Ülkemizde yıllar boyunca ülkenin kadınları ve genç kızları giyim kuşamından dolayı, ötekileştirilmiş ve örselenmiştir.

Bu ülkenin kadınlarının %65 inin başörtüsü, türban ve çeşitli şekillerde başını kapadığını biliyoruz.

Belediyelerde ve diğer kamu kurumlarında, başörtülü çalışan bayan arkadaşlarla zaman zaman sohbet ediyorum.

Geçmişten gelen alışkanlıkla, CHP'nin başörtülülere iyi bakmadığıyla ilgili, yüreklerinde kalmış sitem dolu izler taşıdıklarına şahit oluyorum.

Kılıçdaroğlu ile başlayan yeni dönemde ise, herkesin istediği gibi giyinebileceği konusunun bir özgürlük ve inanç konusu olduğu fikri kabul gördü.

Bunun sonucunda hiç bir yasal düzenleme yapılmadan başörtüsüyle kamu kurumlarında ve üniversitelerde özgürce kadınlar ve genç kızlar çalışmaya ve eğitim görmeye başladı.

Bizlerde insan ilişkilerin de, insanın iyi olması ve ahlaki değerlerinin yüksek olmasının ölçüsünün ne başı kapalı ne de açık olmasıyla ilgili olmadığına inanırız.

Bir insanın dürüst olması ve işini iyi yapmasının ölçüsü başörtülü olmak olmadığı gibi başı açıklıkta değildir.

Bir insanın giyimine kuşamına, sakalına, boyuna, posuna bakarak ayrımcılık yapmak veya insanları buna göre katagorize etmekte doğru değildir.

Her memleketin iyisi kötüsü olabileceği gibi her başörtülünün veya başı açığında iyi veya kötü olabileceğine inanmamız gerekiyor.

İlişkilerimizi kurarken ve insani değer ölçülerimizin temeli bu tür argümanlar olmamalıdır.

Buraya nereden geldim?

Son günlerde, DHKP-C nin kadın militanları yaptıkları eylemlerin tamamını türban ve tesettür takarak yapmaya çalıştı.

En son, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yüz metre mesafede yakalanan iki kadın militanın yakındaki camide tesettüre girerek eylem yerine yöneldikleri sırada yakalandıklarını biliyoruz.

Bu olay, ülkenin genel ikliminin, tesettürlü olmanın avantajlar getirdiği, ''tesettürlü olanın terörist olamayacağı'' fikrinin geçerli bir kabul görmesinin terör grupları tarafından istismar edilmesi diye bakabilir miyiz?

Yani, terör örgütleri de başörtülü olarak eylem alanlarına gittikleri taktirde daha rahat olabileceklerine inanmış olmalılar ki, eylem şekillerini bu giyim şekliyle yapar olmuşlardır.

Buradan yola çıkarak artık hava alanlarında ve kamu kurumlarında yurttaşların açık veya kapalı oluşuna bakmadan eşit davranıp ve güvenlik kriterlerinin buna göre şekillenmesi gerekiyor.

Terör örgütleri ve art niyetli kişiler türban ve çarşaf takarak ve mevcut iklimin başörtüsüne gösterdiği hoşgörüyü istismar etmesine izin verecek davranışlardan kaçınması gerekecek.

Bu olmadığı takdirde, başörtüsünün derin hoşgörü iklimine sığınarak yüzlerce insanın canını alabilecek eylemlerinde olabileceğini herkesin kabul etmesi gerekiyor.

Çünkü bu coğrafyada insanına ve halkına ihanet eden,masum insanları gözünü kırpmadan öldürebilen bir anlayış hep var oldu ve beslendi.

Ülkemizde insanlar yıllar boyunca bu iklim içinde emperyalist ülkeler tarafından kullanılarak binlerce yurttaşın canına mal olacak eylemler teşvik edilmiştir

Böyle bir coğrafyada insanları ayıran ve ayrıştıran unsurlardan uzak durmak ve evrensel düşünmek işin en doğrusu olmalıdır.

Yani hepimizin ortak paydası demokrasi olmak kaydıyla, özgürlük alanlarının alabildiğine geliştiği her türlü inancın ve farklı kültürlerin, ırkların istediği gibi kendini ifade ettiği bir ortam hepimizin arzu ettiği bir düzen olmalıdır.

Bunun adı ileri demokrasi ve çağdaş medeniyettir.

Herkes bunu korumak kollamak ve yoksa da yakalamak için mücadele etmelidir.