2 haftadır bu köşede hayatımızın vazgeçilmezlerinden olan spor  ile ilgili yazılar  yazmıştım. Bugün  ise hayatın içinden başka  bir konu yazıyorum: Aşk
 
Aşk her insanın her an yakalanabileceği kimilerine göre tehlikeli bir tuzak,  kimilerine göre duyguların son durağı. Her insan aşkı gönlünde hisseder, tüm iliklerini sarmıştır bu his. Artık gecelerin ayrı bir anlamı,  gündüzün ise değişik bir hasreti vardır.
 
Doludizgin giden hayatımız artık yavaşlamaya başlar  ve kalbimiz de başkasına yer açmaya hazırdır. Şairin dediği gibi: kalbim sana  ait olduğu için her zaman sana müsait.Evet bugün aşkı ayrı bir perspektiften anlatacağız.
 
Yavuz Sultan Selim,  8 senelik padişahlık döneminde 80 senelik büyük icraatlar yapmıştır. Ayrıca derin bir gönül insanı olan bu sultanın gerçekten yaşanmış olan hikayesini paylaşacağım.
 
Yavuz İstanbul’a uğrayıp  Mısır seferi için hazırlıklarını tamamlar ve Mısır’a doğru yol alırlar ordusuyla birlikte.
 
Şama geldikten sonra burada 10-15 gün arası duracaklarını belirtirler padişaha  ve padişahın kalacağı çadır için bir tane hizmetli cariye verilir.
 
Cariye her gün gelir padişahın yemeklerini yapar, abdest suyunu tazeler,  çadırdaki  gerekli hizmetleri görür ve gider. Bir gün ya Yavuz sultan erken gelmiştir ya da cariye geç çıkmıştır bunu  bilemeyiz ama bildiğimiz şu ki: sultan ve cariye göz göze gelmişlerdir. Yavuz sultan yakışıklı bir o kadar sert bakışlı birisidir.
 
Tabi cariyenin gönlüne aşk düşmüştür bir kere. Cihanı Osmanlının ateşiyle yakan sultan cariyenin gönlüne ateş düşürmüştür. Aradan birkaç gün geçer, cariye aşkını padişaha söyleyecektir ama nasıl. Bilemez. Cariyenin kalbinde sığmayan bu aşk gerçek bir cesaret örneği oluşturur.
 
Karşısında  koskoca  bir padişah kendisi ise bir hizmetlidir sadece.Ama cesaretin gerçek duruşunun  arkasındaki  sağlam dürüstlük ortaya çıkar ve  padişahın  yatağının üzerine ufak bir kağıtta not yazar, kağıtta sadece 3 kelime vardır: DERDİ OLAN NEYLESİN.
 
Akşam sultan gelince kağıdı görür ve tebessüm eder. Cariyeden geldiğini anlar ve kağıdı ters çevirerek ‘DERDİ OLAN SÖYLESİN’ diye yazar. Padişah bu kızın  aşkına saygısını göstermektedir. Sabah cariye gelince kağıdı okur ve heyecanlanır. O  da KORKUYORSA NEYLESİN diye yazar ve tekrar yatağın üzerine koyar.
 
Akşam sultan kağıdı okur ve şöyle yazar: HİÇ KORKMASIN SÖYLESİN. Tekrar sabah olunca cariye kağıdı okur ve işlerini hallettikten sonra akşama kadar sultanı beklemeye karar verir.
 
Artık her şeyi söyleyip içini kemiren bu tatlı  ızdıraptan kurtulacaktır. Yavuz akşam gelir bir bakar ki kız karşısındadır ve heyecanlanmaması için başını  eğer. Ve SİZİ DİNLİYORUM,  BUYRUN  der. Cariye ise  heyecandan ne yapacağını kestiremez,  çünkü aşk öyle bir halde sarmıştır ki onu ve kekeleyerek şunları der.ŞEYYY,  EFENDİM, CARİYENİZ, BEN , SİZE… Derken kalbi bu büyük sevdayı kaldıramaz ve oracıkta yere yığılır. Yavuz ise şaşkındır, kızı tutar ve derin manalı gözlerine bakar. Ve aşkı bu kadından öğreniniz der.
 
Yavuz gözyaşlarını tutamaz bu büyük sevda karşısında. Etrafındakilerde  olayı sonradan anlamışlardır. Daha sonra  bu kadın için  türbe yaptırır  Şam’da.
 
Evet günümüzde aşk, hala yüksek değerini korurken, bazıları ise duyguları kullanarak başka amaçlar uğruna bu güzel duygunun değerini düşürmeye çalışıyorlar.