Hayatın hareketli ve kıvrak alanlarında kimimiz iş aleminde, kimimiz siyaset alanında kaptırmışız kendimizi, etrafımızda ne oluyor ne bitiyor görmüyoruz bile.

Bir başkasının acısını duymaz görmez hissetmez olmuşuz.

Hastanelerde kanser hastaları ve diğer hastalıklar içinde yaşam savaşı verirken, bizler günü birlik hayatın içinde debelenip gidiyoruz.

Bir arkadaşımız eşimiz dostumuz hastalandığında alelacele geçmiş olsun ziyaretini yapıyoruz ve koşa koşa tekrar normal yaşamın içinde para pul işlerine dalıveriyoruz.

Acıyı paylaşma süremiz yarım saati geçmiyor.

İstanbul şehrinin insanları, duygularını trafik sıkışıklığı içinde unutmuş görünüyor.

Kendisi işinde ve dostlarının arasında görünüyor bile olsa vicdanı kendisinde görünmüyor.

Gerçekten bu şehirde hepimiz bu hale gelmiş durumdayız.

Anadolu'daki şehirlerde ve köylerde yaşamın bu kadar sert ve acımasız olduğunu sanmıyorum.

Bu şehirde her şey para ve makam mevkiyle ölçülür olmuş durumda.

Dostluk ahbaplık ve çevre de tamamen buna göre şekilleniyor.

Eğer paran yoksa sürekli arkadaşlık edebileceğin paralı birisinin olması ve kalıcı arkadaşlık kurulması zor görünüyor.

Kim ne derse desin hayatın sınıfları, dostlukları arkadaşlıkları şekillendiriyor.

İşte hastalıkta ve hastane köşelerinde yatan insanların durumu da böyle.

Bu gözlemlerim çok genç yaşta beynime yerleşmiş ve sürekli benimle birlikte canlılığını koruyor.

Kanser mücadelesinde çok kısa sürede hayatını kaybeden bayan arkadaşımızın bir söylemini eşim ve ben hiç unutamıyoruz.

Demişti ki: ''Kanserden öleceğimi biliyorum ve zerre kadar ölümden korkmuyorum, fakat tek üzüntüm öldüğümde torunumu bir daha göremeyeceğim ve onu özleyeceğime üzülüyorum.''

Kendisi öldü.

Torunu ise yaşıyor.

Bilemiyorum şimdi nerede ne yapıyor torun özlemini yaşıyor mu?

Bizim insan olarak yaşam boyu bu çelişkiler ve açmazlarımız ve bilinmeyenlerimiz, insanların inancını şekillendiriyor olabilir mi?

Yani insan bilemediği, göremediği ve tartıp ölçemediği sürece inançlı olur, tersinde ise bilime sığınarak konuşur durur.

Neymiş aklımızın erdiği yere kadar, gözümüzün gördüğü kadar, tarttığımız ölçüp biçtiğimiz kadar konuşuruz yorum yaparız, aklımızın ermediği bilimsel açıklamaların izah edemediği noktadan itibarende inanırız.

Bundan dolayı inançlı insanlara saygı duymak ve özgürce inancını giyimini kuşamını yaşıyor olması, insanlığın temel özgürlük değerlerinden biri olmalıdır.

Nereden nereye geldik hayat kısa ve acımasız.

İnsan ömrü ise beş milyar yıllık dünya yaşında nokta bile değil.

Bu kadar kine, nefrete, para hırsına, mala mülke tamah edenler, ne olursunuz çevrenizde yaşayan ve kanser ve diğer hastalıklarla mücadele eden insanları unutmayın.

Hani derler ya hayatın gerçekleriyle yüzleşmek için her hafta bir kez hastane ve mezarlık ziyaret edin.

Bizler ise İstanbul'da para ve makam mevki hırsıyla bütün bunları unutmuş görünüyoruz.