Sana askere git diyeceğim ama yavrum... Bazen kelimeler art arda diline gelirken aklındaki düşünce düğümü senin konuşmanı engeller ya, işte ben de o durumdayım evladım. Bizim zamanımızda askerlik başka bir şeydi. Dedelerimiz bize kendi dedelerinin ya da yetişebildiyse babalarının savaş ve kahramanlık hikayelerini anlatır, bizi rüyadan rüyaya sürüklerlerdi. Biz eskiden elimize geçirdiğimiz her sopayı ya kılıç ya silah yapar bazen Bizans önlerine dayanan kahraman Fatih’İn yiğit yeniçerileri olurduk bazen de Çanakkale’de göğüs göğüse çarpışan askerlerden sanardık kendimizi.

Bizim köyümüzde askerlik görevini yapmamış olana erkek gözüyle bakılmaz ona kız dahi verilmezdi. İnanır mısın bilmem, bizim zamanımızda şehide ve ailesine ayrı bir hürmet, gazimize ayrı bir bakış vardı. Askerlik bizde vatan görevi, vatan borcu olarak bilinirdi. Madem ki, bu topraklar üzerinde yaşayıp, onun suyunu içip, ekmeğini yiyordun o zaman askerliğini de seve seve yapacaktın. Annelerimiz babalarımız bizi o zamanlar davulla, zurnayla ama özellikle duayla askere gönderirlerdi. Neden çalının davul zurna bilir miisn?

Anadolu’da eskiden böyle devlet ricalinden bir büyük geleceği zaman ille kurban kesilir birazda gelen adamın makam büyüklüğüne göre şenlik düzenlenirdi. E büyük adam büyük karşılama gerektir değil mi? işte biz askere adam yolladığımız zaman ona bir kahraman, bir yiğit, tabiri caizse bir kınalı kuzu olarak bakar, giden kişinin büyüklüğüne göre büyük bir şenlik tertip ederdik. Bizde gönderilen her asker Çanakkale’de başına kına sürülen Kınalı Hasan gibi uğurlanırdı. Vatan yolunda ölmek inan bana yavrum Allah yolunda ölmek demekti bizim için.

Sonra ne oldu bilmiyorum her şey bir başka görünmeye bir başka anlam ifade etmeye başladı. En basitinden asker uğurlaması diye askere gidecek delikanlıyı zil zurna sarhoş edip sokak sokak o kötü korna sesleriyle uğurladılar. Düşünün bir kere eskiden namaz kılınır dualarla uğurlanırdı asker ki, sanki hacca gönderilir gibiydi şimdiyse zil zurna sarhoş ve bir serseri gibi uğurlanır oldu. Ben bunu ilk gördüğüm zaman evladım, hicabımdan yerin dibine gircek oldum.

Dahası var. Biz askere çocuğumuz vatan yoluna, millet uğruna, Hak için hizmet etsdin diye yolladığımızı düşünür bununla gurur duyardık. Ama asker ocağında dönenlerin bize anlattıkları bizi bir kez daha derin bir üüzntüye düşürdü. Komutanların askerlere ettiği küfürler, erlerin adeta bir hizmetçi gibi kullanılması ve garibe gurubaya acımasız hallerin segilenmesi bizi bir kez daha derinden incitti. Biz asker ocağına, peygamber ocağı derdik evladım. Askerlik bizde iman etmek gibiydi, kutsaldı ve özeldi.

Sonrası mı? Sonrası şu evladım; bedelli diye bir askerlik çıkardılar karşımıza ki sorma gitsin. Belli bir ücret karşılığı yirmi bir gün askerlik yapıp bu görevden yırtıyordun. Peki evladım garibanın suçu neydi? Ne yani garibansan ülkene, milletine daha fazla mı borçluydun? Ya da askerlik yapmak zenginlerin, parası olanların işi değil miydi? Gariban askerlik yaparken ömrünün bir kısmını ona verirken neden zengin aynı sorumluluğu para ile karşılayabiliryordu?

Şimdi ben dediğim zaman belki yanlış anlarsın ama birde şu son zamanlarda ortaya çıkan ve tüylerimizi diken diken eden haberler var evladım. Ergenekon adıyla anılan örgüt meğer bizim balla kaymakla büyüsün serpilsin diye gözünün içine baktığımız evlatlarımızı kendi elleriyle teslim etmişler mermilerin ucuna. Bunları duyduktan sonra evladım nasıl dayanır o annenin babanın yüreği evladının acısına.

Birde sağda solda askeri görevde olanların halka yaptığı bazı hareketler varki... Ne diyeceğimi bilmiyorum. Evladım bak asker demek bu milletin evladı demektir. Ben seni askere gönderiyorsam bilki sen benim değil artık tüm milletin evladısındır. Seni orada da ben gibi bağrına basacak olan analar babalar ile karşılaşacaksın. Ama evladım unutma sen millet için millete hizmet için orada olacaksın. Senin hizmet ederkenki tek mihenk taşın millet olacaktır. Silahının namlusu asla millete dönmemeli.

Unutma evladım bizler, Malatya Serdarı Seyit Gazilerin, İstanbul’a ilk bayrağı diken Ulubatlı Hasanların, Çanakkale’de şehit düşen Kınalı Hasanların hikayeleriyle büyüdük. Onların bize öğrettiği şey neydi biliyor musun evladım? Onu biliyorsan sana diyecek başka söze gerek yok.

Şimdi sana askere git diyeceğim ama gitmeden de daha bak neler diyeceğim.