Son günlerde etrafımızdaki insanların kaygılarının iyice arttığını görüyoruz.

Taksim'de yapılan AVM'nin herhangi bir yasal dayanağı olmadığı halde, bir kişinin kararıyla yapılmış olması, bu ülkede kurumların ve mahkemelerin bittiği inancının iyice yerleştiğini görüyoruz.

Yani artık bütün büyük tesisler araştırma yapılamadan ÇED raporları, meclis kararları, Anıtlar Yüksek Kurulu kararı beklenmeden veya hiç sorulmadan bir gecede veya bir helikopter gezisiyle ortaya çıkabiliyor.

Bu durumdan memnun olan geniş bir kesim de var.

Kurumların görüşlerini almayı, bürokratik oligarşinin karmaşık dalları arasında vakit kaybı olarak nitelendirenler var.

''Kardeşim bir yere bir tesis yapılacaksa bakılır, hemen karar verilir ve ertesi günde kazma vurulur temel atılır iş hızlı yürür'' diyenler de var.

Bu gün en basit bir iş için ilçe belediyesinden veya büyükşehir belediyesinden plan tadili yapıp inşaata başlamak isteseniz en az süre bir buçuk yıl sürüyor.

Buna bakanlık ve kurumlar ve Ankara boyutu işin içine girdiğinde ise bu süre üç yıla kadar çıkabiliyor.

Bu durum ister istemez yatırım yapan kurumları caydırabiliyor.

Bundan dolayı sermaye yatırımlarını bürokrasinin olmadığı, rüşvetin egemen olmadığı ülkelere kaydırıyor.

Bu durumdan dolayı TOKİ yatırımları tek elden çıktığı için çok az zamanda altı yüz bin konutun yapılması hedefi tutturuldu.

Şu yazdığım fikirlerin toplumda çok büyük desteği olduğunu Sayın Başbakan da bildiği için, bu tür projelerde tek elden ve bilimsel yasal kurumların çarkları arasına girmeden karar verebiliyor.

Bu yaklaşım bana göre de doğru bir yaklaşım değildir.

İşte üçüncü köprü kararı da bu mantığa göre kurumların görüşleri alınmadan tek elden hızlıca verilmiş bir karar olarak çıkmış görünüyor.

Hava alanı da diğer büyük projelerde bu kadar hızlı kararlarla çıkmış ve hızlıca uygulamaya geçmiş projelerdir.

İlk anda ne güzel işte hızlıca işler yapılıyor ve bitiriliyor diyenler olabilir.

Gerçekten bu konuda geniş bir taraftar bulduğunu da görüyoruz.

Son çıkan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunla (16.52012 tarih 6306 sayılı kanun) bu tür projelerin yasalara aykırılığıyla ilgili mahkemeye gitme yolu kapatılmış oldu.

Şu anda herhangi bir yurttaş ''Bu proje kanuna aykırıdır'' diye bir adım atmış olsa, mahkemeye gitme hakkı bulunmuyor.

En azından yürütmeyi durduramıyor.

Ayrıca bu yasayla yirmi altı tane kanun da yok sayılıyor.

Yani bundan önceki bütün kanunlar en azından 3194 sayılı imar kanunun maddelerinin tamamı, 6306 sayılı kanunun emrine girmiş durumdadır.

İşte buna dayanarak bir kişi, bu sayın başbakan olur veya bir bakan olabilir hemen gezi parkını yıkabiliyor, hemen hava alanı yapabiliyor, hemen üçüncü köprünün yerine karar verip temel atabiliyor.

Bu kararların tartışabileceği hiç bir platform kalmamıştır ve mahkeme yolu da kapatılmıştır.

Anıtlar Yüksek Kurulu'nun ''Gezi parkı korunmalıdır'' kararı bundan dolayı yok sayılmaktadır.

Bu duruma sevinen ''Ne güzel her şey hızlı yapılıyor'' diyenler büyük bir çoğunluk teşkil ettiği için, bu tür projelerin karşısında kitlesel eylemeler olmuyor.

En azından geniş halk kesimlerinin desteği alınamıyor.

Bu durumun acısını otuz yıl sonra İstanbul çekecektir.

Çünkü bu projeler doğa katliamının, orman katliamının ve egzoz salınımıyla ormanın yok olması demek olacaktır ki, bu gün yaşayanlar bunu göremeyebilirler, görenler ve karşı duranlar ise bir avuç aydın, yurtsever, bilim sever insan...

Onlar hep haklı çıktılar ama geç anlaşıldılar.

Çünkü bu ülkede bilimsel düşüncenin yerini dinsel düşünce almıştır, bilim devre dışı kalmıştır.

Bir kaç yıl sonra alınan her karar üniversitelere ve bilimsel kurumlara değil, dini kurumlara sorularak alınacaktır.

Artık imar uygulamaların da hukuk tamamen devre dışı kalmıştır.

Buna karşı duran direnen insanlar dayanak olarak kitlesel güçleriyle bu tür projeleri durdurabilecektir,dayanak olarak hukuk ortadan kaldırılmıştır.

Örneğin taksim gezi alanında ki uygulamanın durdurulması için bir mahkeme kararı yeter ama, artık o mahkeme kararları bu tür projelerde alınamıyor.

Yasal olarak bunun önü tıkanmıştır.

Her projede ve yanlış işte memlekette kanun var, hukuk var söyleminin yerini kitlesel direnişler alacaktır.

Kitlesel direniş halk desteği görürse yanlış bilinen projeler durdurulacak, bu yoksa bir gecede alınan imar uygulama projeleri hayata geçirilecektir.

Bundan dolayı TOKİ yaptığı bir çok projede hatalar yapmıştır bu hataların yapıldığını, sayın şehircilik bakanı da kabul etmiştir.

İşte bu gün yapılan alalacele projelerinde hatalı olduğu anlaşıldığında İstanbul kaybetmiş olacak ve bunun hata olduğunu kabul edecek bir merci de bulunamayacaktır.

Çünkü ülke yönetenlerin en büyük çıkmazı ''Ben hata yapmam, ben en büyüğüm, ben en uluyum, ben en iyi bilenim'' dedikleri andır ki, o an bu andır.