Devlet niçin vardır? Amacım bu soruyu tartışmak değil; “Devlet” ve “İnsan” kavramları arasındaki ilişkiyi irdelemektir. İnsan, en değerli canlı olarak her şeyin merkezinde olmayı hak etmektedir. Bu nedenle insan haklarından, özgürlükten, eşitlikten, emekten, refahtan, hukukun üstünlüğünden, demokrasiden de hakkını alabilmelidir. Yani Devletin temelinde İnsan olmalı; Devlet insan için var olmalıdır. 

-Ancak böyle bir devlette insanlar “Fırat kıyısında bir kuzuları kaybolduğunda” hesap sorabileceği birilerini bulabilir.
-Ancak böyle bir devlette insanlar “Bu ülkede yargıçlar var” diyebilir, kendinin haksızlığa uğramayacağına güvenebilir.
-Ancak böyle bir devlette insanlar haksızlıklar karşısında düşüncelerini kimselerin baskısı ve engellemesi olmadan söyleyebilir, bunun için “gaz ve cop yemeyeceğini” bilebilir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. 
Tüm bu iyimser düşüncelerin gerçekleşebilmesi için devletin kendini kutsal ve dokunulmaz sayarak halkını ezen düşüncede kişilerin elinde olmaması gerekir. Demokratik, laik, sosyal hukuk sistemine inanan rejimlerde ise devlet halkına hizmet eder, onun özgür, rahat ve güvenli yaşamasını sağlar.
Bir zamanlar insanlar kendisine “vatandaş” olmanın verdiği hakları kullanabiliyordu. Karşısında hesap sorabileceği bir devlet vardı. Her ortamda haksızlıklara karşı mücadele edebiliyor, suçluların yakalanmasında Emniyet güçlerine, cezalandırılmasında Yargı’ya güveniyordu. Her haksızlık karşısında sokağa çıkıp “Nerede bu Devlet?” diyebiliyordu!...
Şimdi ülkemizde taşlar tamamen yerinden oynatıldı. Kendi deyimleri ile “seçimlerle iktidara geldiklerini” söyleyenler, amaçlarına ulaşınca demokrasi treninden inerek “diktatörlük ve faşizm” trenine biniverdiler!...
-Halka “İleri Demokrasi” diyerek demokrasiyi de şehit ettiler. Demokrasinin en büyük erdemi olan “Çoğulculuğu”, parmak sayısının fazlalığına dayanan “Çoğunlukçuluk” sandılar.
-“Kuvvetler Ayrılığı” ilkesini yok ederek tüm kuvvetleri tek elde topladılar. Böylece “Suçlayan+Kanıt toplayan+Yakalayan+Yargılayan+Ceza kesen” hep aynı tek kişi oldu; buna da “Hukukun Üstünlüğü” dediler!...
-Basının gücünü bildiklerinden kendi istedikleri dışında yazanı-konuşanı patronlarına yaptıkları baskı ile işlerinden-güçlerinden ettiler. Böylece dünya yansa penguen belgeseli yayınlattılar!...
-Askerin önlerinde en zor diş geçirilecek engel olduğunu bildiklerinden akla hayale gelmeyecek uydurma kanıtlarla TSK’yı yok ettiler. Yerine kendilerinin işe aldığı, gencecik, kendine “Düşman” gösterilen halkına, işinden olacağı, sürgün veya ceza alacağı korkusundaki acımasız polis baskısını yarattılar!...
-Ülkede kendileri gibi düşünmeyen her kesimi “Düşman” göstererek ve bal tutup parmaklarının birazını da onlara yalatmak suretiyle kendi yandaşlarını kontrol altında tuttular. Uğruna ölünecek adam oldular!...
-Siyasetin en kirlisini, en tehlikelisini ve en kabul edilemezini; yani “Din ve Etnik Kökene göre siyaseti” ana malzeme yaptılar. Halkı “bizden olanlar” ve “diğerleri” şeklinde inancına ve etnik kökenlerine göre böldüler, ötekileştirdiler.
-En kötüsü; ülkemizin bağımsızlığını ve bütünlüğünü tehlikeye attılar. BOP’a eşbaşkan olmanın acı sonuçlarına kapıyı araladılar.
Tüm bunların hiç birini hak etmiyoruz! Her ülkenin tarihinde böyle kırılma anları olagelmiştir. Avrupa, -ülkemizde özenenler olsa da- bu gün lanetle andığı Hitler yüzünden milyonlarca insanını yitirmiştir. Ama tüm diktatörler gibi o da yatağında can verememiş, tarihin çöplüğüne gömülmüştür.
