31 Mart yerel seçimlerini tamamladığımız günün sıcaklığında seçimle ilgili gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Uzun yıllardır bir partinin iktidarının sürdüğü ülkemizde sadece seçim sistemi değil yönetim şekli de değişti. Ve kaç seçimdir muhaliflerin korkulu rüyası seçim kaybetmenin bahanesi “seçim hileleri” oldu. Bunun olup olmadığını bilemem. Bunu araştırması gereken ve ispat etmesi gereken kurumlar vardır. Ancak herkesin görevini yapmasını isteyebilirim bir vatandaş olarak.

Ancak yine bir vatandaş olarak yıllardır seçim güvenliği ve seçim hilelerinden her bahsedilişinde şunları sordum;

Hadi iktidar partisi oyları çaldı. Koskoca muhalefet partisinin eli armut mu topluyor? Neden sandık görevlisi, müşahidi var? Neden sandık başında her parti sonuçları ıslak imzalı olarak alıyor? Neden bu sonuçları birleştirip kendi sonuçlarını çıkarmıyor? Sayılarla konuşup itiraz etmiyor? Bu kadar yetersiz mi muhalefet partisi bu konuda?

Bütün bu soruların yanında başkaları da ekleniyordu. Ve en önemlisi bunu yapmak istemiyor mu acaba? Sorusu ile noktalıyordum.

Bu seçimde nokta koyduğum soru cümlesinin haklılığını düşündüm yine. Çünkü bu sefer istemişlerdi ve oldu.

Oy sayımı başladıktan sonra heyecanla sonuçları beklenen iki büyükşehir vardı. Ankara ve İstanbul. Ankara oyları büyük ölçüde genelle birlikte belli olduğu halde İstanbul için sabaha kadar beklemek gerekti. Bunun gerekçelerine girmeyeceğim ama bu konuda değinmek istediğim asıl konu ana muhalefet partisinin ve İstanbul büyükşehir belediye adayının gösterdiği tavır.

Öncelikle demokrasimiz adına Ekrem İmamoğlu’nu kutluyorum. Sadece seçimi kazanmakla kalmamış uzun yıllardır Türk siyasi hayatında unutulmuş olan siyasi nezaket, rekabet ahlakı, siyasi etik ve had bilirlik davranışlarını geri kazandırmıştır. Sayım süresince gerektiği kadar ve gerektiği zaman çıkıp tamamen sayısal verilere dayalı açıklamalar yapmıştır.

Bu insanların kafasında oluşabilecek “seçim güvenliği” şüphelerini kontrol altına almaktır.

Bu seçmenin kullandığı oyun parti ve aday tarafından ciddi şekilde takip edildiğini gösterir.

Gereksiz açıklamalar ve provakasyonlar işin içine girmez.

Sayılarla konuşmak tarafsız ölçüm yapıldığı demektir ve oy verenle birlikte vermeyenin de güvenini sağlar.

Sayım döküm sürecinde İmamoğlu’nun, kendi sistemlerinden kontrol edip doğru sonuçlara ulaştığını söylemesine rağmen sonucun yetkili merciler tarafından açıklanması için ısrar etmesi, konuda yetkili kurum ve kişileri doğru davranış ve etik konusunda uyarması alkışı en çok hak ettiği durumdur. Ben biliyorum, ben yaparım, ben kazandım demedi. Biz sonuçları kontrol ediyoruz. Sayısal veriler şu şekildedir, yetkili kişi ve kurumlar da gereken açıklamayı yapsın dedi. Bu had bilmektir. Dürüstlük, güven, saygı, nezaket gibi bir çok değeri içinde barındırması açısından çok değerlidir.

Akşam seçim sürecinde gösterilen bu yönetim doğru kriz yönetimidir. Yıllardır muhalefet partisinden seçmenin beklediği budur. Bir önceki seçim hatırlanırsa eğer muhalefetin tamamen ortadan yok olduğu ve seçmenin kafalarında bir sürü soru işareti bıraktığı bir seçim olmuştur. Kazanmak ya da kaybetmek değildir önemli olan bu duruşu her iki durumda da gösterebilmektir. O seçimin üzerinden dokuz ay gibi kısa bir süre geçmiş olmasına ve olanları seçmenin unutmamış olmasına bakılarak bu seçimde elini taşın altına koymayacağı kaygıları da yaşanmaktaydı. Ancak seçmen yine üzerine düşeni yaptı. Bundan sonra doğru adımları atmak seçilenlerin görevi.

Demek ki isteyince oluyormuş.

Anakara adayı ile ilgili de bir şeyler söylemek isterim. Zira İstanbul böyle kritik bir süreç yaşamasaydı dillerde Ankara’nın durumu konuşulacaktı. Zaten iktidar partisi de seçim öncesinde Ankara’yı kaybettiğinin farkındaydı. Onlar için de İstanbul beklenmedik bir sonuçtu ve şimdi iktidar partisinin içinde bir hesaplaşma süreci yaşanacaktır doğal olarak.

Ankara adayı için sonuçlar netleşmeye başladığı andan itibaren kutlama hazırlıkları başladı. Bakıyorsunuz ki ülkücü birini aday gösteren CHP ve onun kazanmasını kutlayan bir sol seçmen. Eskiden bunun hayal edilmesi bile mümkün değildi. Ama değişim kaçınılmazdır değil mi? Sadece Ankara örneği değil başka yerlerde de rakip olabilecek gruplar ortak bir aday için mücadele ettiler. Bunun sebepleri üzerine daha çok analiz yapmak ve bu analizleri değerlendirmek gerekir. Belki de toplumbilimcilerin, toplumsal politika araştırmacılarının konusu olmalı bu. Ama ilk planda “siyasi görüşe değil, dürüst ve güvenilir” kişilere oy verme eğilimi ile açıklanmaya çalışılan bu durumun gerçekten böyle olmadığını düşünüyorum. Birinci nedeni her yerde “dürüst” olan kazanmadı. İkinci nedeni ise bizim toplumumuzda taraftarlık bilinci her şeyin önünde gelir ve insanlar oy verirken parti programını falan okumaz. Taraftarı olduğu ne derse haklıdır. Neyse dediğim gibi bu işi uzmanlarına bırakalım. Had bilmek gerek…

Anadolu, ayrıştırmaya gelmez. Adı üzerinde ANA, bütün çocuklarını sever ve bağrına basar. Hiç birini diğerine tercih edemez. Bu nedenle bu topraklar birleştirici güçle devam etmelidir. Tıpkı bu seçimde olduğu gibi.

Bugünün Türk siyasi hayatına kazandırdığı yeniliklerin kalıcı olması dileklerimle…

İLKAY KUMTEPE/ 1.4.2019