’ değil. Meseleye böyle bakmamalıydık. Bakın kendi partime bile kusur olarak konuşuyorum İsmail Bey. Bunu yapmazsak, çuvaldızı kendimize batırmazsak, olmaz. Kentsel dönüşümün, insan hayatını kurtardığı noktada her şeyi bir kenara bırakacağız, oturacağız, çözüm bulacağız.”

“İSTANBUL'UN DEPREMİ HEPİMİZE DİZ ÇÖKTÜRÜR”

“Şehircilik Bakanı’yla bir centilmenlik anlaşması yaptık. ‘Kentsel dönüşüm yaparken önümüzde bir engel var ise, biz o engeli kaldırmaya çalışacağız’ dedik. O da bize yardımcı olduk. Başka engellemelerle karşılaştık mı? Karşılaştık. Ama birbirimize yardımcı olduk. Her şeyi bir anda çözemeyebiliriz. Ama şunu da söyleyelim: Devletimizin kurumları kadar, vatandaşımızın da kusurları var. ‘Efendim 10 daireyle anlaştık, 11’nci daire binasından çıkmıyor.’ Yok yürütmeyi durdurma alıyor. Yok bilmem ne yapıyor. Yok 100 bin lira daha fazla, 200 bin lira daha az… Bunu tartışacak durumda değiliz. Bakın yılları heba ettik. Canımız burnumuzda yani. ‘Sayı’ demek istemiyorum. Verilen sayıyı da tartışmak istemiyorum. İstanbul'un acısı, İstanbul'un depremi, milletimize, devletimize, hepimize diz çöktürür İsmail Bey.”

“DEPREM KONSEYİ, MARMARA İÇİN DE KURULMALI”

“Deprem süreciyle ilgili, kentsel yenilemeyle ilgili, planlamayla ilgili, toplam 25 yasa, 11 yönetmelik var. Daha ileri gideyim. Bu konuda yetkili 19 kurum var, biliyor musunuz? Bu sistem içerisinde, ister istemez kurumların bile ayakları elleri birbirine dolanıyor. Onun için diyoruz ki; İstanbul'u bütünlükçü bir çatı, sorunlarını çözebilecek bir yere taşır. Bir Deprem Konseyi öneriyoruz. Bakın ben bunu, 2019’un sonunda, Şehircilik Bakanı’na sundum. Bu Deprem Konseyi, aynı zamanda Marmara için de kurulmalı. Bu İstanbul'da kuracağımız prototip. Alın, Adana'ya da kurun. Alın, Maraş'a da kurun. Alın, Erzurum'a da kurun. Ama İstanbul için bu şart. İstanbul için bir özel yasa da şart. Yani bütün bu konuları içine alan ve sistemi çözen bir özel yasa da şart. İstanbul'da Deprem Konseyi’nde şu masaya oturduk İsmail Bey. Şu masaya kim var? Bakanlık var. Bakanlık temsilcileri var. Valilik var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi var. İlçe belediyeleri var. Finans sektörü var. Para olmadan olur mu bu iş? Sigorta sektörü var, yapı sektörü var, müteahhitler var, yapı malzemesi üreticileri var. Öyle bir karma bir yapı ki, demokrat bir yapıdan bahsediyorum. Tabii ki bunun karar verici mekanizmaları, gayet güzel organizasyon şeması içerisinde olgunlaştırılabilir. Bunu Sayın Şehircilik Bakanı'na hem Ankara'da anlattık hem de İstanbul'da ısrarlarımız üzerine bir istişare toplantısı düzenledi. Orada da bizzat kendisine bunu sunduk. Dinlediler. ‘Gayet iyi bir öneri’ dedi; orada kaldı.”

