TANINMIŞ yazar ve düşünür Bernard Show’ın bir sözü var. “Görgü, üçüncü kuşakta başlar” diyor.

Son günlerde tekrar güncel olan “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonları” konusu gösteriyor ki “görgü”den henüz çok uzak bir dönemdeyiz. O kadar ki bize belki “üç” kuşak bile yetmeyecek.


Ama biz bildiğimizi yazalım.
Eksiğimizi, yanlışımızı da bilenler ya tamamlasın yahut düzeltsin.
De... Birilerinin bıyık altından gülmesine sebep olmayalım:
Bu satırları yazmaya bizi, Sakarya Valisi Mustafa Büyük’ün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla vereceği resepsiyon davetiyesinin altında “uzun etek” ibaresini gören bazı meslektaşlarımızın “Vaay! Vali Bey, davet ettiği hanımların tesettüre girmesini istiyor” türü bir tepki ile bu konuyu kamuoyuna yansıtmaları zorladı.
Bir defa “uzun etek” hiç de “tesettür” anlamına gelmez. Tam tersine, yazılınca hanımların şık ve eteği topuklara kadar inen uzun bir gece elbisesi giyinmelerinin beklendiği mesajı verilmiş olur.
Zaten o mesajın verildiği türden “resmî” davetlerde erkeklerin ya “smokin” yahut da “frak” giymeleri beklenir.
Gerçi “frak” çok şık olmasına rağmen artık çok nadiren giyiliyor. Onun yerine “smokin” revaçta... Bizim devlet büyüklerimizin “frak” veya “smokin” duyarlılığı Ahmet Necdet Sezer’le başladı.
Abdullah Gül’ün bildiğimiz kadarıyla “frak” konusunda siftahı yok ama Sezer’den önceki Cumhurbaşkanlarımızın hepsi en azından “zorunlu” saydıkları zaman “frak” giydiler. Ama bazen onu da beceremediler.
Nitekim Çankaya’daki protokol görevlileri uyarmadığı -kendileri de bilmediği veya dikkat etmediği- için örneğin Turgut Özal’ın ve Süleyman Demirel’in, “siyah papyon”lu frakla fotoğrafını çektirip yabancı ülkelerdeki misyonlarımıza gönderdiler. Böylece kendi Cumhurbaşkanımıza iyi bir otelin “şef garsonu” kıyafetini giydirmiş oldular.
Bilmemek ayıp değil ama sormayıp istihza konusu olmak kötü. Nitekim bazı davetiyelerde “frak” yerine “beyaz kravat” ve “smokin” yerine “siyah kravat” yazıldığı da olur. Ama davetli herhangi bir elbise giyinir, üzerine de “beyaz” yahut “siyah” kravat takıp giderse, kendisine bir şey söylenmese de birileri uzaktan dalgasını geçebilir.
Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyondan söz etmişken anımsadık: Sayın Sezer’in verdiği resepsiyonlardan birine “muhafazakâr” tavırlı bir hanımefendi çizme ile gelmişti. Ona da tabii kimse bir şey demedi.
“Görgü”den söz etmişken belirtelim:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir ara önemsediği aydınları, sanatçıları Çankaya Köşkü’ne çağırıp yemek veriyordu.
Böyle bir davet sırasında tanınmış bir halk müziği sanatçımıza türkü söylettiler.
Olur mu?
Olur ama “ayıp” olur.
Daha böyle çok örnek var. Onları da yeri gelirse yazarız.