Yıllar önce hukuken “halkın bir kısmını diğerinin aleyhine kışkırtmak”, kendine göre ise “şiir okumak” tan sabıkalılar “bu ülkede demokrasi yok mu?” diye bağırıyorlardı. Şimdilerde adını bin bir hakaret ve aşağılamayla andığı, can düşmanı gördüğü rakip siyasi parti sayesinde yeniden siyasete dönebilenler Başbakan bile oldular; yani bu ülkede demokrasi vardı!

Milletvekili bile değilken ABD’deki Başkan onu kırmızı halılarda yürüttü, baş başa “özel” görüştü. Ülkemizdeki resmi devlet görevlileri bile aylarca randevu beklerken buna kimse şaşırmadı; bu ülkede demokrasi vardı!

İlk seçim zaferinden sonra bir yerlere özenilerek yaptığı balkon konuşmalarında sadece seçmenlerini değil, tüm Türk milletini kucaklayacağını söyleyince herkes duygulandı, gözleri yaşardı. Ne de olsa ülkede demokrasi vardı!

Hukukun üstünlüğü adına hukuk katledildi; önce temel taşları, sonra tümü yerinden oynatıldı. Basın, gazete ve TV’ler açık açık, tehditle el değiştirerek, ya da vergi cezalarıyla hizaya getirildi. Yandaş basın ve TV oluşturuldu. Çoğulcu demokrasi kavramı çoğunluk dayatmasına çevrildi. Mecliste parmak sayısı demokrasiyi belirledi. Tüm bunlar yapılırken ülkede demokrasi vardı!

Sonra ülkemizde “İleri demokrasi”ye geçilerek demokrasi de ayaklar altına alındı. Alkışlamaktan avuçları patlayan yandaş ve “yetmez ama evet” çiler sayesinde demokrasi çoğunluk diktasına çevrildi. Ülkemizde o kadar çok demokrasi vardı ki Başbakan kalkıp “ben BOP eşbaşkanıyım, benim bu anlamda görev ve sorumluluklarım var” bile diyebiliyor; hatta bir kısım yandaşlarından alkış bile alabiliyordu! Bu ülkede demokrasi vardı!

Şimdi ise ektiklerimizi biçiyoruz. Bu kadar demokrasi bize yaramadı. Önce demokratik sistem dar geldi, cumhuriyet yerine ceddimizin yaptığı gibi padişahlığa geçecekmişiz! Üstelik bunun ne kadar iyi bir şey olduğunu anlamayan kalın kafalılar varmış. Önce kendi partililerine anlatmak için vekillerini tüm ülkeye gönderdi. Sonra; BOP eşbaşkanlığının görev ve sorumluluğu sonucu Büyük Kürdistan projesinin gereği yapılmaya başlandı. Alt yapısı 4-5 yıldır kuruluyordu zaten! TSK ne idüğü belirsiz, PKK’lı gizli tanıklara ve belgelere göre Silivri’ye tıkıldı. Muhalefet edenlerle etmeyi düşünenlerde TSK’nın yanına dolduruldu. Ne de olsa ülkede ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü vardı!

Yavaş yavaş katil ve terörist Apo’nun ne kadar iyi bir insan, dört dörtlük bir eski Müslüman olduğu söylenmeye başlandı. Artık akan kan durmalı, analar ağlamamalıydı. Her ne kadar bir zamanlar, tam da seçim öncesi elde ip “Apo’yu ancak ben asarım” denmişse de bunun ülkemizdeki engin demokrasiden kaynaklandığı, asla oy avcılığı olmadığı kesindi!

Apo her halde içeride çok sıkılmış olsa gerek; bir TV, her gün 1 saat spor ve GS maçlarını izleyebilme karşılığında 40 yıllık caniliğinden anında vazgeçiverdi! Bin pişman oldu, “bir daha PKK’lılarım terör yapmayacak” diye yeminler etti! Apo ile daha önce gizli-saklı görüştüğünü söyleyen şerefsizler çıkıyordu! Ama bu ülkede demokrasi vardı. İsteyen istediğiyle görüşürdü.

Şimdi TV ve spor iznini koparan Apo PKK’lılarına yeni kurulan “İmralı-Kandil Posta Dağıtım Şebekesinden” sorunsuz ve hukuksuzca mektuplar gönderip alıyordu. PKK’lılar ülkemize bize sormadan girdiklerine göre yine ayaklarına taş değmesin diye her tür önlem alınarak ister silahlı, ister külahlı ülkemizden lütfen çıkacaklardı. Hatta birkaç gün önce büyük bir yayla şenliği yapıldı. Şenliğe sadece yöre halkı değil, onların hamileri iktidarımızın medar-ı iftiharı sevgili PKK’lılarımız da tepeden tırnağa silahlı olarak katıldılar! Ha; Burası İran ya da Irak’ta falan değil, ülkemizin milli sınırları içinde bir kentimizin yaylası idi! Ne de olsa ülkemizde demokrasi vardı! Asker de Vali de başbakanındı! Emir demiri keserdi. Çekilen PKK’lılara kimse bir şey sormayacak, ayaklarına dolaşmayacaktı! Burada demokrasi vardı arkadaş! Burası muz cumhuriyeti değildi; ama “gaz cumhuriyeti” olduğu yakında anlaşılacaktı!

