-Çocuk katili Apo düzenli olarak onlarca avukatı ile görüşüyor muydu?

-Evet; bu konuda hiçbir sıkıntı olmadı. Disiplin cezası almadığı ya da hava muhalefeti olmadığı durumlarda Apo-Avukat görüşleri hep olmuştur.

-Sizce bu görüşmelerde Apo avukatlarıyla GS’ın son transferlerini ya da Muhteşem Yüzyıl dizisini mi tartışmıştır?

-Hayır, bal gibi PKK terör örgütü ile BDP’yi talimatlarıyla yönetiyordu.

-Bu duruma yasal bir engel var mı idi?

-Hayır, yoktu. Yasa gereği Apo-Avukat görüşmeleri yapılmak zorundaydı.

-Peki, o zaman, “teröristlerle görüşmeyeceğini, görüşenin şerefsiz olduğunu” söyleyenler, “halktan ve Meclisten gizli olarak” Oslo’da ve İmralı’da resmi görüşmelere neden ihtiyaç duydu?

-Aslında demokratik bir ülkede bunun halktan ve Meclisten gizlenmesine hiç gerek yoktu. Çünkü hükümetlerin görevi zaten terörle mücadeledir. Ancak bunu yasal çerçevede yapmak zorundadırlar. Sıkıntı da tam buradadır. Mecliste ister beğenelim, isterse eleştirelim, ama sonuçta mevcut yasalara göre yasal bir parti olan BDP vardır. Kendilerini PKK taraftarı olarak görmeleri onların siyasi sorunudur, sonuçlarına da katlanacaklardır. Bu durum aslında PKK terör örgütü ile yasal zeminde bir görüşme olanağı da sağlamaktadır.

Eğer iktidar BDP ile Mecliste açık ya da özel olarak görüşürse bu görüşmelere kimse karşı çıkamaz. Çünkü iki yasal parti her türlü konuda görüşebilir.

-BDP PKK’nın temsilcisi; İmralı’daki Apo her ikisinin de lideri, Apo’nun avukatları da arabulucu/talimatları taşıyıcı olduklarına göre, o zaman BDP ile görüşmek bir yerde hem PKK ile hem de Apo ile görüşmek olmuyor mu? İlle de Apo ile yasa dışı görüşmenin anlamı nedir?

-AKP, daha doğrusu tek yetkili Sayın Erdoğan neden bu yasal yolu denemek istememiş, ille de gizli görüşmeler yapmaktadır?

Neden, neden, neden? İşte bütün sorun burada başlamaktadır. Görünen o ki, ne olursa olsun “Kürt sorununu bitireceğim” diye ortaya çıkanlar, ellerine verilen yol haritasına ayak uyduramamış, bocalamaya başlamışlardır.

Terörün bitirilmesi konusunda halka ve meclise açık tüm eylemler hem halk tarafından, hem de meclisteki tüm muhalif partiler tarafından desteklenmiştir. Ancak terörü bitirmek için yola çıkanların nerede duracakları ve bu arada neleri yok edecekleri hep gizlenmiştir.

-Dışarıdan verilen destek, BOP eşbaşkanlığının görev ve sorumlulukları, hırsının aklının önünde gitmesi ve en önemlisi “ilahi güçler tarafından bu

ülkeyi kurtarmaya görevlendirildiğine inanma” sanrılarından anlaşılmaktadır ki son dönemece girilmektedir.

Hedef; dünyada henüz benzeri olmayan, güçler ayrılığı değil tüm güçlerin atamalarının kendisi tarafından yapılacağı, kafasına göre veto edilemeyecek kanun hükmünde kararnameler çıkarabileceği, hükümeti feshedebileceği, özetle her kurumun kendisine bağlı, tek ve vazgeçilemez bir “Başkanlık Sistemi”dir!

-“Anayasalar bir savaş ya da bağımsızlık kazanma sonucu yazılır” gerçeğini yok sayarak zaten nerede ise tamamına yakını tarafından değiştirilmiş anayasayı tekrar, tek başına ve yeniden yazmak neden ısrarla istenmektedir?

-Bu yeni anayasada Başkanlık sistemi yanında ülkenin eyaletlere, hatta resmen ikiye bölünmesi gerçeği satır aralarında yer alacaktır. Bunun alt yapısı “Bütünşehir Yasası” ile yürürlüğe sokulmuştur!

-“Türk Ulusu” bütünleştirici kavramı, tıpkı yıllardan beri yok edilmeye uğraşılan “Atatürk” ismiyle birlikte kaldırılıp yerine yukarıdaki gizli amaca uygun tanımlamalar konulmaya çalışılacaktır.

İşte olayın özeti budur. Meclisteki parmak sayısı referandum için yetersizdir. Ancak bunun kimlerle işbirliği sonucu tamamlanacağı en yetkili ağızlardan bizzat söylenmiştir. Burada siyasi rakip olarak görülen BDP ile işbirliği ihtiyacı doğmuştur! Oslo, Kandil, İmralı görüşmeleri BDP’yi kontrol altında tutabilmeyi amaçlayan olaylardır.

Terörü bitirme görüntüsü gelip anayasaya dayanmaktadır. Halka bu ikisi arasında zorunlu ilişki olduğu yutturulmaya çalışılmaktadır.

Hedef: Terörü bitirmek

Araç: Anayasanın yeniden ve tek başına yazılması

Amaç: Başkanlık sistemi

Sonuç: Bölünmüş bir Türkiye, tek yetkili bir Başkan ve elveda demokrasi!

İşte AKP gerçeği!

Ancak şu ya da bu nedenle AKP’ye gönül ve oy vermiş pek çok yurttaşımızın;

Yukarıda anlatılan olayları onaylayıp kabullenebileceğini;

Partideki 12 yıl öncesi ile bu gün arasındaki değişimi görmemelerini;

Demokrasi diye yola çıkanların bu gün Başkanlık sistemini dayatmasını;

Ülkenin bölünme riskini hazmedeceklerini; hiç sanmıyorum.

Aklın yolu birdir! Zararın neresinden dönülse kârdır.