Hoca Nasreddin ne demişti? “Hanım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak!”

Maya’lar binlerce yıl öncesinden bu güne bıraktıkları yazılı belgelerde 21.12.2012 günü saat 13.11’de yeni bir çağın başlayacağını bildirmişlerdi. Kimimiz bu gün kıyamet kopacak diye Şirince Köyüne giderken, kimimiz de gülüp geçtik. Gördük ki kıyamet kopmadı!

Ama ülkemizdeki gelişmeleri yakından izleyenler bu gidişle çok yakında bizim kıyametimizin kopacağını görüyorlar. Birçok “alamet” peş peşe görünmeye başlayalı çok oldu. Artık son alametleri ve kıyametin kopmasını bekliyoruz.

“Yalan” aldı başını gidiyor. Etkili ve yetkililerin bir dediği diğerini tutmuyor. On yıl önce yapılacağı söylenenler halen sırada bekliyor.

“Barış” sağlayacağız diyenlerin insanları “benden olanlar” ve “diğerleri” olarak ikiye böldüklerini görüyoruz. Düne kadar bir arada, yan yana, omuz omuza yaşayanların artık şöyle ya da böyle, dinsel ya da etnik nedenlerle bir arada yaşayamadıklarını, birbirlerine nasıl düşman edildiklerini de izliyoruz.

“Adalet” adımızda var dendi; ama ayaklar altına alındığını görüyoruz. Ne hukukun üstünlüğü, ne de hukuka güven kaldı. Düzmece, bitirilmeyen, eşi görülmemiş, hukuksuzluklarla dolu davalarla koskoca ordu ve kendilerine muhalif herkes çökertildi, hapislere dolduruldu.

“Yargı” bağımsızdı. Yasama eliyle istenen yasalar çıkarılarak yeni bir yargı oluşturuldu. Yüksek mahkemelere yandaş atamaların yapıldığı, blok taraf oyların çıktığı güncel olaylardan sayıldı. Artık “bu ülkede yargıçlar vardır” demek oldukça zorlaştı!

“Basın özgürlüğü” de tıpkı diğer vazgeçilmez özgürlükler gibi nasibini aldı. Dünyada basılmamış kitapların toplatıldığı, gazetecilik yapanların önce gazetesinden attırıldığı, sonra da içeri attırıldığı, tamamen yandaş ve taraf gazeteler ve TV’ler yaratıldığı görüldü. Belirli davaların yönlendirilmesi amacıyla çıkarılan gazetelerin ve kiralık kalemlerin işleri bitince kâğıt mendil gibi kenara atıldığını da gördük.

“Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi tüm dünya demokrasilerinde, hatta Başkanlık sistemlerinde bile olmazsa olmaz koşul iken bizde ayak bağı kabul edildi! Sayısal çoğunluğun her şeyi yapabileceği demokrasi adına ısrarla savunuldu! “Çoğulculuk” ile “Çoğunluk Diktası” karıştırıldı. Muhalefet haliyle yeterli sayıya sahip olamayacağından zaten hiç sayıldı. Varlığı sadece vatandaşları oyalamak içindi. Hiçbir işlemde varlığı kabul edilmedi. Tüm yasalar parmak sayısıyla çıkarıldı. Parmak hesabıyla mecliste kalabalık olan “Yürütme” zaten elindeydi, yürütüyordu! “Yasama” da öyle. Kal kala bir “Yargı” kalıyordu. Onu bile kabullenemediler, ayak bağı saydılar. Defalarca talimatlar verdiler. Eh; uygulayanlar da çıktı!

“Ekonomi” de sadece yol ve bina yapıldı. (NOT: Kıyamet alametlerinden; önce bina ve zina artacak!) İhale kanunu her yıl değil, her ay, hatta her gün değiştirildi. Sayıştay denetimi kaldırıldı. İsteyen siparişle istediğine iş vererek saadet zinciri oluşturuldu. 100 Km. yol bölünerek 15-20 yandaşın ekmek yemesi sağlandı. İş güvenliği yok sayıldı. Sendikaların en büyüklerinin başkanı iktidara vekil oldu. Kızının serveti ise açıklanamaz büyüklükte diyorlar!

