Siyasette “Sağ-Sol ve Merkez” olarak adlandırılan bölgeler vardır. Ülkemizde çok partili rejime geçildikten sonra merkezi genellikle sağ görüşlü partiler tutmuştur. DP-AP-ANAP-AKP merkez partileri olarak anılır.

Ortanın solunda CHP vardır. Çeşitli isimlerle bu güne kadar gelmiştir. Daha solda sayıca daha az seçmene sahip sol partiler bulunur.

Sağda ise yine bu güne çeşitli isimlerle gelen MHP ile RP’nin uzantısı SP ve bazı uç küçük partiler bulunur.

Sol kanatta, -kısa bir süre TİP’in Meclise girdiği dönem hariç- CHP tek kalmıştır. Onu dengeleyebilecek büyüklükte parti olamamıştır. Bu da CHP’nin gittikçe merkeze yaklaşmasına, soldan sosyal demokrasiye, oradan da milliyetçi solculuğa doğru kaymasına neden olmuştur.

CHP şu andaki durumu ile sol ile merkez sağ arasında gidip gelmektedir. Seçim barajı yüzünden daha solunda kalan partilerin meclise girme şansı olmaması, CHP’yi rehavete sürüklemekte, vazgeçilemez, desteklenmesi zorunlu gibi düşündürmektedir. Ancak bu bakış tam doğru değildir ve çok tehlikelidir.

Gittikçe güçlenen bir (İP-Doğu Perinçek) çizgisi, CHP’nin konumunu bir kez daha düşünmesi için bir şanstır. Zira İP, son zamanlardaki Kemalist çizgisi ve çıkışlarıyla toplumda oldukça destek bulmaktadır.

CHP ise sol değerlerden gittikçe uzaklaşan, oldukça sağa yaslanan bir kadro ve görüntü vermektedir. Yersiz kurultaylar, partide çokseslilik, demokrasi adına bile olsa partinin asıl Kemalist kimliğini zedeleyen kişileri bünyesinde bulundurması, seçmenleri ve halk tarafından üzüntüyle ve dikkatle izlenmektedir.

İyi insan olmak siyasette bazen yeterli olmamaktadır. İyi insanın çevresi de çok iyi, tutarlı, çizgisi net, hedefi belli kişilerden oluşmalıdır. Partinin temel çizgisi olan 6 ok ve Kemalizm’den sapan hiçbir kişinin bu partide yetkili bir konumda bulunmaması gerekir.

İnsanlar bir partide kendi görüşlerinin tamamını bulamayabilirler. Bu nedenle görüşlerine en yakın partileri desteklerler. Bu açıdan CHP ilkelerini tam olarak sindirememiş kişiler de partiye üye yapılabilir, onların destekleri istenebilir. Zira oyları artırmanın tek yolu budur. Ancak bu tür kişilerin hiçbir şekilde partinin yetki ve karar organlarında olmaması gerekir.

Örneğin; bir parti üyesinin ilkelere ters bir söylemi kendini bağlar. Ama bu bir Milletvekili, Yönetici ya da Sözcü v.b. ise her söylemi partiyi bağlar. Bu konu oy sahipleri tarafından düşünülenden çok daha fazla dikkatle izlenmektedir.

Aslı varken kimse taklit ürünlere özenmez. Bu nedenle oy kaynağı muhafazakârlık diye dincilik yapılamaz. Bu, insanın kendini reddetmesidir. CHP Laik bir partidir. Bu; salt kâğıt üzerinde, tüzükte yazılı diye bir anlam taşımaz. Laikliğin, siyasetin ve demokrasinin temeli olduğunu anlatamadan, öğretemeden, gösteremeden Laik olunamaz. Vatanseverlik de her şeyin başlangıcıdır. Ülke bağımsızlığının önemi ve korunması amaç edilemiyorsa gerisi ayrıntıdır.

