Bu gün bayramdı. Ulu önderimiz Mustafa kemal Atatürk’ün “doğum günüm” dediği gündü.

Saltanatını, Hilafetini, ailesini ve canını koruyabilmek için Devletin işgalini kabul eden Mondros ve ülkeyi parçalayacak Sevr’i imzalayacak olanlara karşı, bağımsızlık ve kurtuluş ateşini yakmaya Samsun’a çıktığı gündü.

Yani 19 Mayıs 1919’du!

Daha sonra Cumhuriyet döneminde bu gün “Atatürk’ü Anma, gençlik ve Spor Bayramı” olarak yasallaştırıldı.

Yıllardır bu bayramı tüm halkımızla, Devlet erkânının katılımı ile alanlarda coşku ile kutlardık. Hiç değilse bu bayramlarda iktidarı-muhalefeti bir araya gelip anıtlara çelenkler koyar, Anıt Kabir’e saygı duruşuna giderlerdi.

Ama geçen yıldan beri artık gizlenemez olan niyetler dışa vurulmaya başlandı. Uyduruk bahanelerle iki ulusal bayramımız resmen kutlanmadı. Sonunda bir kanun çıkarıp yasaklamak istediler; o da Danıştay’dan geri döndü!

Hukuka çok saygılı(!) iktidar sahipleri söylemleriyle karara ne kadar saygılı olduklarını gösterdiler. Yasa engellenince yasanın arkasından dolaşıverdiler. Bayramlar yeni bir genelge ile belli Bakanlıklara bağlanınca iş çözüldü.

Koca ilde sadece ilgili Bakanlık çelenk koyacak! Diğer kurum ve kuruluşlar ise artık işe yaramayacak olan çelenklerini hurdacılara satarlar sanırım.

Ama yurdumuzun her yanında halk bayramına sahip çıktı. Tüm engellemelere rağmen çelengini de sundu, Anıt Kabir’e de gitti. Bunu bile illegal gösteri diye yorumladılar! Sonuçta; nasıl bakarsan öyle görünürmüş!

Amaç; Atatürk’ün adını ve eserlerini ortadan kaldırmak, unutturmak! Çünkü nereye baksalar Atatürk var!

Atatürk’ün yaptıkları dışında kutlayacak bir şeyleri yok demek ki.

Padişahın yurt dışına kaçış gününü mü, Mondros ve Sevr’in yıl dönümlerini mi, İngiliz Muhipleri Cemiyeti ile Kürt Teali Cemiyetinin kuruluşlarını mı; neyi kutlayacaklar acaba?

Cumhuriyet döneminde savaştan yeni çıkmış, sanayisi, sermayesi, alt yapısı olmayan, ama yürekleri bağımsızlık ve vatan sevgisi ile dolu, az zamanda yaptığı onlarca iş yeri ve fabrikaları, satmamış ya da özelleştirmemiş olsalardı, belki onların kuruluşlarını kutlarlardı. Ama “babalar gibi satma zihniyeti” yıllardan beri sata sata yine de tam bitiremedi.

Uygarlık batıdadır derken inadına doğuya, ortaçağa doğru dönenler var. Çocuklarımıza artık Arapça öğreteceğiz, hepsini dini okullarda okutacağız, böylece dindar ve kindar bir nesil yetişecek. Sonra da uygarlığın ve demokrasinin beşiği olan(!) başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap Devletleri kıble kabul edilecektir. Kurtuluş artık o tarafta demek ki!

Hayaller bunlar olunca Atatürk’e olan düşmanlık daha anlaşılır oluyor. Çünkü O, padişahın yurt dışına kaçmasına neden olmuştu, bu unutulur mu? Ama şimdilik güç ellerinde; özentiler en üst düzeyde, adına diziler yapıyoruz, yaşam tarzımızı uydurmaya çalışıyoruz. İlişkilerimizi batıdan koparıp doğuyu rehber alıyoruz. Adı Sultanlık ya da Başkanlık olmuş; ne fark eder? Hedef belli; sayısal çoğunluk da var, yürü, o zaman kim durur önünde!

Neyse; zaten son işareti de aldık. Artık saatlerimizi de bu tarafa göre ayarlayacağız! Bundan büyük devrim olur mu? Geriye bir de Takvim ve Yazıda yapılacak devrim kalıyor. O da en kısa zamanda olacaktır!

“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen birini sevmek de kolay değil yani! Atatürk’ün hiçbir zaman Saltanatta, Hilafette, Başkanlıkta falan gözü olmadı. O’nun yeri her zaman halkının kalbinde oldu! O’nu oradan indirebilecek adam da daha anasından doğmadı!

Bayramınız kutlu olsun!

Bazıları da saatlerini geri almayı unutmasınlar!