Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr,
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir.
“Aaa, ben bunu duymuştum”, “hatırladım”, “biliyorum bu şiiri” seslerini duyar gibiyim. Zira hepimiz çocukluğumuzda yapmış olduğumuz ufak tefek haşarılıkların ardından, kaşlarını çatıp, işaret parmağını havada sallayan bir aile büyüğümüzden duymuşuzdur mutlaka, aşağı yukarı yüz yirmi senelik bu beyti. Hatta aramızda itiraf edemeyip “ben bu mısraları atasözü sanıyordum” yollu iç geçirenler bile çıkabilir. Haksız da sayılmazlar aslında. Mısraların sahibi Ziya Paşa olunca, böyle zannetmek gayet tabiî bir hal alıveriyor. Çünkü Tercî-i Bend’i adeta “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” gibi.
On dokuzuncu yüzyılın tam ortasına denk gelmiş elli beş senelik sürgünlerle dolu kısacık ömrüne ekseriyetini şiir ve tercümenin teşkil ettiği on üç eser sığdıran Ziya Paşa, edîp bir münevver devlet adamlığı tecrübesini mısralarına dökerek, kendinden bir asır sonra geleceklerin bile diline pelesenk olacak bir edebiyat ziyafeti hazırlamış. Yüz otuz bir yıl önceden günümüzü aydınlatan “asırlık fener”in sofrasındaki hiç bayatlamayan lezzetlerden birkaç lokma ile kendisine neslimiz adına teşekkür etmek isterim. (Sofranın tamamı için bkz. Hüseyin Yorulmaz’ın hazırladığı “Tercî-i Bend & Terkîb-i Bend”)
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Kişinin görünür rütbe-i aklı eserinde.
* * * *
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı.
* * * *
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir.
* * * *
Bî-baht olanın bâğına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr-ü güher yağsa semâdan.
* * * *
Toplar kimisi vâris-i hâdis için nukûd
Eyler kimisi servet için ömrünü hebâ.
* * * *
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne
Meydâne düşen kurtulamaz seng-i kazâdan.
Lügatçe
Nush: öğüt, nasihat
Tekdîr: azarlama, tariz
Ayine: ayna
Rütbe-i akıl: akıl derecesi
Pâ-bend-i terakkî: ilerlemenin ayak bağı
Bed-asl: kötü soylu
Necâbet: soyluluk
Zer-dûz palan: sırmalı eğer, semer
Bî-baht: bahtsız, talihsiz
Bârân: yağmur
Dürr-ü güher: inci ve cevher
Vâris-i hâdis: varis
Nukûd: para, mal, servet
Âsûde: rahat
Seng-i kazâ: kaza taşı
İhtiramat