Yüzsüzlük yüzlerimizin, yüzeyinde izler bırakırken…

Arsızdır, Arguvanlar..

Ve damarda kan çağlamaktadır..

İsyan’a dair..

Uyuyan masum bebek yüzlerinde, tebessümün yeri gizlidir… ve kalbin aynasında şekillenmektedir yüreklerin seslenişleri..

Ve masumların kanından, nefeslenişlerini görür oldum coğrafyasında topograflaşan harita çizimlerini çizen, çizgisel adamların…

Ahitlerini ve şahitlerini ceplerinden çıkarıp, adalet sehpalarında vicdanlarını yıkayanlara… Sonra maddi koltuklar için cüzdanlarına
rant sağlayan vicdanları taşıyan insanlar görür oldum…

Sapan taşlarında isyanını fırlatanlar, dağları mesken tutup, yar’dan ve diyarlardan uzağa düşen muhacirler…

Sizden daha da uzağa gitmekteyiz, kendimizden insanlığımızdan uzağa kaçıyor ve içimizden uzaklaşıyoruz…

Benliğimizi densizliğimizle yoğurup, hayatın dengesi yaftasında kandırıyoruz kendimizi, ah ne elim safsata…

Göğün inşasına doğru ilerlerken medeniyet, nedir bu? Enaniyet…!

Ben dedikçe bu benliklerimiz, uzaklaşmıyor muyuz ?

Hani nerede kutsallarımız, hani nerde?

Vahdaniyet..!

Sen ey aşkıyla sarhoş olduğumuz yar?

Amber kokusuna hasret kaldığımız…?

Neden şimdilerde sahte sarhoşluklardayız..?

Ey insan etme…!

Güzel gönlünü, düşürüp zehirli dünyanın ellerine kendini kirletme…!

Yollardır insana huzur veren, yolunu yolsuzluklardan uzak tut… Yanlışa, yasağa, ve yalakalığa, meyil etme…!

Kuvvet kudretine, para servetine, kadın şehvetine, aldanma…!
Sahip çık hasletlerine, hasetlilerin yanına gitme…