Ülkemizde son yıllarda sonucu çok ağır olabilecek olaylar yaşanıyor. Bu işleri yapanlar kelimenin tam anlamı ile uzman kişiler! Neyi, ne zaman, nasıl yapacaklarını iyi biliyorlar. Bu oyunun “sahipleri”, kendi istediklerini gerçekleştirecek her türlü senaryoyu, olabilecek her türlü tepkiye veya dirence göre yeniden düzenleyebilecek donanıma sahipler. Hedef; ülkenin bütünlüğü ve rejimin değiştirilmesidir.

Diğer yanda bu senaryoda kendilerine roller biçilen “oyuncular” var. Bunlar, kendi gelecekleri için herkesle işbirliği yapmaktan çekinmeyen kişi ve destekçileridir. Ama birer maşa olduklarının farkında bile olmazlar!

Bir de bu iki gurubun üzerlerinde “değişim-dönüşüm” için anlaştıkları ve bu olayların farkına varamayan geniş bir “halk” kesimi vardır. Bunlar izleyici konumundadır. Yaşadıklarını “nasıl gördükleri değil, onlara nasıl gösterildiği” önemlidir.

Bu oyunda “hedef kitle” olan, tüm bu senaryoları bilerek yıllardan beri karşı koymaya uğraşan, “direnen” bir kesim daha vardır. Bunlar, genellikle halkın her şeyden habersiz bölümünü uyarmak için yaptıkları hareketlerin bedelini çok ağır öderler ve yok edilmeye uğraşılırlar.

Ülkemiz çok önemli bir değişim ve dönüşüm geçiriyor. Bu, demokrasi kılıfıyla örtülmüş faşizme ve bölünmeye doğru giden bir süreçtir. Olanları tam olarak anlamak için soğuk savaşın bitiminden sonra Yugoslavya örneğinde olduğu gibi, Orta Asya ve Kuzey Afrika’da plânlanan değişimlerin, yani BOP/GOP projelerinin çok iyi anlaşılması gerekir. Az gelişmiş ülkeler gelişmişlerin sömürgeleri olmuştur, olmaya da devam edeceklerdir. Bunu ilk fark edenlerden biri Mustafa Kemal Atatürk olup dünyaya örnek olacak bir antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşı vermiştir.

Dünyanın yakın geçmişinde sömürge olmaya direnen ülkeler, silahtan önce daha kolay olarak “işbirlikçilerin eldesi ve eğitimiyle” içten yıkılarak yok edilmeye çalışılmıştır. Hırslarının esiri olan işbirlikçiler, patronunun her istediğini yapmış, kendi ülkesini, halkını, çıkarlarını peşkeş çekmiştir. Bunu yaparken yöntem aynıdır. Önce “satın alınabilecekleri ele geçirme”, eğer bunların da gücü az gelecekse o ülkede “etnik ve dini ayrımcılığı körükleme” en vazgeçilmez yöntemleridir. Çevremizde bu yolla birlik ve bütünlüğü yok edilmiş Yugoslavya’dan Irak’a kadar çok sayıda örnek vardır.

İşte büyük patron ve işbirlikçileri, hedeflerine varabilmek için engel gördükleri kişi, kurum ve kuruluşları mutlaka susturmak ve yok etmek zorundadırlar. Bunun için her şeyi yapacaklardır. Yalan haber, iftira, komplo, tehdit, sabotaj; ne gerekirse yapılarak yollar açık tutulacaktır.

Burada seyirci konumunda olan ve iki tarafın da yönlendirmek istediği ana kitle “halk”tır demiştik. Bütün hesap bunların üzerinde döner. Kim bunları yönlendirebilirse amacına yaklaşacaktır. En büyük avantaj büyük patronun işbirlikçilerindedir. Arkalarında akla gelebilecek her türlü desteğe sahip bu kişiler, halkın istediklerini verir gibi yaparken onları aslında yavaş yavaş istedikleri kıvama getirir, kendi “destekçileri” yaparlar. En azından sürekli militanları olmasa da bir-iki defacık desteklerini alabilmek yeter de artar bile! Siyasi güç tam olarak ellerine geçip istenen değişim ve dönüşümler yapıldıktan sonra, halk artık uyansa ne olur, uyanmasa ne olur? İş bitmiş, devir değişmiştir. İlk uyananlar hızla hedef haline getirilerek muhalefet veya yok edilecekler listesine eklenivermişlerdir!

“Muhalif kitle” ancak normal demokrasilerde muhalefet görevini yapabilir. Bu nedenle hedeftir! Demokrasi hızla “ileri demokrasi”ye dönüştürülerek istenmeyen kişilerin muhalefet yapma hakkı da bırakılmayacaktır!

Tekrar edelim; bu yolun sonu bellidir. Büyük patron hedef aldığı bir ülkeyi öyle ya da böyle sömürgesi haline getirecek, ileride yaptığı masrafları nasıl olsa fazlasıyla çıkaracaktır. En önemlisi, devirdiği her domino taşı diğer devletler için korkutucu bir örnek olacaktır.


İşbirlikçi ise kendisinin gerçekten “güçlü, büyük ve vazgeçilmez” olduğunu sanacak; patronunun izni ölçüsünde bu dönemden keyif alacaktır. Ancak ipler her zaman patronda olacağından asla istenenin dışında bir eylemi olamayacaktır. Çünkü patronunun her zaman bir B, hatta C plânı vardır, bir önceki işbirlikçinin değeri ise kullanılmış bir kâğıt mendil kadardır!

Ülkemizin durumu ortada; dün ne idik, bu gün nerelere gidiyoruz? Düne kadar olmayan terör, kardeş kavgaları, “Etnik ve Dini Siyaset” kimlere yarar sağlamıştır? Bir senaryo oynanmaktadır. Herkese rolleri verilmiştir. Halkımızın bu oyuna alet olmaması dileğimizdir. Zira asıl hedef onlardır. Bu oyunun sonucunu da onlar belirleyeceklerdir.

Herkes olanlara parti gözlüğünü çıkararak dikkatle bakmalı, ülkemizin geleceği için kendisine şu soruyu sormalıdır: Ya bizi kandırıyorlarsa?

Yaşananları görmezden gelmek, suça ve sonuca ortak olmaktır!