İşte bu nedenlerle laikliği ve ulusal çıkarlarımızı savunmak CHP’nin ilk ve tek amacı olmalıdır. Bunları savunamadıktan sonra iktidar olmanın bir anlamı olamaz. Bu değerleri tam ve doğru olarak savunarak ömür boyu muhalefet kalmanın bile bir önemi olmayacaktır.

CHP’nin solundaki partilerle ve özellikle şu andaki siyasi tabloya bakarak bağımsızlığı, laikliği ve demokrasiyi savunan tüm parti ve oluşumlar ile kol kola olması bir zorunluluktur. Bu konumda sayısal büyüklüğü ile Amiral Gemisi olmalıdır. Bunu da usulen değil, gönülden yapmalıdır. Kendini seçim zamanı oylar bölünmesin diye desteklemek zorunda olunan bir parti diye gösterme lüksünden de hızla vazgeçmelidir.

CHP demokratlığının bir göstergesi olarak ta hemen delege sistemini kaldırmalı, en ufağından en büyüğüne kadar tüm adaylarını mutlaka tüm üyelerinin katılımı ile seçmelidir. Genel merkeze çok özel durumlar için az bir kontenjan yetmelidir.

Aksi halde İnönü’nün dediği gibi; “yeni bir dünya kurulur ve (seçmen) orada yerini alır”!

**********
Ülkemizin köklü partilerinden bir diğeri de MHP’dir. Çeşitli isimlerle bu güne gelen MHP özetle Ülkücülüğü ve Türk-İslam sentezini savunur.

MHP’nin üyelerinin çoğunun milliyetçi-ulusalcı duruşu, ülkemizin bağımsızlığının elden gidiyor duruma gelmesi nedeniyle parti içinde bazı çalkantıların doğmasına neden olmuştur. Türk-İslam sentezcilerinin genelde İslamcı tarafı son günlerde AKP tarafından hızla kemirilmektedir.

Sayın Bahçeli’nin AKP iktidarı boyunca hem muhalif duruş göstermesi, hem de en kritik anlarında AKP’yi desteklemesi MHP’lilerin kafasını karıştırmaktadır. Geçen seçimlerde, -ulusal çizgide ülke siyasetinde mutlaka olması gereken- MHP’nin baraj altında kalmasının özellikle bazı CHP oylarıyla engellendiği unutulmamalıdır. AKP’nin MHP’yi eritme politikası çoğu partililer tarafından anlaşılmıştır. Ama sanki görünmeyen bir el tarafından, bu tehlike ortada iken, en kritik anlarda yine AKP’nin desteklenmesi anlaşılamamaktadır. Sanki MHP kendi ipini çekmektedir.

Önümüzdeki günlerde MHP’yi zor ve önemli dönemeçler beklemektedir. Ya (ABD-AKP-Cemaat) baskısından kurtularak “Ulusalcı-Atatürk Milliyetçisi” olarak ülkenin kötü gidişine son vermeye uğraşacak yeni bir yapılanmaya girecek; ya da bu üçlüye teslim olacaktır.

Dışarıdan böyle görünmektedir. Atatürk milliyetçiliğini savunan ve bunun önemini kavrayan her parti ve kurum gibi bu ülkenin MHP’ye de şiddetle ihtiyacı vardır. Kendi içinde en doğrusunu yapacaklarını ümit ediyorum.

Ülkemizin BOP projesi içinde günden güne Sevr hükümlerine mahkûm edilmeye uğraşıldığı bir dönemde, önümüzde çok kalın ve net bir çizgi vardır: “Antifaşist ve antiemperyalist çizgi”.

AKP’nin bu konudaki tavrı ve tarafı bellidir. O zaman CHP ve MHP’nin ve tüm parti, kurum ve kuruluşların da bu çizginin ne tarafında yer alacaklarına acilen karar vermeleri gerekir. Zaman daralmaktadır.

Tüm Antifaşist ve Antiemperyalistlerin isimlerine bakmaksızın iş ve eylem birliği yapmaları kaçınılmazdır.

Yoksa yarın çok geç olabilir!