Politikalarının temeli “kazan-kazan” dı. Sırf onlar kazanacak değillerdi ya; PKK silah bırakıp şimdilik giderken geride Apo’ya özgürlük, Eyalet sistemi, en sonunda Bağımsız Kürdistan isteklerini bırakmıştı. Bal tutan parmağını yalayacaktı. Bize de Padişahlık anayasasını desteklemek ve oluşacak iki komşu devlet arasında iyi ilişkiler kurmak kalıyordu! Bunları anlatabilmek için Başbakan tarafından tek tek büyük bir özenle seçilip görevlendirilen AKP’İL, pardon “Akil Adamlar” ülkemizin dört bir yanına dağıtıldı. Sonra ne oldukları ise anlaşılamadı!

Ne de olsa ülkemizde demokrasi vardı. En sonuncularını da önce 1 Mayısta, sonra da 31 Mayısta yitirdiğimiz demokrasi! Artık adını “Devrim ve Direniş Alanı” olarak demir harflerle yazdıran Taksim Meydanı ve özelinde Gezi Parkı’nda 1 Mayıs bayramını kutlamak isteyenlere “çukura düşersiniz” diye izin vermeyen demokrasinin tek sahipleri, 3-5 gün sonra on binlerce GS taraftarının şampiyonluk kutlamalarını görmezden geldiler! Bayramını kutlamak için alana gelenlerin elinde gaza karşı kullanılan sirkeli su şişesini yüzleri kızarmadan Molotof kokteyli olarak gösterdiler! Yapılanlardan iktidar ve Vali Mutlu idi!

Bu kadar ileri demokrasinin hazmedilebilmesi elbette çok zordu! Çevrecilik deyince kimseye tanımayan, ancak çok öğündüğü ceddinin, örneğin F.Sultan Mehmet’in “ormanımdan bir dal kesenin kafasını keserim” dediğini de bilmeyen başbakan Gezi Parkına AVM ve Topçu Kışlası yaptırmaya kalktı. Bu da bardağı taşıran son damla oldu.

Evet, bu ülkede demokrasi var! Demokrasinin sadece sandığa gidip oy kullanmak, bir dahaki seçimlere kadar “koyun” olmak olmadığını herkesin anlamasını beklemiyoruz. 90 Kuşağı da beklemedi. Yatak odasına kadar girip kaç çocuk yapacağına, bunların günah diye sezaryenle doğurtulamayacağına, nerede, ne kadar alkol içip-içmeyeceğine, bu ülkenin kurucusu büyük öndere ve arkadaşlarına ya da o yasaları yapan TBMM’ne “ayyaş” demene, gençlere, seni desteklemeyenlere “çapulcu” demene isyan ettiler! O çapulcuların hiçbir partinin militanı olmadıklarını, marjinal guruplara prim vermediklerini, üst düzeyde tahsilli ve teknolojiyi çok iyi kullanan kültürlü insanlar olduklarını, koyun gibi kimsenin ardından melemediklerini öğrenince ülkeyi muz cumhuriyeti yapamadınsa da şimdi gaz cumhuriyeti yaptın; kutlu olsun!

Çevremizde bir tek dost ülke kalmadı; tek dostunuz Apo, PKK, BDP ile ABD oldu! Onların dostluğunun çıkar ilişkisi olduğunu da anlamaya başladınız umarım. Apo varlık nedeni olan terörden niçin vazgeçecek? BOP eşbaşkanlığı hangi görev ve sorumluluğu dayatıyor? Bir düşünebilseniz!

Evet, bu ülkede az da olsa demokrasi halen var! Bütün acımasızlığınıza, yandaş medyanızın penguenlerine, iftira ve yalanlarınıza rağmen bir türlü söyleyemediğiniz ve yürürlükten kaldırmaya uğraştığınız “Türk Milleti” artık size dur demiştir! Hiçbir ülkede halka rağmen bir şey yapılamaz. Tek çözüm demokrasinin tekrar işlemesine izin vermektir.

Siyasilerin yargılandıkları yerlere genelde “Yüce Divan” denir. Tüm siyasiler gibi bir gün sizler de yaptıklarınız nedeniyle yargıya hesap vermek zorunda kalabilirsiniz. Ama siz o kadar kalabalıksınız ki bir gün eğer adalete hesap verecekseniz sizlere divan falan yetmez; “yüce karyola” gerekir!

Eğer bu ülkede demokrasi varsa halkın, yani sizi destekleyenlerin dışında kalanların demokratik istemlerine faşizan bir şekilde karşı konulamaz. Umarım bu eylemler gerçek demokrasinin anlaşılabilmesi için bir başlangıç oluşturur.