Çay ocağına girer girmez çaycı Ertuğrul’a tek parmakla işaret ettim: bir çay!

Aklımda çay gelene kadar kitabımı kurcalamak vardı.

Yalnız çay ocağındaki gürültülü konuşmalar buna müsaade etmedi.

Aralarında birer küçük masa olan üç iskemlede üç kişi, karşılarındaki büyük masada ise kısacık boyuyla baloncu vardı.

Baloncu masasına dizdiği irili ufaklı balonları teker teker şişiriyordu. İki minik balonu az miktarda şişirip ağızlarından birbirine bağladı.

Üç iskemlede oturanlardan kapıya yakın olanı çayını yudumlarken hararetli konuşmayı gerçekleştiren diğer ikisini dikkatle dinliyordu. Başparmağı sarılı olan saçları bembeyaz olana seslendi: “ben Türkiye’de at yarışı oynamam. Filedelfiya’ya oynuyorum. Niye oynayayım ki? Sistemden her şey gözüküyor. Anında müdahale ediyorlar. Bizzat yaşadım ben bunu. Beş ayağı garanti atlara oynamışım, altıncı ayakta benim atım üç boy önde, ayağa kalkıyorum, tamam işte kurtulduk bu hayattan diye zıplayacağım, tak! Sistemden bana gelecek paraları görüp bir protesto çekiyorlar, atlar birbirine giriyor, hiç gelmeyecek at birinci geliyor. Olan benim üç yüz atmış bin liraya oluyor.” Hiç soluk almadan konuşuyordu.

Beyaz saçlı olan araya girecekti, vazgeçti.

Baloncu amca iki küçük balondan sonra iki balonu daha ağızlarından birbirine bağladı.

Yüzündeki çizgiler iyice kalınlaşmış yaşından fazlasını haykırır gibiydi. Altmışı geçkin olduğunu duymuştum ama en az yetmiş gösteriyordu.

Baş parmağı sarılı olan derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti: “o yüzden Türkiye’de bahis oranları yüksek tutuluyor, çünkü parayı bir şekilde vermiyorlar. Avrupa’da öyle mi? bahis oranları düşük. Kazanacağın para az ama temiz. Garanti atlardan başka çok nadir birinci çıkar. Onu da tutturdun mu yolunu bulursun. Ben bir taktik buldum mesela bir, üç, beş mi yazıyorsun bu üçünü hep sabit tutup dördüncüyü değiştiriyorsun, elbet bir gün tutuyor.”

Beyaz saçlı araya girdi: “bu işin matematiği olmaz abi. Senin dediğin şans. Öyle olsa herkes bulur parayı.” Yaralı parmak “sen bilmiyorsun” dedi. “ben bir seferinde para kaldırdım. Bayide baktılar benim kupon rekora koşuyor herkes bitmeyen yarışın kuponunu satın almak istedi, beş yüz kağıda okuttum. Kuponu nasıl yaptım biliyor musun?” beyaz saçlıyla birlikte kapının yanında oturan da baş parmağı sarılı olana döndü.

Baloncu büyük balonu yarıya kadar şişirmiş, altı küçük balonu yarıya kadar şişirdiği büyük balonun ortasına yerleştirdikten sonra şimdi kalan yarısını şişiriyordu.

Anlatılanları daha iyi duyabilmek için çayımla beraber baloncunun yanına yaklaştım.

Yaralı parmağı şimdi daha rahat duyabiliyordum. “bana atçılığımın en büyük parasını kazandıran o kuponu şöyle yaptım: "Bende o zamanlar sedef hastalığı var-şimdi atlattık Allah’a şükür- bu yüzden “Sedef” isimli atı yazdım. Ardından benim ilkokul numarasını-67- almış bir at vardı “Setenay” onu ekledim. Sonra telefon numaramın son iki hanesiyle-85- “Akıncıhan”ı seçtim. Bunların üstüne bir de ekürisiz sürpriz “Yiğitbaba”yı yazıverdim. O kupon bana beş yüz, sattığım adama bin yüz lira kazandırdı. Ne olur ne olmaz sürpriz gelmez belki diye sattıydım. Pişman mıyım? Biraz.”

Beyaz saçlı olan dinlemekten sıkılmış görünüyordu. Kendi bilgisini ifade etme hevesini yenemediğinden laf boşluğunda araya girdi. “istersen Ertuğrul’a sor. Ben her hafta bir kağıda yazar buraya bırakırım. Hepsi de bir şeyler kazandırır. Ama oynamıyorum, tövbeliyim. Yıllarca yurtdışında çalıştım ben. Orada da takip ettim at yarışlarını. Adamlarda düzen diye bişey var abi. Atları, ahırları, pistleri A’dan Z’ye her şeyleri düzen içerisinde. Jokeyleri bile nasıl havalı. Ata bir binişi var, sanırsın jokey değil ip üstünde cambaz.” Çok bildiğini düşünen yaralı parmaklı adam, kendinden başkasının fazla konuşmasına tahammül edemediğinden olacak “hadi bana eyvallah” deyip çıktı.

Baloncu dört saplı balon yapmış işe çıkmak üzereydi. Okulun zili çalınca adımlarını hızlandırdı. Arkasından ben de çay tabağına elli kuruş bırakıp kalktım.

Pasajın dibindeki çay ocağından uzaklaşırken kapının kenarında oturup bütün konuşmaları dinleyen adamın sesini duydum: “bırakın bu işleri beyler. Kur’an-ı Kerim’de hadis var. Şans oyunlarının hepsi haram.”

Okula girerken, son duyduğum cümledeki ağlanacak halimize hala gülüyordum: “Kur’an-ı Kerim’de hadis var.”