Cumartesi günü Güngören'den Kartal'a gidip gelmem tam altı saatte gerçekleşti.

Kartal'da on dakikalık işim için altı saatim yollarda geçti.

İstanbul artık yaşanabilecek şehir olmaktan çoktan çıktı.

Bunu mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları görüyor olmasına rağmen, şehri yöneten siyasi irade ve belediye meclisleri göremiyor veya görmek istemiyor.

İstanbul'daki trafik yoğunluğunun tek nedeni yeni yatırımlar ve yeni verilen yüksek katlı yoğunluk arttırıcı imar planları.

Şehre yön veren İstanbul Büyükşehir belediye meclisi durmadan yoğunluğu arttıran planların altına imza atıyor.

Bunları yaparken yoğunluk arttıran yüksek binalar yapılırken, yollar ve alt yapı yatırımları aynı kalıyor.

İstanbul'a yapılan her yüksek bina, trafik olarak yollara geri dönüyor.

Bu şehirde yaşam, büyük bir kaosun içine düşüyor ve insanların sinir katsayıları her gün dahada yükseliyor.

Bundan dolayı siz siz olun trafikte hiç kimseyle ayrışmayın, çekişmeyin, kavga etmeyin. Bunun bedelini canınızla ödeyebilirsiniz.

Çünkü böyle bir kaotik ortamda normal insan bulmak kolay iş değildir.

Bütün bunlar olurken, yıllar önce merhum Bülent Ecevit ''İstanbul'un sorunlarını İstanbul'da çözemezsiniz, çözüm Anadolu'dadır'' demişti.

Yani İstanbul'a göç veren Kastamonu, Sivas, Kars ve bunun gibi şehirlerde göçü önlemek için yatırımların oralarda yapılması gerektiğini hatırlatan konuşmalar yapmıştı.

Yani KÖYKENT modeli gibi bu düşünceleri de sistem tarafından ciddiye alınmadı ve şehirler büyük bir kaosun içine düştü.

Yani Kastamonu'dan göçen insanlar orada iş bulamadığı için, çocuklarını okutacak okul olmadığı için göçüyor.

Kastamonu bölgesi Türkiye'nin en geniş orman alanlarına sahip olmasına rağmen, ormana dayalı sanayiyi kuramadığımız için nüfus artışıyla birlikte yetersiz kalan tarım alanları mecburen insanları göçe zorlamış.

Bu gün İstanbul'da Kastamonu'lular çok yoğun yaşıyorsa sebebi budur.

1994 yılında başbakan sayın Erdoğan belediye başkanıyken ''İstanbul'a gelenlere vize koymak gerekir'' anlamında bir fikri öne sürmüştü.

Aslında o gün bu fikrin ekonomik ve plansal ve sosyal açılımı yapılıp altı doldurulmuş olsaydı, bu gün İstanbul büyük kaosun içine düşmeyecekti.

Bu gün maalesef bu yaklaşımın dışında bir yönetim anlayışı, Büyükşehir Belediyesine hakim görünüyor.

İstanbul'un bütün ilçelerinde elli kat altmış kat yüksekliği olan binalar yapılıyor.

Maslak civarında ise Avrupa'nın en yüksek binasını yapmakla övünüyoruz. (Sapphire 261 metre yükseklik).

Ayrıca yüksek binadan İstanbul seyretmek için otuz lira vererek en tepeye çıkabilirsiniz.

Yani bütün bunlar sonucunda yüksek binalar İstanbul'u boğmaya devam ediyor.

Bu binaların yapılmasına vesile olan insanların mimar ve mühendis olması ise ayrı bir komedi.

Yani siyasi iradeyi şekillendiren meclis kararlarının altında mimarların ve mimar belediye başkanı sayın Topbaş'ın imzasının olması da anlaşılır bir durum değil.

Bizim ilçemizde de ''Via Port Venezia'' projesinin de 58 kat olması yani yaklaşık 150 metre yükseklik olması aynı anlayışın ürünü olsa gerek.

Oysa artık İstanbul'a TOKİ, KİPTAŞ ve diğer kamu ve özel kurumların bu tür yoğun yapılaşmalardan uzak durması gerekiyor.

Bahçeşehir yapıldığında şehircilik anlamında övünülecek bir yapı ve yerleşim alanı iken, şu anda Bahçeşehir yeni plan revizyonları ve etrafında kurulan yeni yüksek binalarla yaşanılamaz hale gelmiştir.

Buralarda yapılan bina yoğunluğu sonucunda insanlar bir kaç yıl sonra izole edilmiş ve Getto'laşmış şehir yaşamından sıkılacak ve tekrar eski insan ilişkilerinin sıcaklığı olan, mahalle yaşamına geri dönecektir.

Bunu nereden biliyorum?

Giden arkadaşlarımın mutsuzluklarından biliyorum.

Mahalle kültürünün ve sıcak esnaf ilişkilerini bırakıp, bu tür Getto'lara gidenler gittiklerine bin pişmanlar.

Çuval dolusu para verdiklerinden dolayı ve geri dönmeye utandıklarından için, eski mahallelerine geri göçmeyi de göze alamıyorlar.

Bunun için İstanbul'u yönetenlerin akıllarını başlarına almaları gerekiyor.

Yoğunluk arttırıcı yüksek binalardan ve hantal bina modellerinden acilen vazgeçmeleri gerekiyor.

Bunun için İstanbul'a yatırım yerine göçü önleyici yatırımların, Sivas'a, Kastamonu'ya, Sinop'a ve Güneydoğu illerine yapmak gerekiyor.

İstanbul'da yatırım yapılması kısıtlanmalı veya pahalı hale getirilmelidir.

Bu yapılmaz ise, su sorunu bir kaç yıl sonra patlayacak ve mevcut su alanları İstanbul'u besleyemez hale gelecektir.

Bunun için Melen çayı yetmediği gibi, Anadolu barajlarından İstanbul'a petrol boru hatları gibi su boru hatları döşeneceği günler çok uzak görünmüyor.

Bu kadar yoğun nüfus artışında bunları da şimdiden düşünmek gerekiyor.

Deprem lafı hiç etmiyoruz çünkü deprem olduğunda İstanbul diye bir şehir kalmayacağı için bahsetmenin bile iç sıkıcı psikolojisine bulaşmamak en güzeli.

İstanbul'u yönetenlere son söz halkınızı ve ülkeyi ve İstanbul'u seviyorsanız, ne olursunuz Büyük Şehir Belediyesi İmar Komisyonunu kapatın ve bu günden itibaren plan tadilatı yapmayın.

Böyle bir karar İstanbul'un kurtuluşu olacaktır.