“BU ÜLKENİN BAKANLARININ NE İŞİ VAR SAĞA SOLA SATAŞMAKLA, KAVGA ETMEKLE”

“Bu ülkenin bakanlarının ne işi var sağa sola sataşmakla, kavga etmekle? Ya işini yap. Beni marke etmekle eline ne geçecek? Bu ülkenin bakanı, ana muhalefet liderine ya da X diğer muhalefet liderine sataşmakla, milletvekiliyle kavga etmekle, hakaret etmekle, Ekrem İmamoğlu’ne hakaret etmekle… Ne oldu? 16 aydır terörist arıyorsunuz İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde. Unutuyoruz, farkında mısınız? 16 aydır ihbar ettikleri teröristleri arıyorlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde. Hani? Bir tane yok. Ayıp değil mi? Bu iktidar iktidar var olduğu sürece, bu hukuk anlayışı var olduğu sürece her an her şey olabilir. Bize verilen ceza, şu an istinafta. Terör soruşturması savcılıkta. Herhangi bir henüz mütalaa yok. Günün sonunda deprem meselesinde… Bakın yenileme, güçlendirme; bakın finansman, sıfır faizli… Vatandaşımıza eğer bir evde, iki asgari ücretten az gelir varsa, sıfır faizle ona kredi imkanı sunmak istiyoruz. Meclis’te. Ocak ayında Meclis’e yolladık. Aralık ayında yazdık. Şubatta biz deprem olacağını mı biliyorduk? Dedik ki; ‘Sıfır faizli kredi dağıtmak istiyoruz.’ Devletin verdiği kiradan daha fazla, üç katı kira desteği verip -çünkü 1500 lira kira bir şey yapmıyor İstanbul'da- bu acil yıkılması gereken diye tespit ettiğimiz binalarda hem kiracıya hem mal sahibine verilmek üzere, Meclis’e önergemiz yolladık. Yani çaba sarf ediyoruz. Gayret ediyoruz.”

KURAKLIK UYARISI: “GERÇEK KONULARIN NE KADAR UZAĞINDAYIZ”

“Son 22 yıllık ortalamaya göre, en kurak dönemi yaşıyoruz diyebilirim. Fakat kuraklık, sadece İstanbul'da değil. Türkiye'nin neredeyse beşte dördü bu durumda. Çok kötü. Doğu Karadeniz bile yağış alma konusunda çok sorunlu bir dönem geçiriyor. Ben bazen şöyle sabah kalktığımda diyorum ki; ‘Gerçek konuların ne kadar uzağındayız.’ Deprem, hayatımızın en önemli açık ara gündemi. İklim değişikliği, hiçbir gün gündemimizden çıkarmamamız gereken konulardan birisi. Metro meselesi, İstanbul’un en önemli meselelerinden biri. Ama aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelede de öncü bir uygulama. Bilimsel ve teknik zeminde atacağınız adımları, 100 adımın 99’unu atacağız, kalan bir adımımızı belki boş konulara ayırmamız gerekir. Bu kim? Yanlış anlamayın; siz saygıdeğer basın mensupları, siyasiler, bürokrasinin temsilcileri toplum, yerel yöneticiler, sivil toplum, akademisyenler… Güzel ülkemin gündemini, inanın dehşetle izliyorum. Mesela, depremle beraber yüz binlerce üniversite öğrencimizi niye evine yolladık İsmail Bey? Aklım almıyor neden olduğunu. En son bu kadar feryattan sonra, ‘Nisan ayı başında tekrar değerlendireceğiz’ dediler. Sebebini kimse bilmiyor biliyor musunuz? Mantıklı hiçbir açıklaması yok.”

“ŞU AN BİR ENKAZ FACİASI YAŞANIYOR”