Ülkemizde ise 12 yıldır bir “dönüşüm” yaşanmaktadır. Her geçen gün yönetim diktatörleşmekte ve ülke faşizme doğru gitmektedir.
Geçenlerde 301 maden emekçimizin şehit olduğu bir “İş Cinayeti” daha işlenmiştir. Aslında her gün ülkemizdeki iş yerlerinde onlarca emekçimiz şehit olmakta, dikkatleri çekmeden üzerleri örtülmekte; haber bile olamamaktadırlar. Peki, bu iş cinayetlerinde “Devlet” ne demekte ve ne yapmaktadır?
-Başbakan “Madencilerin ölüm kaderidir” diyor!
-Bakanı “301 adet ölü ile işi kapatacağız” diyor!
-Bir başka Bakanı işçilerin anlattıkları gerçeklere “hayret” diyor!
Alın size Devlet!...
-Bitmedi; Başbakan eleştiriye hiç alışık olmadığından, her mitingine zorla götürülen maden işçilerinin yakınlarının eleştirilerine dayanamıyor. “erkeksen yanımda söyle; yuh çekersen tokadı yersin” diyebiliyor!... Hoca-Cemaat örneği yardakçısı da yerde sürüklenen bir vatandaşı “tepiyor”!...
-Atanmış Vali ve Kaymakam İlçeye girişi de, meydanlarda bir araya gelip bu cinayetin sorumlularına seslenmeyi de yasaklıyor!...
-Hak aramak, hesap sormak isteyenlere bolca gaz ve cop ikram ediliyor!...
Avukatlar sakat bırakılacak kadar dövülüyorsa gerisini siz düşünün!...
Alın size Devlet!...
-Bitmedi; iktidar kendini savunuyor! “Müfettiş gönderdik” diyor! 
-Bakan tarafından büyük övgülerle, ülkenin –belki de dünyanın- en güvenilir maden ocağı referansıyla açılışı yapılan;
-Üretttiği kömürün garantili alıcısı Devlet olan,
-Ülkemizdeki “Özel” iş adamlarından biri olan,
-İstanbul’daki dev kulesine özel torpille ek inşaat alanı yaratılarak ne kadar sevdikleri biri olduğu cümle aleme gösterilen bir patrona kendi işe aldığı müfettişleri gönderiyorlarmış!...
-Peki, bu ülkede kendilerinden olmayan bir devlet ya da özel görevli kaldı mı acaba? Sendikalar mı? Güldürmeyin adamı!... Çoktan hükümetin yandaşı oldular. Hani ülkemizin en büyük İşçi Konfederasyonu Başkanı biri vardı, anımsayanınız var mı? O şimdi AKP Milletvekili!...
Yürekler yanıyor. Sayısı bilinmeyen, ya da bizlerin bilmesine izin verilen 301 maden emekçisi şehidimizin ailelerinin evlerine ateş düştü. Ateş düştüğü yeri yakıyor! Canı yananlar da bağırıyor; Nerede bu Devlet?...”
Yok, kardeşim; boşuna nefesini tüketme! Devlet, yani senin aradığın devlet yok!... Ortalıkta faşizan bir diktatörlük var! Bu nedenle kimse senin sesini duymaz! Hatta çok bağırırsan en başındakilerden tokadı, yardakçılarından tekmeyi, polislerinden gaz ve cop yersin!...
Devlet nerede diyorsun; Devlet çok meşgul!... 
-Daha ayakkabı kutularına para doldurulacak, Para Kasaları ve Para Sayma Makineleri ayarlanacak, evdeki paralar sıfırlanacak. 
-Villalar kapatılacak, oğulcukların vakıflarına havuzlar kurulacak,  yüz milyon dolarlık bağışlar sıralanacak, gemicikler alınacak! 
-Taşeronluk teşvik edilecek, 12 yılda 4-5 kat nasıl artırıldığı ile övünülecek! Böylece senin emeğin hem ucuzlatılacak, hem de kayıt dışına itilecek ki patronlar çok, daha çok, çok daha çok kazanabilsinler! Kazansınlar ki havuzlar dolsun, bağışlar artsın!
Yani emekçi kardeşim, hiç boşuna “Devlet nerede?” diye bağırma!...
Çoğumuzun oy verdiği Devlet işte ortada!...