Öğretmenler günü; Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün 24 Kasım 1928 yılında Baş Öğretmen olarak resmileşmesinin üzerine,Onun doğumunun 100 ncü yılı yani 1981 yılında kutlanmaya başlanmıştır.
Öncelikle Ulu önderin Baş Öğretmen olan kadar eğitimle ilgili olan devrimlerini inceleyelim.
Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal ATATÜRK ülkenin çağdaş ,uygar bir toplum olabilmesi için, düşündüğü devrimleri sırasıyla yapmaya başlamıştı.Yapılan devrimlerin süreklilik göstermesi ve toplum tarafından doğru olarak yorumlanıp kabul görebilmesi için en önemli etkenlerden birinin eğitim olduğunu çok iyi biliyordu. O yıllarda Osmanlı Devletinden kalan farklı metotlar içeren dağınık bir eğitim sitemi mevcuttu. Bir tarafta mahalle aralarında Sıbyan mektepleri diğer tarafta Osmanlı Devletinin batılılaşma çabası sonucu, ortaya çıkan batı tipi okullar, diğer tarafta yabancı kökenli misyoner, azınlık ve kolej okulları eğitim vermekteydi. Genç Türkiye Cumhuriyetinin,Osmanlıdan devraldığı bu eğitim-öğretim mirası farklı insan tipleri yetiştiren ,farklı eğitim tiplerini bir arada bulunduran bir yapıya sahipti.Yeni Kemalist sistemin getirdiği ulusal toplum düzeninin herkes tarafından benimsenmesi ,devrimlerin halk üzerinde kalıcı ve etkili olabilmesi için bütün eğitim kurumlarının bir merkeze bağlanması ve tek sisteme göre yönetilmesi gereği önem arz etmekteydi. 1 Mart 1923’te TBMM dördüncü yılı açılışında yaptığı konuşmayı büyük ölçüde eğitim konularına ayıran Mustafa Kemal; “ülke çocuklarının birlikte eğitim ve öğrenim görmek zorunda olduğunu, öğrenim birliğinin ülkenin ilerlemesi için büyük önem taşıdığını, bu nedenle "Şeriye Vekaleti ile Maarif Vekaletinin" işbirliğine varması gerektiğini ifade etti. Öğretim Birliği Yasası, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarihinde kabul edildi. Yasanın çıktığı gün ülkede 18000 öğrencisi olan 479 medrese bulunmaktaydı. Bu medreselerde gerçek manada 6000 civarından öğrenci vardı.Geri kalan kesimi ise Osmanlı döneminde ,çıkarılan yasa gereği askere gitmemek için medreselere kayıt yaptıranlardı.Ayrıca bu medreseler eğitim verilemeyecek derecede bakımsız durumdaydı.Eğitim birliği yasasıyla hem bu medreselerin hem de tekke ve zaviyelerin kapatılmasının önü açılmış oldu.Yine 1924 yılında İstanbul Dârülfünunu'nda bir İlâhiyat Fakültesi kuruldu.Bu fakültenin 224 öğrencisi bulunuyordu.1923-1924 yılları arasında hem İlahiyat Fakültesine alt yapı oluşturmak hem de imam hatip yetiştirmek için ülkenin değişik yerlerinde 29 adet imam hatip okulu kuruldu.
Eğitim birliği yasasından sonra “Türkiye'de sadece Müslüman vatandaşların olmadığı, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da dinsel gereksinmeleri ve vicdan özgürlüğü olduğu” düşünülerek; ilkokul programından Kur’an dersleri, ortaokul ve lise programından da din, Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmıştır.Ayrıca azınlık ve misyoner okulları Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetimine girmiştir.Dinsel ve siyasal amaçlı okullar yasaklanmış ders programlarına tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi ve Türkçe dersleri ilave edilmiştir. Bu şekilde hem eğitim öğretim birliği sağlandı hem de çağdaş, evrensel ve bilimsel alt yapısı olan bir eğitim sistemi ortaya çıkarıldı.
Eğitim birliği yasası günümüzde de Anayasamızın 174 . ncü maddesi olan "İnkılap Kanunlarının Korunması" başlığı ile aykırı olduğu anlaşılamaz ve yorumlanamaz ifadesi ile şimdilik garanti altına alınmıştır.
