Herhangi bir ideolojik, siyasi ya da cemaat örgütlenmesi benzeri dinsel bir hareket, kendisini anlatabilmek için toplumda tepki görmeyecek eylem ve söylemlerle ve bunları destekleyecek hareketlerle yola çıkar.

Hiçbir zaman söylemleri bilinen ve kabul gören doğruları reddetmez. Böylece bu yeni harekete yabancı olanların bile doğruya çok yakın söylemlerin etkisiyle öncelikle merak duyguları artar. İlk hedef de budur; karşı çıkmak yerine merak uyandırmak!... Hele düşünsel yapısı o harekete yakın olanlarda merak duygusu uyandırılabilmişse artık o kişi o sisteme mutlaka giriş yapacaktır.
Genel anlamda “Hareket” olarak kodlayacağımız bu değişik alanları kapsayan yeni çıkışlar, kaba bir tanımlama ile “Yüz satırlık bir yazı” gibi kabul edilebilir. Merak güdüsü ve içindeki gizli yakınlık ile kişi, o yüz satırlık yazıyı eline aldığı an, artık geleceğini de büyük ölçüde belirlemiş olacaktır. O ilk yüz satırda konusu ile ilgili genellikle hiçbir uç, kabul edilemez ve itici tek cümle yoktur!... Bu nedenle o ilk yüz satır; oltaya takılmış, çok güzel görünümlü, iştah kabartıcı bir yemdir!
O yüz cümle okundukça; henüz bu harekete katılmamış, soğuk bakan muhaliflerin “ne kadar yanlı oldukları ve yanlış yaptıkları” kafalara sokulacaktır. İşte bu eleştirilen, karşı çıkılan hareketin yüz satırlık doğrusu ortadadır. Muhalifler yanlış bilmektedir. Böylece yem yutulur! Artık yüzde yüz doğru söyleyen bir hareketin “tarafı” olunmuştur! Bir süre sonra bu hareketin ne kadar doğru olduğunu başkalarına da anlatma aşamasına başlanacaktır.
Bu süreç böyle güllük-gülistanlık sürerken yüz doğru cümlenin sadece biri değişecek; ama batıcı olmadan, daha yumuşak olarak farklı yorumlanmaya başlanacaktır. Bu geçiş, o tek cümlede söylenenlerin diğer 99 doğru ile desteklenerek kabullenilmesini sağlayacaktır. İşte ilk kırılma başlamıştır!
Sonra zaman içinde ikinci, üçüncü, dördüncü… cümleler de ilk cümleyi destekler şekilde değişmeye başlar. Ama artık ilk cümleyi hazmeden kişi bunları da fazla sorgulamadan kabullenecektir. “Yoksa hareketimizin liderine güvenmiyor musun?” sorusuna yanıt veremez. Diğer güvenenlerin gözünde inançsız, ikinci sınıf bir eleman olarak kalmak çok onur kırıcıdır.
Ve çark böyle işler!... Son kırılma noktası ellinci cümlenin de değiştirilmesidir. Artık ilk yüz cümlelik bütünün yarısı değişmiş, gidilen hedeften tamamen sapılmıştır.
İşte o anahtar cümle, yani elli birinci cümleye gelindiğinde hareket tamamen farklı bir şekil, yön ve içerik değişimine uğrayarak bambaşka bir “yeni hareket” olmuştur!... Eleman, eğer bu noktaya kadar değişimin farkına varamamışsa zaten bütün gücüyle elli birinci cümlenin savunucusu, yeni hareketin de militanı olacaktır.
Burası “köprüden önceki son çıkış”tır. Eğer bu çıkışı kaçırırsa başka bir kıtaya, başka bir düşünceye geçmiş olacaktır. Geri dönüş çok daha uzun, hatta olanaksız olacaktır. İşte kişinin duyguları ile aklının savaştığı son çıkış da burasıdır. Ya duygularının esiri olarak, kendi öz benliğini de terk ederek bu “yeni hareket”e yeni bir militan olacaktır; ya da aklı duygularına baskın gelerek bu gizli dönüşümü fark edecek, ilk çıktığı masum yolculuğun tam tersi tehlikeli bir yola aktarılmadan bu hareketi terk edecektir! 