“Şu an bir enkaz faciası yaşanıyor. Ben raporu aldım, bizzat gittim AFAD'a, bu son gidişimde Hatay'a. İlgili kişiyle konuşarak, kendisine bilimsel raporu verdim. Dedim ki, ‘Bakın enkaz işinde yanlış adımlar atıyorsunuz. İçinde asbest var. İçinde tehlikeli gazlar var. Dağ gibi bir sistem kuruyorsunuz orada. Bir de tarım alanlarının üstünde. Vatandaşın arazilerinin üstünde. Bu iş, profesyonel bir iştir. Geri dönüşümü düşünülmeli. Mümkün olduğu kadar azaltılmalı. Ki geri dönüşümle birlikte, ayrıştırmayla birlikte en az beşte birine kadar indirilmesi mümkün bir kapasiteyi, siz bulduğunuz yere yığıyorsunuz. Olacak iş değil. Her işimiz abur cubur İsmail Bey. Ne biliyor musunuz mesele? ‘Aman biz bu seçime her şeyi yetiştirelim, milletin oyunu alalım.’ Bakın, milletin canı önemli değil. Milletin geleceği önemli değil. Ben diyorum ki, ‘Değişelim ya.’ Meslek hayatımızda, Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra iş yapış şeklimizi değiştirdik. Belki de o 99 dönemi, beni siyasete sürükledi. Türkiye'nin 3 kişisinden birisi Marmara Bölgesi'nde yaşıyor. Olacak iş mi? Biz bütün Türkiye'yi topladık, üç kişiden birini 10’da birine yığıyoruz. Hatta yığmaya devam ediyoruz. Gayrisafi milli hasılanın yüzde 50’si Marmara Bölgesi’nde. Bu bir beka sorunu. Diz çöktürür bize. Meydan okuyoruz, ‘Eyyy şu, eyyy bu.’ Meydanı, depreme okuyalım. Neyle? Teknikle, bilimle, bilim insanlarımızla. Kulak verelim onlara. Kendimize emanet edelim. Siyasete kendimizi tümden emanet ettik. 23 yıldaki fatura ortada. Şimdi başka bir dönem başlıyor. Başka bir stratejik altyapı başlamalı ülkemiz adına. 100 milyar dolarlık kayıptan bahsediliyor bugün yaşadığımız Kahramanmaraş depreminden sonra. Maneviyatın parası ölçülemez zaten. Can kaybının parası ölçülemez. Ama 100 milyar dolar kayba uğramış bir ülkeyiz biz.”

“YAPABİLDİKLERİMİZ VE YAPAMADIKLARIMIZLA ANILACAĞIZ”

“Acilen bir araya gelelim, İstanbul'u bir arada konuşalım. Hatay'ın tekrar yerleşimini bir arada konuşalım. Yani televizyona çıkıp, ‘1,5 milyon konut yapacağız İstanbul'a’ gibi, seçim vaadi cümlesi kurmayalım. Bunlar olamayacak laflar. Yani 1,5 milyon konut yapmayı nasıl tariflerler biliyor musunuz? ‘Sen hayatında hiç bina yapmadın mı’ derler.  Olmaz. Olmayacak işi konuşup, insanlarımızı oyalamayalım. Aldatmayalım. Bir masaya oturalım. Önce bir üst masraf kurulur. İrade masası; siyasi, bürokratik irade. Tartışalım. Sonra alt grupları oturtalım, ‘Kardeşim, acelemiz var. Size 2 ay süre. 2 ayın içerisinde raporlarınızı getirin, bize sunumlarınızı yapın’ diyelim. Tez, antitez. Tartışalım, konuşalım. Onun içinİstanbul depremiyle ilgili de o 10 şehrimizdeki depremin bundan sonraki ihtiyaçlarıyla ilgili de çocuklarımız, gençlerimiz, eğitimleri, geçici barınma, sonra kalıcı barınma süreçlerinin de öyle planlanması lazım ki İsmail Bey, bizim o bölgede 100 yıl dayanıklı, dirençli, gurur duyacağımız kentleri var edebilmenin adımını atmalıyız. İstanbul'da da geç gelmesi için dua ettiğimiz depreme kadar, hep birlikte… Bakın bugün ben konuşuyorum, yarın bu makamda başkası olacak. Kimse bu makama çakılıp kalmıyor. Yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımızla anılacağız. Onun için ben mümkün olduğu kadar gerçekleri söylemeye gayret edeceğim.”

ALTILI MASA SORUSU

İmamoğlu, Küçükkaya’nın, dünkü Altılı Masa toplantısı sonrasında yaşananlarla ilgili sorusuna da özetle şu yanıtları verdi: 

“Olan biteni aslında biraz basından biraz sosyal medyadan okuyabildim. Konuşulanları ya da basına düşenleri biliyorum. Kişisel olarak beni ilgilendiren bir hattıyla ilgili genel başkanımızdan bir telefon ya da bir bilgilendirme almadım. Bizim bütün muhalefet olarak rejime karşı mücadele ettiğimizin farkında olmalıyız. Bu rejim binalarımızın sağlamlığını tehdit ediyor. Bu rejim şehirlerimizin geleceğini tehdit ediyor. Bu rejim çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor. Bu rejim yönetim anlayışımızı tehdit ediyor. Özgürlüğümüzü, hürriyetimizi… Mücadelemizin rejim olduğunu bir kere unutmayalım. Bizi yıpratmaya çalışıyorlar ama dönem dönem bizim sahamızın insanları da ne yazık ki içinde siyasi arkadaşlarımızın da olduğu zeminlerde bu mesele, bu tartışmalar yapıldı, köpürtüldü.”

