Son günlerde yaşanan gizli kamera çekimleri sonucunda MHP' nin başına gelen faciayı konuşur olduk.

Ben bu olayın siyasi yönünden ziyade toplumsal ve ahlaki yönüne bakmak istiyorum.

Siz bir partinin genel başkanı, milletvekili, parti üst yöneticisi olmuş birisi olarak özel yaşamınıza dikkat etmelisiniz manasında cümleler duyuyoruz.

Bu insanların aileleri eşleri ve çocuklarının olduğunu biliyoruz.

Bir insan karısını ve çocuklarını aldatmayı hangi özel yaşam içinde izah edebilir ki?

Bunun adına özel yaşam deyip ben karımı aldatabilirim buna hiç kimsenin söz söyleme hakkı yoktur diyen insanların şunu da kabul etmesi gerekmez mi?

''Eğer ben karımı aldatma hakkına sahipsem, karımın da beni aldatma hakkı olduğuna inanıyorum'' fikrini kabul etmiş olmuyorlar mı?

Bundan dolayı bu tür rezillikler içine girmiş insanların ne genel başkanlık yapmaya ne de milletvekili veya parti yöneticisi olmaya hakkı olmadığına inanıyorum.

Aile ve evlilik kurumunun Türkiye toplumunun en yüce kurumu olduğu gerçeğini herkes kabul eder.

Bu kurum bu gün yaşanan her türlü ekonomik soruna ve işsizliğe, baskıya zulme direnirken, ailenin içinden birisinin uçkuru peşinde koşması affedilir bir davranış olarak kabul edilemez.

Ailenin bu tür kirli insan davranışlarıyla yıpratılması doğru değildir.

Ayrıca bu insanlar karısını aldattıktan sonra, karısını koluna takarak toplum içine çıkması ve sosyal faaliyetler içinde yer almak istemesi de pişkinlikten öte bir davranış olsa gerek.

Bundan dolayı Hacı Bektaş-ı Veli ''eline beline diline sahip ol''derken tam da bu günkü rezilliklerin içinde olan insanları düşünerek söylemiş olsa gerek.

Siyasetin en üst kademesine kadar yükselmiş ve istifa etmek zorunda bırakılmış bu insanların söyleyecek bir sözleri olduğu kanaatinde değilim.

Uçkur zaafı içinde olan insanların ülke yönetimine talep açmasını da doğru bulanlardan değilim.

Maalesef bu tür zayıflık ve rezillik içinde olan bir çok yerel politikacının olduğunu da duyuyoruz.

Bu adamlar veya kadınları ulusal televizyonlar ve derin güçler adam yerine koymadığı için, onlar rahat bir şekilde dolaşmaya ve rezilliklerin içinden politik itibar devşirmeye devam ediyorlar.

Bu tür adamlar utanmadan daha sonra mutlu aile pozları vererek toplumda saygın yerler edinmenin mücadelesi içinde olmayı da içlerine sindirebiliyorlar.

Yani karısını ve çocuklarını aldatmak işinin içinde bir dosya veya müşteri gibi algılanabilmektedir.

Oysa karısını aldatan bir adam herkesi aldatır ve bununla da yetinmez herkesi her ortamda satar.

1997 yılında yaşadığım bir olayı hatırlıyorum. Ege Bank'ın batmasında evlerine operasyon yapılan bir genç kızı dinlemiştim.

Evlerine gelen güvenlik kuvvetleri evin her noktasını didik didik aramış,mobilyaları parçalamış ve üst düzey yöneticilik yapan babasını tutuklamışlardı.

Genç kızın bana ''bu olayların hiç birisine üzülmüyoruz ama yurt dışına çıkış yasağı koydular ona üzülüyoruz bunun kaldırılması için bize yardım eder misiniz?''şeklinde bir talebi olmuştu.

Bu duruma çok üzülmüştüm.

Babasının içine düştüğü durumun ne anlama geldiğini bile yorumlayamayan bir genci kabul etmiş olmaktan büyük üzüntü duymuştum.(1997 yılı DSP İst.İl başkanlığı dönemi).

Bu günde geldiğimiz bu noktada namuslu şerefli görünen bir çok kişinin özel yaşam adı altında yaptıkları bu rezillikleri kabul etmek doğru bir yaklaşım olamaz.

İnsanlar siyasette ve ticarette eline beline ve diline sahip olmalıdır.

Bu olaylar ''özel yaşamım hiç kimse karışamaz'' diye geçiştirilemez.

Siyasetin içinde olan ve üst düzey görev yapanların yanı sıra, toplumun genelinde dürüstlük ve namuslu olmayı erdem kabul eden insanların söz sahibi olması için irade konulmalıdır.

Ahlaksız cüceleri toplum her alanda reddetme iradesi göstermelidir.

Saygılarımla,

[email protected]