(T.C. TBMM. Başkanlığına-Ankara)

Aşağıda açıklayacağım nedenlerle:


“Devletin varlığı ve bağımsızlığını”,


Devletin varlığı, yani T.C. kalmadığı; başta hükümetin bazı valiliklerinde tabelalardan söküldüğü için;

Bu durumda adı olmayan ülkenin bağımsızlığı da tartışılır hale geldiğinden;


“Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü”,



Ülke tam ortasından -şimdilik başka talep olmazsa- “Türk” ve “Kürt” olarak bölünmeye uğraşıldığı bu günlerde bir bütünlükten söz edilemeyeceğinden;

BOP eşbaşkanlığının görev ve sorumlulukları dikkatle okunduğunda bu gün olmazsa da yarın zaten böyle bir bütünlük kalmayacağından;



“Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma”;



Milletin egemenliği denince hangi milletin olduğu belli olmadığından;



“Hukukun üstünlüğüne”,



Son referandum ile başlayarak hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı kavramları kalmadığından, hukuk hükümetin bir bürosu haline getirildiğinden;



“Demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma”;



T.C. nin yasaklandığı bir ortamda “Demokrasi” ve “Cumhuriyet” sözcükleri bir anlam ifade edemeyeceğinden;

“Atatürk’ün İlke ve İnkılâpları” başta olmak üzere: Gençliğe Seslenişi, resimleri ve en sonra da isminin, başta okul kitapları olmak üzere her yerden kaldırılmasından;

Son olarak, içindeki hangi kelimeden rahatsızlık duydularsa, ilkokullarda yıllardır okunmakta olan “Andımız”ın da yasaklanmasından;

Artık bu cümlenin hiçbir inandırıcılığının kalmamasından;



“Toplumun huzur ve refahı”,



“Toplum” derken AKP’ye oy verenler kastedildiğinden; evlerinde zorla tutulan %50’nin zaten huzur ve refah içinde olmalarından ve bunu asla başkalarıyla paylaşmak gibi bir niyetlerinin olmamasından;

Bunu da tescil eden büyük ustanın “elbette partimize oy verenle vermeyeni bir tutmayız” özdeyişinden;

Bu topluma bu koşullarda huzur ve refah gerektiği de tartışma götürdüğünden;


“Milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ve”


Her türlü demokratik eylemde kullanılan orantısız güç ve şiddet ortada iken bu maddenin konuşulmasının yersizliğinden;

Milli dayanışmanın; sadece seçimlere kadar ateşkes, anadilde eğitime yeşil ışık, ülke bölünmesine başlangıç olacak “Bütünşehir/Eyalet” yasalarını çıkarmak, köprüden geçene kadar karşılıklı çıkarları korumak amacıyla Mecliste hangi partiyle yapıldığının ortada olmasından;

İnsan hakları denince tamamen kendine biat ve itaat edenleri kastettiğinden; Alevi’ler başta olmak üzere hem dinsel, hem de etnik hiçbir topluluğu kabul etmeyen bir dayatmacılık söz konusu olduğundan;

Temel hürriyetlerden yararlanabilmenin tek koşulunun AKP’ye biat ve itaatten geçmesinden;

Toplumsal eylemlerde üzerlerine “Allah Allah” nidalarıyla salınan polislerimizin insafına kalmış olarak ne kadar cop, tekme, biber gazı, kimyasal tazyikli su ikram edileceği kesin olarak bilinemeyeceğinden;

“Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma”;


Anayasada 12 yıldır zaten değişmeyen madde sayısı parmakla sayılacak kadar azalmışken;

Yeni bir Anayasanın hangi koşullarda yazılacağı ortada iken;

Apo ve yandaşları ile yeni bir bölünme ve başkanlık anayasası yazmayı dayatırken;

Anayasaya da, Yasalara da, İnsan Haklarına da, AİHM ve Çağdaş Ulusal Hukuk’a da aykırı olarak yapılanlar ortada iken;

“Yaratılmış kanıtlar” ve “Gizli Tanık”larla tüm muhalefet edenler veya “etmeye teşebbüs edenler” içeride iken;

“Adamına göre adalet dağıtıldığı” bir ortamda;

Anayasaya sadakat sözü ne kadar anlamsız kalacağından;


“Büyük Türk milleti önünde”


Artık “Türk Milleti” demek yasak olduğundan;

Sadece büyük değil, hiçbir sıfat ekleyerek de “Türk, Türkiye, TC.” demenin hukuken olmasa da siyaseten yasak olduğundan ve gözümüzün içine soka soka uygulandığından;

Yani önünde eğilecek “Türk Milleti”nin varlığı tartışıldığından;


“Namusum ve şerefim üzerine and içerim.” 


Bu saatten sonra “namus ve şeref” kelimelerinin ne anlama geleceği ve gerekliliği bile tartışma konusu iken;


And içilse ne olur, içilmese ne olur?


Böyle bir andın halen yürürlükte kalması zaten anlamsızdır.

Bu nedenle Milletvekili Andı bir an önce kaldırılmalıdır.

Otomatik “parmak kaldırma makinesi” olarak kullanılan vekillerin, baştan sona tek kelimesine inanmayacakları bir söyleme bağlı kalıp yemin etme eziyetine son verilmelidir!


Böylesi daha iyi olacaktır. Hiç değilse onlar yemin ederken, vatandaş da yemin etmiş ama yeminini tanımayan, bu nedenle “namusu ve şerefi” pazarlık konusu yapılan vekilleri görmekten kurtulur!


Bir de Allah’ın işine karışılmaz ya; yalan yere yemin etmekten çarpılıverirler bakarsın!


Yukarıda açıklamaya çalıştığım gerekçeler nedeniyle “Andımız”ı kahramanca kaldıranlardan şimdi de kutsal bir görev olarak zaten “Kadük” kalmış olan “Milletvekili Yemini”ni de çok acele kaldırmalarını;

Arz ve Talep ederim. 


 Doğan Özdemir
  T.C. Vatandaşı