Hepimizin malumu, Türkiye beyinlerde şimşek çakan bir referanduma doğru “hızlı adımlarla” yol alıyor. “Hızlı adımlarla” diyorum, çünkü akıp giden zamana karşı koyulamayacağı gerçeği bir yana, referandum eksenli görüşler ve tartışmalar öyle bir boyut kazandı ki, mevcut siyasi konjonktür, insanlar sanki baş döndürücü bir döngü içerisinde bir an evvel sandık başına gönderilmek ve bu “iş” bitirilmek isteniyor izlenimi veriyor.
Anayasalar toplumsal bir sözleşme olduğu üzere, en azından yurttaşların çoğunluğunun desteklediği veya onay verdiği metinler olmak durumundadır.Hal böyle iken, asli kurucu iktidarların ortaya koymuş oldukları Anayasa örneklerini bir yana bırakacak olur isek, Anayasa değişikliklerini yapacak tali kurucu iktidarların meşruiyet sorununun olmayışının ve değişiklik metni hazırlanırken –genellikle vatandaşın görüşü sandıkta alındığından- özellikle devletin ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Sivil Toplum Örgütlerinin beyan ve düşüncelerine başvurulmuş olmasının büyük bir önemi vardır.
Genel hatlarıyla verilen bu perspektifi Türkiye’de yapılacak önümüzdeki Anayasa değişikliği ile ilgili referanduma uygulayacak olursak, sınıfta kaldığımızı söylemek hiç de akıl dışı olmayacaktır. Zira Anayasada yapılması öngörülen değişiklikler mutlak bir consensus sonucu ortaya çıkmış olmadığı gibi, kat’i suretle nispi bir consensus sonucu olarak da ortaya çıkmamıştır.Yapılmak istenen değişiklikler kurulu oligarşik yapı ile Anayasa değişikliğinin mimarı olan hükümeti karşı karşıya getirmiştir.
Buradaki karşı karşıya gelme, belirtilen taraflar açısından özü itibariyle “önümden çekil”, “güç bene”, “ben de varım” veya “iktidarımı paylaşmam”, gibi basit kavramlarla ifade edilebilecek bir iktidar mücadelesini yansıtmaktadır.Yurttaşların önüne bir paket halinde sunulacak Anayasa değişikliğine en çok tepkinin, yapılacak değişikliklerle iktidarından, gücünden ve mevcut oligarşik yapısından çok şey kaybedecek olan kesimlerden geldiğini görmekteyiz. Görüldüğü üzere taraflar arasında verilen mücadele bir güç ve iktidar mücadelesidir.
Anayasa değişikliği de daha çok bu güç ve iktidar dağılımı konularında yoğunlaşmaktadır.
Zaten hiçbir consensusa dayanmayan değişiklik paketi, başta siyasi partiler olmak üzere çeşitli Sivil Toplum Örgütlerinin de katkısıyla siyasi çekişme konusu haline gelmiş bulunmaktadır.
Anayasa değişikliğinin yukarıda belirtilen tarafları ile birlikte toplum da “Evetçiler” ve “Hayırcılar” diye tabir edilebilecek bir şekilde ikiye bölünmüş durumdadır.Referandum sürecinde ortaya konulan farklı ve kimi kendi içerisinde dahi çelişkili görüşler ise vatandaşın aklının daha da bir karışmasına yol açmaktadır.Yine son sözü, kafası karışmış olsun veya olmasın değerli Türk Milleti söyleyecektir
Ortaya konulan Anayasa değişikliği paketi her ne kadar toplumsal bir uzlaşmaya dayanmasa da darbe zihniyetinin bir mahsulü olan 1982 Anayasasının izlerini silmekte önemli bir mihenk taşıdır. Ayrıca Türkiye’de bazı şeylerin eskisi gibi gitmeyeceğinin de önemli bir göstergesidir. Son olarak referandumun nasıl sonuçlanacağına ilişkin de birkaç cümle söyleyecek olursak, sonuca son noktayı,  siyasi çekişmeler altında da teneffüs etse, kafası çok karışmış da olsa, artık hükümet yaptıkları partileri gerçekten ama gerçekten “iktidar (da)” olarak görmek isteyen vatandaşlarımız koyacaktır.