Yarınlar kimin?

Bu gün toplumun bütün katmanları arasında derin ekonomik ve sosyal uçurum bulunmaktadır.

İnsanlar sokakta, trafikte,otobüste ve hayatın her alanıunda gergin, sudan sebeplerle insanlar birbirini acımazızca katledebiliyor.

56 milyon insan tatil yapamıyor.

Ekonomi geçen yıllarda iyiyken ve bu iyiliğin karşılığında AKP %50 'ye yakın oy alırken, bu gün ekonomide aynı tabloyu göremiyoruz.

Türkiyenin lokomotifi ve kalkınma hızının en büyük destekçisi inşaat sektöründe alımlar iç piyasad %19 gerilerken yabancı sermaye alımları %49 gerilemiş görünüyor.

Doların yükselmesiyle şirketler milyarlarca dolar kaybederken çalışanların alım gücü buna bağlı olarak gerilemektedir.

Ayrıca ülkenin camilerinden her gün beşer onar şehitler acılar içinde sonsuzluğa uğurlanırken binlerce insan acılarıyla yaşamın yarınlarından umudunu kesmiş duruma getirilmektedir.

Antalya da futbol turizmi geçen yıl yüz milyon dolarken bu yıl otuz milyon dolara düşmüştür.

İstanbul Türkiye ekonomisinin can damarıdır ve İstiklal caddesi ,kapalı çarşı,Bağdat caddesi,Halazkargazi caddesi ise bu can damarının en önemli yan besleyci damarıdır.

Bu meşhur caddelerde esnaf feryat figan içindedir ve karamsarlık had safhadadır.

Ekonominin en büyük destekçisi inşaat sektöründe fiyatlar gerilemekte,kiralar düşmektedir.

Halkın büyük çoğunluğu emlak ve araba taksitleri ödemektedir ve beş yıl, on yıl gibi sürelerde borçlanmıştır.

Bu insanların işszilik ve maaş gerilemeleri en başta otmotiv ve inşaat sektörünü vuracaktırki, bu Türkiye için yıkım demektir.

Şehirlerde ne zaman nerede bomba patlayacak terdeddüdü insanların sosyal yaşamdan ve toplu hareketlerden uzak durmasına neden olmaktadır.

Eskiden sivil toplum örgütlerinin toplantılarına yüz kişi geliyorsa bu gün otuz kişi zor gelmektedir.

Belkide istenilen bu da olabilir?

Yani insanlar bir araya gelmesin ,örgütlenmesin, konuşmasın amacı da olabilir.

Yoksulluk her alanda hızla yayılırken,sosyal yardım kurumlarına ve belediylerin aş evlerine müracatlar artmaya devam etmektedir.

Ordumuzun Suriye 'ye girmesi büyük karamsaralığın ve yarınlarla ilgili kaygıların artmasına neden olmaktadır.

Her ne kadar bir kesim ''Musul ,Kerkük,Erbil, Halep bizimdir en kısa zamanda alacağız'' sevinç gösterisi yapılmaktadır.

Oysa bilmiyorlarki kan emici emperyalist devletler Irak,Surie ve kuzeydeki Kürt bölgesini çoktan kafeslemiş olmalarını göremiyorlar.

Bundan dolayı Irak Türkiye'ye kötü çocuk muamaelesi çekiyor.

Yani bizim ordumuzun orada olması halkın yarınlarla ilgili endişelerini arttııyor ve büyük bölgesel bir savaşın parçası olacağımız endişesi her gün artmaya devam ediyor.

Ülkenin her yanında işsiz gençlerin sayısı artıyor.

Halkın son on yılda antidepresan kullanımı beş kat artmış görünüyor.

Gizli kapaklı kullananlar hariç.

Eğitimde kalite düşüyor ve eğitimin en büyük belirleyicisi bilim ve akıl değil inanç olarak belirgin hale geliyor.

Toplumun her kesiminde ahlak çöküntüsü devam ediyor,üç yaşında çocuklara, kedilere tecavüz eden pislik bir toplum modelinden çirkin örnekler toplumu çileden çıkarıyor.

Bütün bunlar toplumun idam istemlerini körüklüyor.

Toplumun büyük bir kesimi ülkenin geleceğinden umudunu keserken, imkanı olan aileler çocuklarını ilkokul veorta öğretim seviyesinde bile yurt dışına gönderiyor.

Toplumun büyük bir kesimi ülkenin yarınlarıyla ilgili kaygılar içindedir.

Peki bu kadar derin ve karamsar tablodan çıkışn yolu nedir diye sorduğumuzda bunun bir tek yolu görünüyor.

Halkın içinde bulunmuş olduğu fakirlik,yoksulluk ve umutsuzluk girdabından kurtulmasının tek yolu daha çok dua etmesi daha çok dindarlaşması olarak görülüyor.

Bu bunalımlı ortamda demokrasiyle halkın yönetilemeyeceğini iyi bilen, ve ülkeyi yöneten global karteller düğmeye basmıştır.

Bu gün OHAL'in sebebi budur.

Demokrasiyle bu ekeonomik modelin sürdürülemeyeceğini ülkenin %65ini eline geçiren yabancı karteller iyi bilmektedir.

Nasılki 24 Ocak 1980  kararları topluma deli gömleği giydirmiş ve 12 eylül 1980 darbesi olmuşsa bu günde aynı darbe analayışıyla OHAL ortaya çıkmıştır.