“BENİM DE ADAYIM GENEL BAŞKANIMDIR”

“Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. 25 yıllık bir sürecin değişmesini sağlamış bir ortamın temsilcisi. Buna liderlik yapan İstanbul’un belediye başkanı. Dolayısıyla bu mevzuya bizi malzeme etmeyin. Ben, bu mevzuya şöyle bakarım dedim: ‘İstanbul’un belediye başkanı, bu mevzulardan uzak duramaz. İlgilenir. Nasıl ilgilenir? İyi olması için ilgilenir. Doğru yürümesi için ilgilenir. Stratejik olarak doğru adımların atılması için ilgilenir. İyileştirilmesi için ilgilenir. Her konuda desteklemek için, buradaki ekibin Türkiye’ye dair proje hazırlanmasından tutun birçok hususuna kadar. Dolayısıyla ben bu misyona kendini adamış bir neferim' dedim. Ben hala aynı yerdeyim. Her Cumhuriyet Halk Partili’nin adayı Genel Başkanıdır. Benim de adayım Genel Başkanımdır.”

“BU MASA AYRILIK MASASI DEĞİLDİR”

“Bu masanın kararı önemlidir. Bu masanın kararı alırken birbirini tatmin etmesi, kaygılarının giderilmesi önemlidir. Bu masa ayrılık masası değil. Bu masa parçalanma masası değil. Bu masada hepimiz ant içtik. Ben ne dedim? ‘Ben 6'lı Masa'nın en çalışkan neferi olacağım.’ 6'lı Masa'dan bir eksilmemeli, iki eksilmemeli. Böyle bir şey yok. Biz daha çok insanı kucaklamalıyız. Ne demek eksilmek? Hepimiz eğri oturacağız, doğru konuşacağız. Burada birinin gönlü kırılıyorsa onu tamir edeceğiz. Biri kaygılanıyorsa o kaygıyı gidereceğiz. Kolay mı kazandık İstanbul seçimini? O zamanki ölçümleri siz benden daha iyi biliyorsunuz. İlk çıkışımızda İstanbul'da 14-15 puan gerideydik.  Hangi şehirde bir iktidarın en tepesindeki insan gelip 30 tane miting yaptı. Ama biz kırılganlıkları gidermeye gayret ettik. Zorlukları gidermeye gayret ettik.”

“EKSİKLER, KAYGILAR GİDERİLECEK”

“Siyaseten kim nereye gelecek, kim ne yapacakla zerre ilgilenmedik ama bir sorun varsa atlayıp gittim Ankara’ya. Oturdum masaya, bunu düzeltin, burada uzlaşın dedim. Her iki genel başkanla da. Yolda eften püften sebeple istifa edenleri tekrar görevine geri dönmesi için ‘ama’ya fakat’a gerek yok kardeşim, olan oldu önümüze bakalım' deyip geri döndürdük. Biz sürece, ‘Ben ne olacağım diye bakmadık. Kaç kişi inanıyordu Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da seçimi kazanacağına? Herkes eğri otursun doğru konuşsun. Biz seçimi 31 Mart akşamı kazandık. 23 Haziran ödülü oldu. Burada sorumluluk kimde? Tabii ki sorumluluğun sırası benim Genel Başkanımla başlar, sayın Meral Akşener ile devam eder. Diğerleriyle beraber bu süreç toparlanır. Çünkü ana unsuru, iki siyasi partidir. Bu iki siyasi partinin birlikte duruşu, bize İstanbul’u kazandırmıştır. Başka siyasi unsurların da bize destekleri olmuştur. Yani bu ittifakın içinde olmayan. Ama bu iki partinin oturup, memleketi düşünerek kaygıları gidererek. Konuşmadan uzlaşma olmaz.”