Sayın Başbakanın Sarıgöl'de yaptığı konuşma, yaklaşık bir haftadır GOP gündeminde herkesin dilinde.

''Binalar beş katı geçmesin, aman ayağımız toprağa yakın olsun, Erhan kardeşime söyledim'' gibi cümleler üzerinden çeşitli yazılar yazıldı, sohbetler yapıldı.

Bunları, ilk anda sanki ilçede başlayan kentsel dönüşüm projelerinin sonu hatta sayın Erhan Erol'un adaylık talebinin sonu, ''Başbakan kime kardeşim demişse bu gün hepsi kenarda'' anlamında yazıları okuduk durduk.

Oysa işe şehircilik açısından baktığımız da Sarıgöl ve GOP mahallelerinde TAKS= 0.40, emsal= 2.5 şeklinde şehircilik modeli kent modeli kurulacaksa, Başbakanın beş katı geçmesin sözünün imarda karşılığı yoktur.

Herkesin istediği beş katı geçmeyen ve yeşil alanın %60 kaldığı kent modelleri özlenen şehir yaşamıdır.

Siz on yıldır İstanbul nüfusunun artması için her türlü kamu yatırımını ve büyük yatırımları İstanbul'a teşvik edeceksiniz, daha sonra da ''Erhan kardeşim beş katı geçme'' diyeceksiniz.

Bunun bilimsel karşılığı yoktur.

Bu günkü şehircilik modelinde yani Gaziosmanpaşa ilçesinde, yoldan üç metre çek, arkadan üç metre bahçe bırak modelinde TAKS %85' lere varırken siz bunu TAKS= 0.40 olacak dediğinizde kat sayısını beşte tutamazsınız. (Taks=Binanın oturduğu alanın katsayısı)

Bu durumda kat sayısı en az 10 kat olmalıdırki, TAKS= 0.40, emsali 2.5 olsun.

Sayın Başbakan'a bu bilgiler tam olarak anlatılmadıysa, bu da belediyedekilerin eksikliği olsa gerek.

Ayrıca sayın Başbakan ''735 konutun yerlerine burada yıktığımız konutta oturanlar taşınacak'' diyerek bir yanılgının içine daha düşürüldü.

735 konutta belediye kendine inşaat yapmaktadır ve serbest piyasada satış yapmaktadır.

Bu alanda dairesi yıkılanların burada oturması söz konusu bile değildir.

Bu alanın arsası belediyeye intikal etmiş olup, hak sahibi olanların sayısı çok az durumdadır.

Belediye burada müteahhitlik yapmaktadır ve satışlara da başlamıştır.

Bu da bir yanılgı olarak kayıtlara geçmiştir.

Bu yaklaşımlarla ne İstanbul'un, ne de GOP' un sorunlarını çözmek mümkün değildir.

İstanbul'a yeni hava alanları, yeni köprüler, yeni yüksek katlı binalar ve yatırımlar, TOKİ yatırımları yapıldığı sürece, Anadolu'dan göç devam ettiği sürece ve İstanbul'un nüfusu arttığı sürece sorunlar bu gün ne ise otuz yıl sonra da aynı olacaktır.

İstanbul'un sorunları Anadolu'da çözülebilir.

Göç veren illerin başında gelen Sivas, Kastamonu ve diğer Anadolu illerine yatırım yapılarak, İstanbul'a göçün yolu kesilmelidir.

Bu yatırımlar yapıldığında, İstanbul'dan Anadolu'ya tersine göç başladığında, İstanbul sorununu kendi kendine çözecektir.

Bunu yapmadığınız sürece, bu gün İstanbul'a üçüncü köprüyü ve havaalanını düşünenler on yıl sonra dördüncü beşinci köprüyü de düşünmek zorunda kalacaklardır.

Bunları söyleyenlere ''Kelaynak, geri kafalı, gelişmeye karşı'' suçlaması sürekli yapılır.

Bunları anlamak için otuz yıl geçmesi gerekecek.

Üçüncü köprünün ve yeni hava alanının İstanbul'u ve kuzey ormanlarını nasıl bitirdiğini yaşayanlar otuz yıl sonra göreceklerdir.

Anadolu da yaşayan yurttaşlarımız dumanlı dağ başları için çok güzel türküler söylemiştir.

''Yüce dağ başını aldı da bir duman...'' diye başlayan türküler...

Bunun yerine İstanbul da yaşayanların türküleri ''Yüce gökdelen başını aldı da bir dumana'' dönüşecektir.

Bunu anlamak istiyorsanız, Maslak Levent hattındaki, Zeytinburnu'ndaki yüksek binaların sisli dumanlı havalarda başlarının bulutlar içinde nasıl kaybolduğunu lütfen seyredin.

Artık gökdelenler bulutların içine girmeye, hatta üstüne çıkmaya başladı.

Bunlara izin veren sayın Kadir Topbaş'a kim hesap soracak onu da zamanla göreceğiz.

Sayın Başbakan konuşmasını bir Kızılderili atasözüyle bitirdi.

''Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.''

Bu sözleri yazıp İstanbul Büyükşehir Belediyesi duvarına asmak ve İstanbul'u bu hale getiren Büyükşehir Belediye Meclis Üyeleri'nin ve sayın Topbaş'ın gözüne sokmak gerekecektir.