Bunun bir adım ötesi ve daha sıkı daha antidemokratik bir yapı yani ''Başkanlık sistemi'' geldiğinde toplum demokrasisiz, fikirsiz, yazarsız, çizersiz,eğitimsiz bir modelin parçası olacaktır.

Adım adım oraya doğru hızlı bir şelkilde sürükleniyoruz.

Bu gün bu ülkenin bu kötü ekonomik ve sosyal sarmaldan kurtulması en az otuz yıl demektir.

Bizm gibi gelişmeye aday ülkelerin istihdam ve kalkınma yaratması için %5 ve üzeri kalkınma modeli yakalaması gerekmektesdir.

Oysa Türkiyr 2009 yılından bu yana %5' in altında genellikle %3 civarında kalkınmaktadır.

Bu da hızla geri gitmek, işssizlik, yoksulluk sefalet demektir.

Türkiye'nin bir kesimi bundan kurtuluşun tek yolunun dindarlaşmadan geçtiğini önerirken,bir kesimide okulların tekrar bilimsel eğitime geçmesi, akıl ve bilimin öne çıkarılması, tekrar mantık felsefe ve bilim ARGE çalışmalarının başlamsını savunmaktadır.(Benim görüşümde bu yöndedir.)

Bundan dolayı mevcut yönetim halkın acil olarak dindarlaşması hatta Sünni Vehabi Arap İslam anlayışıyla dindarlaşmasını acil olarak gündemine almıştır.

Dindarlaşmanın temel felsefesi yoksulluğun, fakirliğin, kötülüğün, iyiliğin Allahtan geldiği fikrini topluma empoze etmektedir.

Eğere sen yoksulsan, diğeri zenginse bunun nedeni düzen ve soygun değildir, sebebi Allah'tır inancı topluma dayatılmaktadır.

Çünkü Allah ayetinde ''Ben serveti dilediğime veririm'' derken yoksula bu mesaj üzerinden şu mesaj verilmektedir.

Sen yoksulluğun Allahtan geldiğine inanacaksın ve her gün nefes aldığın için şükredeceksin.

Çünkü senin nefes alman senin için en büyük nimettir anlayışı topluma dayatılmaktadır.

Bu durumda da yoksullaşan cehalet bataklığına batan toplumun tek çıkışının dindarlık ve Allah'a dua etmek olduğu analayışı hayatın her alanında savunulmaktadır.

Sormak ,sorgulamak ''Ben neden fakirim'' demek onun için günahların en büyüğüdür.

İçinde bulunduğu fakirliği, yoksulluğu ,cehaleti sorgulamak Allaha şirk koşmak gibi anlatılan bir din anlayışı topluma dayatılmaktadır.

Bundan dolayı hak peşinde koşan ''Emek en yüce değerdir'' diyen,fakirliğin nedeni soygun düzenidir diyen sendikalar gerletilmiş yok edilmiştir.

Sendikaların tamamı dindarlaığın kaderci analayışına teslim edilmiştir.

İşçilere az da olsa maaş aldığına şükretmesi, emek arayışının en temel argümanı haline getirilmiştir.

Bu ortamda adaletsiz gelir dağılımının ve eşitsizliğin devam edebilmesi için dindarlığın artması, bütün okulların imam hatip yapılması gerekir.

Çünkü toplum beşeri ilişkilerden kurtulacağıyla ilgili umudunu tamamen kaybetrmiş tek çarenin Allah'a sığınmak ve bol bol dua etmekten geçtiği inancına inandırılmıştır.

Hani diyoruz ya ''İşimiz Allah'a kaldı'' işte bu gün tolum bu noktadadır.

Yoksa toplumun içinde bulunduğu çıkmazı, cehaleti, eğitimsizliği, işssizliği yenmenin tek yolu dua etmektir sualsiz sorgusuz Allah'a teslim olmaktır.

Bu durum gerçekleştiğinde ülkeyi yönetenler çok çok rahatlamış olcaklar istedikleri icraatı yapacaklardır.

Yaptıkları her icraatın hesabını da ancak Allah'a vereceklerdir.

Bundan dolayı acil başkanlık sistemine geçilmek istenmektedir.

Başkanlık sistemi bahsi geçen yönetim biçiminin olmazsa olmazıdır.

Yarınların nerelere gideceğini görmek istiyorsanız bu pencereden siyasete bakıp ona göre yeni politikalar geliştirmek gerekeceketir.

Gene yarınların nereye gideceğini görmek istiyorsanız Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah döneminden bu güne Pakistan tarihini okumanızı tavsiye ederim.

Bu ortamda ne CHP ne de MHP ve HDP bu kıskacın içinden çıkmaları münmkün değildir.

Çünkü siyasetin çalışma alanlarını dindarlığın ve dinciliğin gölgesi düşmüş olup, partiler bu ortamda el yordamıyla yol arayışı içinde olduklarından dolayı her gün bir duvara toslamakta ve siyasetle ilgili umutsuzluk toplumda dalga dalga yayılmaktadır.

Üyesi olduğum ve yıllarca görev yaptığım CHP' li arkadaşlarıma tavsiyem, bu ortamdan kurtuluşun yolu yeni bir yol açmak ve yepyeni fikirlerle ve yeni yüzlerle toplumunn karşısına çıkmaktan geçiyor.

Bu günkü haliyle CHP daha evvelde yazdığım gibi 29 seçime daha girse hemen hemen aynı sonucu alacaktır.