-Anladım anne, tamam. Evet biliyorum kış gelince alta battaniye üste yorgan, yok üste yorgan alta battaniye, yo yo alta yorgan üste battaniye gelecek şekilde yatacaktım.
-Kızım bak, yemek yemeyi de ihmal etme. Sakın ufak tefek şeylerle geçiştireyim deme ha! Sonra zayıflarsın, güçten düşersin, çalışamazsın.
-Biliyorum anne, hangi mevsimde ne üretiliyorsa o yenilecek, ondan yemek yapılacak. Hazır gıdadan kaçılacak ve özellikle bir yemek üç dört gün bekletilmeyecek. Anne yeter artık, ben büyüdüm işte. Bak ilkokulda yakalığımdan elini, çantamdan gözünü çekmedin, orta okulda saçlarımdan parmaklarını, eteğimden bakışlarını çekmedin, liseye gittim; arkadaşlarımı dilinden, cep telefonumu elinden düşürmedin, üniversiteye gittim, arkanda babam kalacak olmasa üşenmeyecek benle aynı evde kalacaktın. Ne diyeyim şimdi sana, bırak artık beni bana. Bırak artık kendi ayaklarımın üstünde bir yürüyeyim. Düşersem ilk adını söyleyeceğim sensin tamam mı? Bak kızın büyüdü ve artık bir öğretmen oldu. Şimdi onun küçük çocukları, öğrencileri var. Şimdi o bir anne sayılır. Hadi kapatıyorum ben, birisi bir şey soracak galiba bana, hadi görüşürüz.
-Bakar mısınız hanımefendi, ben 110 numaralı kapıyı arıyorum. Yabancısıyım havaalanının, ne yalan söyleyeyim ilk kez bineceğim uçağa. İçimde böyle kıpır kıpır diyeceğim olmayacak, daha çok nasıl desem böyle hışır hışır. Korku ile heyecan arasında sıkışıp kalmış bir ruh halindeyim.
-Anlıyorum beyfendi, bakın 110 numaralı kapı sağ tarafdan devam ederseniz önünüze çıkar. Hayrola yolculuk nereye böyle?
-Hakkari’ye gidiyorum hanımefendi. Geçen ay celp kağıdını elime verdiler. Zaman gelmiş askerlik düşmüş başıma. Çantayı hazırladığım gibi soluğu önce otobüs garında aldım, orada el öpüp, mendilleri salladıktan sonra geldim havaalanına.
-Öyle mi? Şimdiden Allah kolaylık versin diyeyim size, o zaman.
-Teşekkür ederim, ben kapıma doğru gideyim, size de hayırlı yolculuklar.
-Pardon teyze, acaba yanınıza oturabilir miiym, boş mu?
-Tabi yavrum, tabi ne demek? Gel otur bakalım, sen askersin değil mi?
-A, nerden bildin teyzeceğim? Evet, kısmetse akşamına ocağa teslim olacağım.
-Bilmem mi evladım, ben üç çocuğumu askere gönderdim. Şimdi karşımdan böyle geçen yarı şakın, yarı titrek bir genç gördüm mü hemen anlarım onun asker olduğunu. Kolay değil yavrum, asker ocağı baba ocağına, ana kucağına benzemez. Şimdi sen beni kadın görüp bu şeylerden anlamaz sanırsın ama aldanma sakın. Bir anne yaşamadan da bir çok şeyi bilebilir. Bak ben üç çocuğumu askere gönderdim. Hasret çektim, mektup bekledim, telefon başında nöbet tuttum. Beyden para sakladım onlara gönderdim, bazen telefonda seslerinde en ufak bir karıncalanma olduğunu görünce hemen hastalandılar diye korktum. Annelik ne demek bir bilsen evladım.
-Haklısın teyze. Siz annelerin hakkı ödenmez. Bak sen şimdi böyle konuşunca annem aklıma geldi. Ver o ellerini öpeyimde hiç olmadı böyle hasret söndüreyim olmaz mı?
-Olmaz mı evladım, olmaz mı?
-Türk Hava Yolları’nın Mardin yolcuları bu size son anonsumuzdur. Acilen 112 nolu kapıya geçiniz. Arkadaş bunun bir de İngilizce söylemem lazım ama bende İngilizce yes, okey, no’dan ibaret. Hemen robota vereyim anonsuda çaktırmayalım durumu. Birader bizim işte zor. Akşama kadar yok kardeş şu kapıya geç, hadi geç kaldık, hızlı adımlarla ilerleyelim, yenge çocuğa sahip çık, kimlik görelim falan inan darlanıyorum. Bir de kardeşim bizde yeni moda, artık herkes bir hizmette en ufak bir sıkıntı oldu mu yumruk tekme girişmek için an kolluyor. Doktorları dövüyorlar, hemşirelere sövüyorlar, bir de bize bak. Uçak geç kalır pilota kimse bir şey demez, ben kapıda beklerim ya adam gelip bana çatar. Yeminle korkuyorum, biri bir gün sağdan çıkartma yapacak diye. Allah yardım etsin ne diyeyim.
-Bakar mısın usta bizim uçak neden gecikti, söylesene kardeşim. Biz geç kalınca beklemezsiniz ama siz geç kalınca uçak rötar yaptı deyip beklet milleti. Var mı böyle bir şey ya?