Kimse tehlikenin farkında değil! Allah’tan sayın büyüğümüz her zaman olduğu gibi herkesin yerine düşünerek olayın vahametinin farkına vardı ve gerekli talimatları verdi. Böylece ulusumuzun göz göre göre yok olmasını da önlemiş oldu, şükürler olsun!

 

Bir ülkenin gücü nüfusuyla ölçülüyormuş meğerse! Aslında bizim gibi cahiller bunun farkına varamamış. Bir düşünün; bundan birkaç yüz yıl öncesinde savaşlar nasıldı? Elde kılıç düşmana daldık mı önümüzde kim durabilirdi? Battal Gazi, Malkoçoğlu, Kara Murat filmlerini de mi izlemediniz? Güç, kuvvet, kalabalık gerekiyordu yani. Gerçi bir yeniçeri babası padişaha “benim şeyime güvenip ikide bir savaş açmasın, bende artık evlat da, icraat da kalmadı” diyesiymiş, tevatür her hâl!

 

Gerçi sonraları tüfek icat oldu mertlik bozuldu ama olsun, biz gene de kalabalık olmalıyız. Bir zamanlar sayın büyüğümüzün büyük övgüler düzerek kendine örnek aldığı başka bir değerli büyüğümüz de “nüfusumuz yüz milyon olsun, o zaman gününüzü görürsünüz” diye gâvur Avrupa’ya ders vermişti.

 

Avrupa deyince; bakıyorsun nüfusu bizim orta boy bir ilimiz kadar, avuç içine sığacak bir ülkede Milli Gelir denen kalkınmışlık ve gelişmişlik göstergesi bizim 3-4 katımızı geçiyor! İnsana biraz garip geliyor, değil mi?

 

İnsanın aklına nerede çokluk orada neylikti ya, işte, o söz geliyor. Sayımız arttıkça demek gelirimiz de artacak. Ben nasıl olacağını cahilliğimden anlayamadım ama büyüklerimiz yalan söylemiyor ya! Bazen rakamlara yalan söyletme kurumu denen İstatistik kurumları gerçek rakamları falan verip can sıkıyorlardı. Milli gelir hesaplarına at nalı koyarak şimdilik onu hallettik!

 

Sayın büyüğümüz zaten ilk icraatı olarak tüm ailelere en az 3 çocuk yapma talimatı vermişti. Bunun önemini kavrayamayanlara her fırsatta hatırlattı, hatta sayıyı beşe çıkardı. Siz doğurun, Allah doyurur diyorlar, nasıl olacaksa! Eh; artık Allah’ını seven durmasın, yatak başına!

 

Bir ara komşumuz Ahmet amca bana dert yandı. “ah oğul, ben büyüğümüzün yüzüne nasıl bakacağım, sözümü tutamadım, bende 2 çocuk var” dedi. Peşinden ekledi “hemen 3 çocuk daha yapacağım, bu vatan görevi” deyince dayanamadım. “yahu Ahmet amca, Ayşe teyze öleli 20 yıl oldu, sen 80 yaşını geçtin, neyine senin çocuk-mocuk” dedimse de bana kızdı, çekti gitti. Ahmet amcayı en son bir evlendirme programında görmüşler, iyi mi?

 

Sayın büyüğümüz doğal olarak dini görüşü nedeniyle “kürtajı ve sezaryeni cinayet olarak gördüğünü, ülke nüfusumuzun artmaması için atılan adımlardan biri olduğunu” söyledi. Kürtaj ve sezaryenin yasaklanması için Bakanına emir verdi. Aslında doktor olan Sağlık Bakanımız tıbbi bir konu olan sezaryen ve kürtajı biliyordu. Ama öncelikle haddini de bildiğinden saygısızlık edip sayın büyüğümüzden önce asla düşünmedi. Ne zaman emir geldi, şimdi dört elle tasarıyı kılıfına, pardon yasalara uydurmaya, uymazsa yeni yasa çıkarmaya çabalıyor.

 

Bakanımız “tecavüze bile uğrasa kadın çocuğunu doğurmalı, çocuğa biz bakarız” diyor! Bir TV programında ise insansı biri canlı yayında “kadın tecavüze uğradığında karnındaki çocuğu aldırıp günaha gireceğine tecavüzcüsünü öldürsün, çocuğunu doğursun” diyebildi! Ve hatta İ. Melih denen diğer bir adet başka büyük, “anne tecavüze uğradıysa karnındaki çocuğu yerine kendini öldürsün” şeklinde son derece insani görüşler sundular.

 

Tecavüz ülkemizde doğal bir olay, yasalarımız tecavüzcülerimize yeterince indirim yapıyor, hatta neredeyse teşvik pirimi verecekler! Tecavüzcünün suçu ne? Adamı dişi sinek bile tahrik ediyor! Yaşı önemli değil, 3 yaşında da, 93 yaşında da olsa tecavüz edecek erkeksiler her zaman var!

 

Sağlık Bakanımız ayrıca “kadın kuruluşlarının görüşü bizi bağlamaz, bu bizim görüşümüz, bu bir siyasi karardır. Biz % 50 oy almış bir hükümetiz, bize oy veren geniş bir kadın kitlesi var” diyerek gösteri yapan kadınların muhalif olduklarını söyledi. İşte demokrasi; çoğunluk varsa her zaman haklısın!

 

Bu arada Diyanet İşleri Başkanımız da Fetvasını okudu! Külliyen yasak ve günah! Burası Müslüman Türkiye Devleti; her halde demokrasi değil, Şeriat yasaları geçecek; aç gözünü! Zaten biz her zaman büyüklerimizin öğüdünü dinleriz, ilk günlerinde bu türlü işleri demokrasiyle değil, ulemayla halledeceğini söylemişti, şimdi sözünü tutuyor!

 

İşte; biat ve itaat edecek altın gibi bir nesil olabilmesi için hızla çoğalmamız gerekiyor. Sayıca artacağız ki büyüklerimizin ve sayelerinde ülkemizin geleceği de garanti olacak!

 

Bir-iki-üç yetmez, dört-beş-altı olsun!

Demokrasiden vazgeçtik, çoğunluğun dediği olsun!

Faşizm böyle geliyor, gözünüz aydın olsun!

 

Bu ülkede halen Laiklik ve Demokrasiden söz edebilenlere de helal olsun!