İsyankar evlat ve çaresiz baba!
İsyankar evlat her gün evde kavga çıkarmakta, zorla evin kurallarını değiştirmeye çalışmakta, kendisini uyaran anne, baba ve diğer kardeşine vurmakta, vurmak kafi gelmeyince eşyaları kırmakta ve hatta gözü dönmüş bir şekilde, kendisine ‘’dur’’ diyen akrabalarını öldürmekteymiş.
Anne her şeye rağmen ana yüreği ile çok üzülmekte ve evlat ayırımı yapmaksızın düşeni kaldırmakta, yara bere içinde olanın yaralarını sarmaya çalışmaktaymış.
Ancak anne kadar hoşgörülü olamayan baba daha sert tedbirler almaya çalışmakta fakat nafile ne yapsa boş, evlat gün geçtikçe daha da kötü bir hale gelmekte ve kendi yetmezmiş gibi arkadaşlarını da kendi yoluna çekmekteymiş.
Baba önceleri bu duruma pek bir ehemmiyet vermemiş ‘’bir kişiden ne olur ki’’ demiş ancak bir iken iki, iki iken üç, üç iken dört oldular derken evlat artık etrafında toplanan ve kendisiyle hareket eden arkadaşlarının sayısını kendi bile hesap edemeyecek hale gelmiş.
Kendilerince çok olmanın verdiği sarhoşlukla artık tamamen kural tanımaz hale gelen evlatlar aile içi şiddetlerini sokağa taşımışlar, sokak, cadde, mahalle derken tüm il ve illere yaymışlar.
Baba çevreden gelen tüm yardım taleplerini büyük bir kibir içinde ret ederken hala ve inatla evladını ve dolayısıyla diğer evlatları da yola getireceği inancındaymış.
Zaman geçtikçe ve evlatların şiddeti arttıkça baba bakmış ki olacak gibi değil ‘’oturayım şu evlatla bir konuşayım’’ demiş.
Ailesinden gizli kapaklı isyankar evlatla görüşen baba, başı öne eğik evladın her türlü isteğine boyun eğmiş.
Kendince yeter ki bu evlat artık bu şiddete son versin derdindeymiş.
Günün birinde isyankar evlat ile yaptığı gizli görüşmelerin açığa çıkacağını hesap edemeyen baba önceleri her ne kadar bu görüşmeleri yalanladıysa da gerçek apaçık ortadaymış.
İsyankar evlat isteklerini açıkça ulu orta söylemeye başlayınca babanın görüşmeleri yalanlamaya artık yüzü kalmamış ve gerek ailenin diğer fertleri gerekse akrabalardan gelecek olan tepkileri önlemek için kendince yeni bir yol bulmuş. ‘’Ne yapalım yani, kırıp dökmeye devam mı etsinler, bunu mu istiyorsunuz’’ deyip kendini haklı çıkarmaya çalışmış.
Canı yanan onca akraba ve aile fertleri babanın bu tutumunu bir türlü kabul edememiş.
Baba çaresiz affetmekle kalmamış kendince de bir takım sözler verip isyankar evlat ve arkadaşlarının daha da cüretlenmesine sebep olmuş.
İsyankar evlat ve arkadaşlarının, baba karşısında kazandıkları zaferle isteklerinin sonu bir türlü gelmiyormuş.
Bu güne kadar babaya karşı son derece saygılı davranan anne ve diğer evlat artık bu duruma katlanamaz hale gelmişler ve babaya ‘’yeter’’ diye bağırmışlar.
Ailesine karşı otoritesini yitireceğinden korkan baba, kimi kendi gibi düşünen kimi de bu işin neticesinde bir takım beklentileri olan bir kaç arkadaşını aile ve akrabalarına gönderip onları ikna etmelerini, susmalarını sağlamalarını istemiş.
Göndermiş olduğu arkadaşları babanın düşüncesinin aksine ne ailede ne de akrabalar arasında kabul görmüş.
Bu duruma son derece sinirlenen baba arkadaşlarına karşı çıkan ve onları dinlemek istemeyenlere hakaretler etmeye başlamış.
‘’Daha ne istiyorsunuz? Kaç gündür canı yanan olmadı, olsun mu istiyorsunuz?’’ deyip suçlu iken güçlü olmaya çalışmış.
Evin diğer evladı bir türlü olanları anlamamakla beraber babasına sormuş : ‘’Baba, ne ben ne de ailemiz sana hiç saygısızlıkta bulunmadık, biz ailemizi üzmedik, biz her şeyi kırıp dökmedik, biz akrabalarımızı öldürmedik, biz evimizin kurallarını hem de zor kullanarak değiştirmeye çalışmadık. Anlamıyorum, neden arkadaşlarını bize uslu durmamız gerektiğini söylemeleri için bize yolluyorsun? Neden arkadaşlarını kural tanımaz isyankar kardeşime ve arkadaşlarına yollamıyorsun? Neden onları ikna etmeye çalışmıyorsunuz?’’
Baba düşünmüş taşınmış bir cevap bulamamış. Babanın acizliğini gören anne yine o yufka yüreği ile ‘’evladım baban galiba –kızım sana söylüyorum gelinim sen anla- demeye getiriyor’’ deyip durumu kurtarmaya çalışmış.
Çalışmış fakat aslında kendi dediğine kendi de inanmamış. Çünkü anne, babanın ısrarla görmek istemediği diğer evladın da farkındaymış.