Çağdaş bir nesil oluşturmak amacına göre oluşturulan bu sistemin , tam manasıyla evrensel boyuta ulaşabilmesi için çağdaş , anlaşılması ve uygulanması kolay yeni bir alfabeyle desteklenmesi gerekmekteydi. Eğitim birliği yasası aynı zamanda Latin harflerinin kabulünün de yolunu açmıştır. Fakat Latin harfleri direkt alınmamış Türk Dil yapısına uygun hale gelmesi için üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Çağdaş bir eğitim için gerekli olan yeni alfabenin hayata geçmesinin çok kısa bir zamanda olmasını isteyen Mustafa Kemal ATATÜRK 9 Ağustos 1928'de alfabeyi Cumhuriyet Halk Partisinin 'nin Gülhanedeki galasına katılanlara tanıtmıştır.Hemen ardından 15 Ağustos'ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtılmıştır. Ağustos ve Eylül aylarında da ATATÜRK farklı illerde yeni alfabeyi halka bizzat tanıtmıştır. Bu süreç sonunda 1 Kasım 1928 tarihinde Harf Devrimi resmen ilan edildi.
Mustafa Kemal ATATÜRK, Eğitim birliği ve çağdaş ölçülerde eğitim verilebilmesi için gerçek manada mücadele eden büyük bir eğitimcidir.Ulu önder, Devrim döneminde ki ve gelecek dönemlerde ki eğitimcilere örnek olan gerçek bir Baş Öğretmendir.
Devrim döneminin Bakanlar Kurulu'nun 11 kasım 1928 tarihinde yaptığı toplantıda Mustafa Kemal ATATÜRK’ e Ulus Okullar Baş Öğretmenliği unvanı verildi. 24 Kasım 1928 tarihinde ise Mustafa Kemal ATATÜRK, Bakanlar Kurulu'nun bu unvanını kabul etti.
Bu tarihten sonra Ulu Önder, Öğretmenlere , Cumhuriyetin temellerinin korunup geliştirilmesi konusunda örnek olmuş ve görevler vermiştir. Ve Cumhuriyet Öğretmenlerine yüksek manada güven duymuştur.
Ulu Önderin Milli Eğitime çizdiği yol ve Öğretmenlere gösterdiği hedefler çağdaş, ulusal ve insancıl bir eğitimin temel ilkeleri olmuştur.
Ulu Önder, gelecek nesillerin bağımsızlığı koruyacak, Cumhuriyeti koruyup yüceltecek bilinçte olması için Öğretmenlerin her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olması gerektiğinin özellikle vurgulamaktadır.
Ulu Önder, Milli duygunun hakim olduğu ,bilimsel gerçeklerin ışığında yapılan eğitimin gelecek nesillerde erdem , düzen ve disiplini sağlayacağını ve bunun da çağdaş , evrensel ölçülerde yaşayan Öğretmenlerle olacağını çok iyi biliyordu.
Bunu birkaç örnekle somut hale getirmek istiyorum. 1923 de Milletvekilleri maaşına yapılacak artışın ne kadar olması gerektiğiyle ilgili kendisine sorulan soruya Öğretmen maaşlarını geçmesin şeklinde cevap vermiştir.Öğretmenlerin kendisi için ne kadar değerli ve önemli olduğu bu sözde açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Devrim yıllarında bir okul müdürü 25 cumhuriyet altını bir Öğretmen ise 15 Cumhuriyet altınına denk gelen maaş alıyordu. 1930 da bir Öğretmen maaşıyla 281 kilogram et alınabilirken şimdi Öğretmen maaşıyla 68 kilogram et ancak alınabiliyor.
Görüldüğü gibi En Büyük Devrimci Mustafa Kemal ATATÜRK hem Eğitime hem de Öğretmenlere çok büyük değer ve önem vermekteydi. Yeni kurulan Genç Cumhuriyetin kuşaktan kuşağa büyüyerek geçebilmesi için onurlu, eğitimli ve donanımlı nesillere ihtiyaç olduğunu bilmekteydi. Her alanda tam bağımsız olmayı, yaşam biçimi olarak kabul eden Ulu Önder , ekonomik olarak üst seviyeye gelebilmek içinde eğitimli kişilerin daha faydalı işler yapacağını ön görüyordu.Milli duyguları olan ulusal bütünlüğü içine sindirmiş çağdaş ölçülerde yaşayan Öğretmenlerin, akıl ve bilim ışığında vereceği eğitimle, ülkenin kalkınacağının farkındaydı.Yapılan her devrim de olduğu gibi eğitim devrimlerini de bu vizyonla gerçekleştirmiştir.Bir ülke için gerekli olan 2 ordu olduğunu ve eğitim ordusunun görevinin daha önemli ve gerekli olduğunu sıkça söylemiştir.Ve Devrim Öğretmenlerine Cumhuriyet sizden "fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür"nesiller ister demiştir.
