Eski oyun, yeni sahne!
Tufandan sonra geniş dünya arazisinde Asya toprakları “TURK”e bahşedilir. Turk’ten çoğalan kavimler bu coğrafyada ürer ve yayılır. İnsanlar çoğaldıkça dünya daralmaya, savaşlar artmaya başlar. İnsan sayısının az olduğu dönemde pek önemi olmayan topraklar çok değerli bir hale gelir ki bunların başında üç kıtayı birbirine bağlayan “ANADOLU” vardır.
Nil nehri ile Fırat nehrinin suladığı ve arasında kalan toprakları kaplayan Mezopotamya alanı içinde kalan “ANADOLU” hak dinler içinde, çeşitli sebeplerden dolayı önemlidir.
M.S. 1000’ lere gelindiğinde Orta Asya’dan Anadolu’ya daha kalabalık ve güçlü kavimler gelmeye başlar. Bir zamanlar kudreti ile dünyayı yöneten Roma İmparatorluğu parçalara ayrılmış, Anadolu’da Bizans İmparatorluğu hüküm sürmektedir.
Doğudan gelen yeni kavimler Bizans’ın içinde bulunan eski kavimlerle birleşerek akınlarını 1071’de büyük zaferle sonuçlandırırlar.
“ANADOLU” yavaş yavaş batıdan doğuya el değiştirmektedir. Batının tüm direncine karşı 1453’te “ANADOLU” patronluğu el değiştirir. Fakat bu bir son değildir. Batılı Hıristiyan kavimlerce tekrar ele geçirmek için yeni çalışmalar başlar.
Yapılan üç aşamalı planda ilk aşama “AKINLARI DURDURMAK” tır. İkinci aşama “ANADOLUYU GERİ ALMAK” üçüncü aşama da ise “TURK KAVMİNİ ORTA ASYAYA GÖMMEK”tir.
Birinci aşama Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü ile başlar. Artık Osmanlı gücünü kaybetmiştir. Batılı kavimlerin gücü baskın gelmeye başlar ve Osmanlı yavaş yavaş aldığı toprakları kaybetmeye başlar.
İkinci aşama Osmanlının bir dümenle Birinci Dünya Harbine sokulmasıyla başlatılır. Ancak hesap edilmeyen bir şey vardır. Batılı için ikinci safha başarıya ulaşamadan M.KEMAL’in dehası ile Çanakkale Harbinde yarım kalır. Batılı anlar ki en üstün silahlara sahip olsa da Türk’ün azim ve iradesini kırmadığı sürece, içinde kavgalar başlatmadığı sürece planları işe yaramayacaktır.
O gündür bu gündür bu topraklar üzerinde yarım kalan bu planlar tamamlanmaya çalışılır. Bunun için her türlü imkan ve olanak kullanılır. “TURK” kavmini, kendi içinde bulunan Gafil, Delil ve Hainleri de kullanarak, kulağa çok hoş gelecek zehirli sloganlar kullanarak kandırıp yok etmeye çalışır.
Zira yenilgi önce insanın beyninde başlar. Bu amaçla propagandalar zahmetsiz, ucuz ve en güçlü silahlardır.
Yapılmak veya kabul ettirilmek istenenler bazen bir şarkının, türkünün, reklamın, eğlence programının, filmin, e-postanın altına gizlenerek ayrışma propagandası beyne kabul ettirilir. Örneğin bir takım popüler şarkılarla 1993’lerde Türk halkına bir diğerinin farklılığı kabul ettirildi. Tabiri caizse aklında olmayanında aklına karpuz kabuğu düşürüldü.
Günümüzde internet en hızlı iletişim aracı olunca şirin ama kirli, zehir kusan mailler dolaşmaya başladı. Güney doğuda görev yaptığı iddia eden öğretmen veya doktordan batıda yaşayan halkı galeyana getirecek intikam kokulu mailler yayılmaya başladı. Doğu Anadolu’nun kolayca teslim edilmesini sağlamak için kendini akli selim sanan burjuvaların ağzında “Doğuya çaktığımız her çiviyi söküp alalım, geri kalanı da sözüm ona Kürtlere bırakalım” sloganı dolaşıyordu. Kimse kulağına gelen bu hoş kokulu intikam söyleminin aslında arkasında olan gerçeği görmüyordu. Bunlar devlet ve hükümetinde umurunda değildi galiba.
Bu kapsamda akla hayale gelmeyecek olay ve hadise o kadar çok ki. Anladığım şu; Çanakkale harbi ile yarım kalan ikinci planı tamamlayarak üçüncü aşamaya geçmek için elin oğlu durmadan çalışıyor.
Maalesef biz sadece günü kurtarmaya çalışarak yaşıyoruz gibime geliyor. İnşallah yanılıyorumdur.