Yaşanan deneyimler, bu elli birinci cümleden önce, daha ilk cümlelerin değiştirildiğini fark edebilenlerin bu tür hareketleri terk edebildiklerini; ama o sınıra gelenlerin ise çok azının bu tehlikeden kurtulabildiğini göstermektedir. Bu anlattıklarımızı günümüze kabaca uyarlarsak:
1-Dağa çıkan bir PKK’lıya; özgür, bağımsız, eşit bir gelecek, özlenen Kürdistan(!) vaadi; TC. nin onlara yaptığı baskı, haksızlık ve zulüm(!) ile desteklenerek yüz cümlede sunulmaktadır. Buna inanmak oldukça kolaydır. Ama eline silah alıp dağa çıkıldığında, karşı tarafın eleştirilen yanlarını aynen yapmaya başlayınca ilk birkaç cümle değişikliğe uğramaya başlamış olacaktır. Liderlerin uyuşturucu, silah ve insan ticareti yaptıklarını görmek elli birinci cümledir. Ya kaçıp teslim olacak, ya da ölene kadar düşündüklerinin tam tersini yaparak dağda kalacaktır.
2- Dinsel kökenli cemaatlerin hareketlerinde tamamen dini yaşamı destekleyen, tüm amacın insanlara yardım etmek, inançlarını yapmalarına destek olmak, köşesine çekilip ömrünü buna adamak gibi tamamen doğru yüz cümle ile başlar.
Kendi cemaatini oluşturmak, sadece kendi cemaatinin camilerine gitmek, sadece liderinin doğrularını kabul etmekle sürerken yavaş yavaş ilk birkaç cümle değişime uğramaya başlamıştır. Zamanla çok dikkatli gözler dışında çok zor görünebilen bir örgütlenme, güç oluşturma, para işlerine bulaşma ile cümleler hızla değişimini sürdürür. Eleman, dinsel nedenlerle değişimleri tartışamadan kabullenmek ve üzerine düşen “hizmet”i yapmak zorundadır! Yoksa inancı bile sorgulanabilir hale gelebilir.
Ve zaman artık taparcasına inanılan liderin, o masum dini yaşamın dışında çok ciddi siyasi ilişkiler içine girdiğini, normal demokrasilerde ve gerçek dindarlarda olmayacak şekilde başkaları hakkında kurallara uyulmadan haksız uygulamalar yapıldığını anlama aşamasına; elli birinci cümleye gelinmiş olur. Bu aşama da genellikle köprüden önceki son çıkış kullanılmadan, değişime uğramış bir “militan” olarak yola devam edilir!...
3- Siyasi kökenli hareketler ilk iki örneğe göre daha açık ve daha çok kullanılır. Ama dönüşler de bu gurupta daha kolay ve daha çok olur. Özellikle az gelişmiş demokrasilerde, demokrasiyi sadece araç olarak görenler, koalisyonlardan bıkmış, güçlü bir iktidar isteyen halk için, yeni bir siyasi hareket, yeni bir umuttur. Çünkü merkez sağın boşaltıldığı, ülkemizin geleceğine “ayar” verecek dış ve iç güçlerin de desteğiyle tek başına iktidar olup, % 40-50’lere ulaşanları birden bire sıfırlara düşüren bir seçmen kitlesine sahibiz! 
Ancak “dokunulmazlığın kaldırılması” sözü verilip sonra vazgeçivererek, “seçim barajının düşürülmesi” deyip sözünü unutarak ilk cümleler hızla değiştirilmiştir. Yolsuzluk, yoksulluk, kul hakkı yememe sözleri ise devleti soymaya, zengin yandaş ve işadamları yaratmaya, hesabı verilemez aile zenginliklerine gelindiğinde artık ellinci cümle de değişmiştir. Kırılma ise elli birinci cümlede, yani ülkenin bölünme aşamasına getirilmesinde; bu konuda söylenen yalanlarda, BOP eşbaşkanlığında değişmiştir. Köprüden önceki son çıkışa gelinmiştir.
Bu üç örnek, insanın beyinsel özgürlüğünü ele geçirip “özgür vatandaş”dan “biat ve itaat eden kul” yaratmaya yöneliktir. Kendi bireysel özgürlüğünü, inancını, vicdanını ve düşüncelerini tek başına üretip özgürce kullanmak isteyenler için köprüden önceki son çıkışa gelinmiştir.
Zararın neresinden dönülse kardır. Üstelik sadece bir kişinin bile bu tehlikeyi görmesi tüm ülke için kazançtır. Militan olanlar ancak “biat ve itaat” ettikleri önderleri köprüden önceki son çıkışı görmeyip, ısrarla ve hızla karşıya geçmeyi sürdürdüklerinde alkışlasalar da, o yolun sonunda mutlaka bir duvara çarptıklarında artık hem kişiler, hem de ülke için epeyce geç olacaktır!...
Gelin, kendimizi bir kez daha gözden geçirelim. Özgür insan ile kul arasındaki seçeneği iyi kullanalım. Hep birlikte köprüden önceki son çıkışa yönelelim.
Kişilerin akıllarının önünde giden hırsları, hem kendilerini, hem yandaşlarını, hem de ülkeyi uçuruma sürüklemesin.