Peki bu nesiller neden gelmez oldu?
Bunun anlayabilmek için 1940 ların sonuna gitmek gereklidir.
10 Kasım 1938 tarihi Atatürk devrimlerinin bittiği, ülkenin onun gösterdiği ilkelerden uzaklaşmaya başladığı gün olmuştur.Milli Eğitimimiz 27 Aralık 1947 de Türkiye ve ABD Hükümeti arasında imzalanan ve "Fulbright Antlaşması" olarak anılan anlaşmayla kurulan Eğitim Komisyonuna devredildi.Bu şekilde 1924 yılından beri Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sürdürdüğü çağdaş evrensen ve milli olan eğitim sistemimiz ,içinde CIA ajanlarının ve ABD li yetkililerinin olduğu kurula havale edildi.Bu tarihten sonra, onurlu bir şekilde Milli Mücadele veren ve arkasından Aydınlanma Devrimlerini gerçekleştiren Türk Halkı ve onun onurlu ATATÜRK Öğretmenleri artık bu kurulun emrine girmiştir.Bu komisyonun kurulmasının alt yapısını ve kimlerin bu konuda ihanet içinde olduğunu burada şimdilik yazmayacağım.Şimdilik bu komisyonun öneminden bahsetmek istiyorum. Bu anlaşmanın 5 nci maddesine göre , bu komisyon üyelerinin dördü ABD li diğer dördü de TC vatandaşı olacaktır.Bunlara ek olarak komisyon başkanı Amerikan Büyükelçisi olacak ,olası bir anlaşmazlıkta onun vereceği oy sonucu tayin edecektir.Türk hükümetine komisyonu denetleme ve kontrol hakkı bile verilmemiştir.Artık eğitimin planlanması ve Öğretmen yerleştirilmesine kadar olan her şey bu komisyondan geçmektedir.Eğitim müfredatını direkt bu komisyon belirlemektedir.Artık Bağımsızlık, Devletçilik Lâiklik,Devrimcilik,Fransız devrimi,Reform hareketleri,Halkın aydınlatılması,Ulusal ekonomi,Devletin vatandaşlara karşı görevleri gibi konular eski programdan çıkarılmış, yeni programa, Unesco, Nato günü,Demokrasi,Dinsel bayramlar gibi konular eklenmiştir.Onurlu Türk Halkının yeni nesilleri işte bu müfredatla eğitim görecek Amerika’yı ilgilendiren konularda daha fazla bilgi sahibi olacaktır.
Türk halkının ihtiyaç duyduğu bilinçli, sorgulayıcı, üretici, tam bağımsızlıktan yana, devrimci insan yetiştirme amacı yerine, Amerika’ya bağlı, toplum ve ülke çıkarlarının pek farkında olmayan, geleneklere bağlı ve genel olarak tüketici insanlar yetiştirilmesi amacına yönelinmiştir.İşte bu şekilde ABD nin , istediği gibi kullanacağı nesillerin yetiştiği bir ülke konumuna geldik. Ve ne yazık ki kendisini Kemalist ve Atatürkçü olarak tanımlayan iktidar sahipleri bu komisyonun yaşamasına ve günümüze kadar gelmesine izin vermişlerdir.
Peki 10 yıldır görevde olan Akp iktidarında Öğretmenlerimizin ve Eğitim Sistemimizin durum nasıldır?
Bir eğitim kurumunda Öğretmenin saygınlığının olması, vereceği eğitimin öğrenciler tarafından kabul görmesiyle çok ilgilidir. Çünkü öğrenci değer verdiği kişinin kendisine vereceği bilgiyi almaya daha fazla yatkındır. Bu saygınlığı da Öğretmen sosyal yaşantısıyla, görüntüsüyle ve bilgisiyle kazanabilir. Okul haricinde Öğretmenin düzenli ve sağlıklı bir sosyal hayatı olmalıdır. Öğretmenlerin kafasının rahat olması, kendisini güvende hissetmesi ona öz güven vereceği gibi işine daha fazla önem vermesini sağlayacaktır.
