Bir bayramı daha geride bıraktık. Şöyle dikkatlice bir baktığımızda dinimizin bize bahşettiği iki bayramında kendine has bir güzelliği kendine has bir manevi tarafı var. Ve asırlardır onlarla olan hem halliğimizden ileri gelen hayatımızın içine sinmiş tarafları var. Ramazan bayramında yaşanılan, iftar beklemeleri, sahur yemekleri, teravih namazları sonra iftar ile teravih arası eğlenceleri ve sahura kadar oturmaları varken, kurban bayramının da yardımlaşması, bayramlaşması, bayram sabahı kurbanlıkların kesilmesinin hemen ardından kurban etinden alınan ilk lokmanın zevki var. Bilenler bilir, bayram günü kurban kesilip, eti pişirilip sofraya konuluncaya kadar yenmez; tabiri caizse kurban gününün orucu o kurban etiyle iftar edilir.
Geriye dönüp baktığınızda; hani bayram dönüşünde otobüse yada uçağa bindiğinizde şöyle bir hatırlasanız arefe gününden itibaren o güne dek yaşanılanları, eminim yüzünüzde tatlı bir tebessümden başka bir şey olmaz. Arefe günü heyecanlıdır; bayramlık elbiseler denenir, bayram namazının nerede kılınacağı düşünülür, kimlere gidileceğinin kimlere ne kadar harçlık verileceğinin ve kimlere et dağıtılacağının hesapları yapılır. Hatta bazıları kurbanlıklarının yanında şöyle kasıla kasıla birer ikişer adet fotoğraf çektiriler. Bu adet şu zamanda ne kadar yaygın bilmiyorum ama eskiden baya bir meşhurdu.
Bayram günü gelince zaten keşke şöyle herkesin evinde bir kamera olsa da her anı kayıt altına alsa, bayram telaşı geçtiğindeyse herkese o anları izleme zevki yaşatsa. Büyükler yanına aldıkları gözleri uyku mahmuru küçüklerle birlikte bayram namazına giderken evin sözü muteber hanımları kurban etlerini taksim edecekleri kapları, kurban kesilirken kullanılacak alet edevatı, elbiseleri hazır ederler. Nineler kurban kesilene kadar dua üzerine dua okurlar. Bayram namazı dönüşü, kurban kesimi için seçilen fedailer, üzerlerindeki görevin ağırlığının bilincinde hemen kıyafetlerini değiştirip bu kutsal vazifeyi yerine getirecek olmanın gururu ile kurbanın yanında soluğu alırlar.
Yeri gelmişken değinmek istediğim bir husus var. Her sene bu kurban bayramı arefesinde çıkıp sözde hayvan hakları savunuculuğu adı altında İslam Alemi’nin kurban bayramını dillerine dolayıp onların Allah yolunda yaptıkları bu dini ibadeti bir nevi ilkel çağların sapık adetlerine benzetip kınamaya çalışan insanlara bir kaç şey söylemek isterim. Bırakın, ya hu ne olur artık şu bayalaşan, içini dolduramadığınız söylemleri dile getirmekten vazgeçin. Önceki senelerde meşhurlarımızadan biri çıkıp demişti; kurban bayramında hayvanları katletmenin neresi ibadet anlamıyorum gibi bir söz sarfetmişti. Bende bu sene televizyonun karşısına geçip hadi bakalım bu sene bu boşluğu kim dolduracak diyordum ki bir başka meşhurumuz koltuğa geçip beni hayvan mezarlığına gömün dedi. Ne diyelim vasiyetini yerine getirelim; Allah gecinden versin ölürse öyle yapalım.
Ya bırakın kardeşim, bu içi boş sözleri. Açıp okusanız, azıcık kendi inancınızı yersiz eleştirmek yerine anlamaya çalışsanız; İslam dininin aslında hayvalara ne kadar kıymet verdiğini onları da diğer canlılardan ayırmadığını görürsünüz. Albümlerinizi alıp, konserlerinize iştirak eden kitlenin inançları uğruna yaptıkları ibadeti basitçe aşağılamak yerine bir kez daha düşünseniz belki sizde yaptığınızın yanlış olduğunu kavrayabilirsiniz. Yoksa ister hayvan mezarlığında yatın ister insan mezarlığında; ister kuş tüyü yataklarda! Ne fark eder; nasılsa bundan belki yüz sene sonra hepimiz aynı toprağın altında birer kum tanesi olacağız.
Geçelim, sataşmanın kınamanın sonu gelmez. Biz bayrama dönelim. Efendim kurban kesmek mühim iş. Hem de tehlikeli. Hani bir söz vardır ya; kullanmasını bilmediğin silah düşmanının elinde sayılır; işte bu darbı meselden yola çıkarsak işinin ehli değilsen kardeşim bilki kurban özellikle tekmelemekte işinin ehlidir. Sen sen ol bilmediğin işe girme derim ben. Allah’tan milletimizin biraz gözü açıldı, şimdi önceki seneler kadar kurban bayramı kazaları haberleri duymuyoruz. Eskiden neydi; danayı kesmeye çalışırken kendine kıyanlar, yaralayanlar, sokak sokak dana arayanlar... Hamd olsun bir devrin trajı-komik hadiselerini geride bıraktık.
Sözün başında da dediğimiz gibi her bayramın ayrı bir hususiyeti ayrı bir derinliği ve güzelliği var. Kurban bayramında; kurban eti üçe bölünüp bir kısmı fakire fukuraya dağıtılır bilirsiniz. Bu nasıl bir ihsandır nasıl bir güzelliktir farkında mısınız? Belki bir sene boyunca evine et girmemiş bir ailenin karnı bayram eder. Kanına kan canına can olur kurban eti. Komşuluk bağlarını güçleştirir. Bir de veren el alan elden her zaman efdaldir; bu nedenle vermenin keyfini yaşar insan; vererek kazanılan o manevi hissin keyfini yaşar. Kurban derisi kim bilir kaç hayır kurumunun, o hayır kurumlarından yardım alan kaç garibanın ya da kaç vakfın bünyesine dahil olur? Düşündünüz mü? Bir düşünseniz kurban sadece bir manevi eğlence değil aynı anda sayısız yardım ve dayanışmanın yaşandığı manevi bir saha olur. Bu sene yurt dışına gönderilen kurban yardımını da göz önüne alınca beynelmilel bir kucaklaşma yumağı ortaya çıkar.
Bir bayram daha geçti, hakkı ile eda edene ne mutlu. Allah daha niceleri sevdiklerimizle birlikte ulaşmayı ve yaşamayı nasip etsin.