Her şey “Özelleştirildi”. Sata sata bitiremediler! Artık otoyollar, köprüler, deniz kıyıları ve ormanlar da satılacak. Hastaneler şirket yapıldı. Doktorlar makineye çevrildi. “Saatte şu kadar parça üreteceksin, parça başı ödeme” dendi! İstihdam yaratan, üretim yapan sanayi ise nedense yok gibi! Gelirler vergilerden karşılanacak. Dolaylı vergiler bütçenin can damarı! E; üretemiyorsan sadece vergi toplayabilirsin!

“Emeklimiz” dünyanın en zengini imiş; Bakanımız İngiliz vatandaşı ya; sanırım karıştırdı. Memura enflasyonun bile altında zam; yola devam! Bütçe cumhuriyet tarihinin en büyük cari açığını veriyor ve o günlerin büyüme hızına bile erişemiyor! Ama üzeri cilalı, parlak balon! Yerseniz!

“Komşularla sıfır sorun” tüm komşularımızla gırtlak gırtlağa gelmemizi sağladı. En iyi komşumuzla savaşa girmek üzereyiz. “Yeni Osmanlıcılık” hayali dibe vurdu. Ülkemizin Nato toprağı olduğunu söyleyen aynı zamanda BOP eşbaşkanı! Tık yok! Birileri korunacak diye ülkemize radar üssü kurduk, şimdi de Patriotlarla birlikte yüzlerce yabancı asker gelecek. Bir savaş durumunda ilk bombalanacak ülke olduk!

“Terörle mücadele”de ise açıldıkça açıldık. Habur’dan Oslo’ya, oradan Apo’ya! Eskiden “şerefsiz” denen görüşmeler şimdi onurla yapılıyor. Silivri’ye doldurulanların yüzü suyu hürmetine diyerek Sayın Apo’ya af dayatması da yakındır! BOP projesi gereği ülke bölünmenin eşiğinde; Arap Baharı nelere kadir; hep birlikte görüyoruz. Şimdi sıra kimde? Üzerimize düşen Apo’nun hapishane koşullarını düzeltip yanına yoldaş vermeye, sonra serbest eve çıkarmaya, en son da af ederek milletvekili olup kurulacak(!) yeni devletinde sınır komşusu olarak iyi ilişkilerde bulunmaya mı geliyor? Baksanıza; son konuşanlar ağzı burnu salya-sümük, ağlamaklı, Apo’nun aslında ne kadar dindar, namazında-niyazında olduğunu, biri de Nurcu olmasını engellediği için nasıl pişman olduğunu anlatınca; eh, bize de artık onu bağışlamak düşer demek kalıyor!

Bu güne kadar iktidarın elinde bir keramet olduğunu anlamamız gerekiyordu. Oğullar, damatlar, yeğenler, fenerler, gazeteler, şirketler, yakınlar tam bir saadet zinciri gibi; hepsinin tuttuğu altın oluyor. Ne de olsa inançlı adamlar, paraları bereketli demek ki. Baksanıza gemicikler, mısırlar, yumurtalar gırla!

Ve de son; demokrasiyi daha ileriye götürmek amacıyla iktidara gelenler:
Şimdi demokrasinin yok sayıldığı,
“Yasama-Yürütme-Yargı” erklerinin tek bir kişinin elinde olacağı,
İsterse meclisi feshedebileceği,
İsterse veto edilemeyecek yasalar çıkarabileceği,
Özetle her şeyin tek bir kişinin iki dudağı arasında olacağı bir sistemi isteyebiliyorlar!
Bunu da demokrasiye sığınarak yapıyorlar.

Hangi demokrasinin kendini yok etmeye izin verdiği görülmüştür? Üstelik bu Anayasaya aykırı bir suçtur. Açıkça darbeye teşebbüstür! Bunu göremiyorlar mı? Birisi ABD başkanının bazı yasaları meclisinden geçiremediği için ağladığını söyleyebiliyor. Ama aman bizimki ağlamasın! Anayasa-Babayasa kimin neyine! Padişahım sen çok yaşa! Siz kulları da onu alkışlayın!

Bu son paragrafa kadar yazılanlar aslında hocanın dediği gibi birer küçük kıyametti! Bunların ayırdına varamayanlar şimdi büyük bir aymazlıkla büyük kıyameti bekliyorlar.

Fazla beklemeye gerek kalmayacak; zira eğer bu dünyada benzeri görülmemiş bu sistem; Başkanlık, aslında Padişahlık kabul edilirse zaten kıyamet kopmuş olacaktır!

İnananlara duyurulur.