Maalesef Öğretmenlerimiz bir sürü problemle mücadele etmek zorundadır. Buna atama bekleyen öğretmenleri de eklersek işin boyutu çok büyüktür. Uzun bir eğitim dönemi sonucunda bulundukları bölümlerden mezun olup KPSS sınavı engeline takılan ve onurlu bir şekilde Öğretmen olmayı hayal eden bir sürü genç arkadaş maddi ve manevi bir sürü sıkıntılarla hayata devam etmektedir. Ataması gerçekleşen Öğretmenleri ise daha başka sorunlar beklemektedir. Güvenlik sorunu ,ev sorunu ,ücret sorunu,evlilik sorunu onların bu kutsal mesleği layıkıyla yapmasına engeldir.Bütün bunlara Akp hükümetinin 10 yıl içinde yap boz tahtası gibi eğitim sistemini değiştirmesi de eklenince Öğretmenlik mesleği kutsallığın ötesinden büyük bir çöküşün içine girmiştir.Hiçbir alt yapısı hazırlanmadan geçilen yeni eğitim sisteminde Norm fazlası olan öğretmenlere kendinize okul bulun demek kadar küçültücü bir şey olamaz.Kendisine okul bulamayan Öğretmenin ise il emrinde ataması yapılması, ataması yapılamayan Öğretmenlerin depolarda bekletilmesi bu mesleğin geldiği son noktayı özetlemektedir.
AKP iktidarı ,Öğretmenlik mesleğini bu seviyelere düşürdüğü gibi , eğitim sistemini de çağdaş ,evrensel ve akılcılıktan uzak bir noktaya çekmiş durumdadır.Uzun soluklu bir ideolojinin gerçekleşmesinin peşinde olan Akp zihniyeti , hedefi 2023 yılı koymuştur.Yani Cumhuriyetin 100 ncu yılında kurmaya çalıştıkları yeni bir anlayışı rejim olarak ortaya çıkaracaklardır.Yeni rejimin alt yapısını oluşturacak yeni bir nesil yaratma projesi 2012 Öğretim yılında uygulamaya koyulmuştur.4+4+4 eğitim sistemiyle gereksiz yere bir sürü İmam Hatip Okulu açılmıştır.Bu ülkeye İmam da gerekli, ara elamanda gerekli, lisans eğitimi almış kişilerde gereklidir.Bu kadar İmam Hatip okulunun olması ve buradan mezun olanların ülkenin her kademesinde görev alması ve bunun 100 ncu yıla denk gelmesi tesadüf değildir.Din en kutsal değerimizdir.Dinimizin öğretilmesi veya başka inanışların başkaları tarafından öğrenilmesi çok normaldir.Normal olmayan ise dini eğitim verilen okul sayısının gereğinden fazla olmasıdır.Çocuklar bu ülkenin yarınlarıdır.Mustafa Kemal ATATÜRK’ün aydınlanma devrimleri ışığında bilimsel , çağdaş ölçülerde yetişen çocuklarımız Cumhuriyetimizin teminatı olacaktır.Akp iktidarının 2023 yılındaki değişim çabalarına engel olabilmenin yolu çocuklarımızı bu ölçülerde yetiştirmekten geçmektedir.Dinin tek taraflı olarak öğretilmesine ve bunun daha ileri götürülerek Kur’an_ı Kerim derslerinin İlkokul seviyesine kadar inmesine ve Kur’an Kurslarının mahalle aralarından denetimsiz olarak açılmasına karşı çıkmayışımız , bizlerin ve bu eğitim sistemindeki Öğretmenlerin Mustafa Kemal ATATÜRK ve Devrimlerine karşı ihanet içinde olduğunun göstergesidir.
Eğitimin ve Öğretmenlerin geldiği durum maalesef bu noktadadır. Kemalist ilkeler ışığında hareket eden bir devlet anlayışı mevcut olsaydı Ulu Önderin eğitime ve eğitimcilere verdiği önem biraz olsun ortaya çıkabilirdi. Ülkenin Ulu Önderin gösterdiği hedeflere ulaşması için Öğretmenlerin önemi büyüktür. Bu noktada Öğretmenlerimize büyük görev düşmektedir. 1923 yılından sonra genç Cumhuriyeti nasıl yaşatmışsanız şimdide Cumhuriyeti sizler kurtaracaksınız.Mustafa Kemal’in ışığında yetiştireceğiniz yeni nesiller bu Cumhuriyeti sonsuza dek yaşatacaktır.
Her zaman olduğu gibi yazımı O ‘nun Öğretmenlere söylediği bir sözle bitirmek istiyorum.
“Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Ayrıca benim hayatımda iz bırakan; Köy Enstitüsü Öğretmeni 1987 yılında vefat eden Amca Mustafa KADIOĞLU’nu rahmetle anıyor, İlk Okul Öğretmenim Sayın Fevzi ÇAKMAK’ın ve değerli Öğretmenim Yakup KIDIK’ın ellerinden öpüyorum.
BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN.