Canlı türlerinin bilinen en çekingen, içe kapanık ve asosyal familyası “Homo Okurus” tur. Genellikle ileri yaşlara sahip bu bireylerin arasında genç diye tabir edebileceğimiz yirmi-otuz yaş arası bireyler de yok değildir. Ama ortalamaya bakarsak otuz yaş üzeri olanlar yirmi-otuz yaş arasını her türlü döverler.

Neden çekingen olduklarını öğrenmek için “Homo Okurus”ların çocukluklarına inelim. Aslında “Homo Okurus”, uzun bir evrimin son halkasıdır diyebiliriz. Böyle diyecek olursak evrimin ilk halkası okuryazarlığın başladığı ilkokul birinci sınıf olur. Bu dönemde birey kendinin farkında değildir. Ne bulursa okur, daha fazla okumaya çabalar, okuma hızını arttırmak için kronometre tutup kelimelerini sayar. Sınıf öğretmeninin çeşitli kitap teşvikleriyle ilk evreye adımını atmış olur.

Eğitimin ilerleyen yıllarında beş ve altıncı sınıfa kadar çevresinden yoğun alkış ve takdire mazhar olan “Homo Okurus”, yedi ve sekizinci sınıfa gelince, alkışlayan ve takdir edenlerin eleştirilerine maruz kalır. Aynı kişiler artık sınavlara çalışılması gerektiğini sallanan işaret parmaklarıyla ihtar ediyorlardır. Daha geçen senelere kadar okuduğu kitaplar onu gururlandırırken, şimdi ise sıkıntıya sokuyordur. Ne olduğunun farkına varamayan birey, bocalama devresine girer ki bu devre onun kendisinin farkına varmasını sağlayacaktır. Bu kısa krizden sonra artık birey tercihini yapmıştır ve kendine “Homo Okurus” demeye başlar. Henüz evrim tamamlanmasa da temel atılmıştır ve emin adımlarla yola devam edilmektedir.

On iki ve on üçüncü sınıfta karşılaşılan kriz daha derin etkilidir. “Homo Okurus” aday adayı çevresinin “üniversiteyi kazan, biz de kazanalım” manalı baskılarına dayanabilirse “Homo Okurus” adayı olabilir. Tam bu yıllarda kendini çevreden soyutlama ve içe kapanıklık baş gösterir. Birey odasına kendini kilitleyebilir, saatlerce çıkmayabilir, yemeden içmeden bir kitabı bitirebilir.

Sıkıntılar içinde hem okumayı bırakmamayı hem de üniversiteyi kazanmayı başaranları artık daha rahat günler beklemektedir. Üniversitede her ne kadar kitapla alakası olmayan birçok öğrenci müsveddesi varsa da “Homo Okurus” adayları da vardır. Yanlış anlatmış olmayalım, bu “Homo Okurus” adayları birbirlerini bulur, herkes kitaplarını getirir, okuma saatleri yapılır falan demedim. Bu hayal çöldeki seraptan başka bir şey değildir. Aralarındaki tek ilişki, okudukları kitapları birbirlerine tavsiye etmek olacaktır.

Herkes üniversiteye gidip sosyalliğin dibini bulacağım diye yeminler etse de “Homo Okurus”lar derslere katılmak yerine asosyal olmayı göze alarak kitaplarına gömülürler. Çevrelerine olan uzaklıkları hızla açılmaktadır. Bir zaman sonra kitap tavsiyelerine muhtaç olmadıklarını, artık kendi kitaplarını seçebileceklerini düşünürler ki bu “Homo Okurus”’luğun sondan bir önceki evresidir. Birey kendi başına kitapçı kitapçı dolaşır, kendine sahhaf tanıdıklar edinir, eline aldığı kitabın, biraz karıştırmayla okunabilir olup olmadığına karar verebilir.

Gelelim Homo Okurus evresine. Birey şimdi adeta öğrenciliği bitirmiş, yüksek lisans ve doktorasını tamamlamış, tezlerini vermiş, profesör olmuştur. Artık sevdiği yazarların külliyatları evinin duvarlarını kaplayan kitaplıklardaki yerini almıştır. Artık kitaplarda karşılaştığı kitap isimlerini kendine tavsiye olarak kabul eder olmuş, onları kovalamaktadır. Birçok sahhaf arkadaşı eline düşen kitaplar oldukça bireyimize haber vermekte, bireyimiz zaman zaman uğrayıp kitaplığını zenginleştirmektedir. Satır altlarını çizer, notlar alır, ezber yapar.

“Homo Okurus” içe kapanık ve çekingen olsa da derinliğinde hazineler taşıyan okyanusa benzer. Damarını tutturabilene hazinelerini açmakta tereddüt etmez, seve seve muhabbet edebilir. Peki “Homo Okurus”’u nerede bulacağız, nasıl tanıyacağız? Okurlarını seven bir yazar olarak bunu da düşündüm, işte “Homo Okurus”ların özellikleri:

Genellikle gözlüklüdürler. Gözlük çerçevelerinin ardındaki bakışları her zaman bir şeyler düşünüyormuş gibi bir miktar dalgındır. Saç, sakal gibi dış görünüşe pek dikkat etmeseler de yeri geldiğinde iyi giyinirler. Otobüs yahut metro gibi toplu taşıma araçlarını kullanırlar. Çantalarında herhangi bir boşlukta okunabilecek en az iki, üç kitap bulundururlar.

E daha ben size ne diyeyim? İsimlerini de veremem artık, benden bu kadar. Hadi son bir tüyo daha: gazete veya dergilere yazı yazarlar!