Çağımızın buluşudur “internet”… Hatta bana sorarsanız devir kapatan ve devir açan buluşlar vardır ya, tekerleğin icadı, ateşin icadı gibi… İşte “internet” uzay çağını aralayan bir buluş, bir araç ya da bir yaşam biçimi.
Artık internet sayesinde alışverişlerimizi yapıyoruz, sohbet aralarında merak ettiğimiz kelimeleri cep telefonları ile “google baba”dan soruyoruz, maç saatlerini öğreniyoruz, hatta sevgilimizi bile buluyoruz… Bu arada sosyal paylaşım sitelerini ihmal etmeyelim… Orada herkesi bulabiliyoruz, tanışabiliyoruz, hatta evlenebiliyoruz. Hayatımıza o denli girdi anlayacağınız.
Ancak bu kadar “güzellikleri” ve “antimonotonlukları” yanında birçok yanlış yanları da hayatımıza girdi “internet”in… En olumsuz yanı, bilgi kirliliği, mail deformasyonu, yanlış ilişkiler, yanlış bilgiler…
Yıllardır mesleğimizi icra ederken birçok kez arzuhalcilerle mücadele ettik… Neden? Çünkü avukat olmayan kişiler kişilerin temel hak ve özgürlükleri ile ilgili yargı mercilerinin önünde vatandaşların hak ve hukukları ile ilgili dilekçeler yazıyorlar ve vatandaşın zarar görmesine sebep oluyorlardı. Bu da sorun çözmek isterken daha büyük sorunlara yol açıyordu. Zira avukat yaptığı olumsuz bir eylem ve işlem olduğunda sorumlu olurken arzuhalcilerin hiçbir sorumluluğu olmuyordu. Üstelik avukat olmayanların avukata münhasır olan dilekçe yazmaları Avukatlık Kanunu’nun 63.maddesi uyarınca hapis cezasını gerektirir şekilde suç sayılmıştır.
Neyse biz arzuhalcilerle uğraşırken, teknolojinin “gözde ve şımarık çocuğu internet” sayesinde birçok web sayfasında “dava dilekçe örnekleri” başlığında dilekçeler sunulmaya başlandı. Kimdi bunları hazırlayan? Belli değil. Sorun olduğunda yükümlü olan bir kişi ya da kurum var mı? Hayır yok. Ve bu durumda inanılmaz sakıncalı durumlar ortaya çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. Uyanık davrandım diyen bazı vatandaşlar da bedava iş yapıyorum, avukata bir kuruş bile vermedim sevincini yaşarken, yanlış mahkemelere açılan, zamanında açılmayan veya zamanı gelmeden açılan davalar mezarlığına dönüyor adliyelerimiz. Sonuçta onca zarar ve yok olan veya ihlal olan haklar yumağı ortaya çıkıyor. Aynı şey tıp alanında da olmuyor mu? Sahte doktorlar ve uzmanlar ortaya çıkıp, cafcaflı web sayfalarında insanları ekonomik zaafından faydalanıp bilgi ve tedavi kirliliği yaratmıyorlar mı?
Tabi neticede subjektif (öznel) hak kişiye münhasır (ait)… İster kullanır istemezse kullanmaz. İster hakkını savunur, ister vücudunu korur. Ama hep demiyor muyuz; gelecek nesilleri iyi yetiştirelim, sağlıklı gelecekler yaratalım diye. Hakkını aramayan, aradığında, alanında uzman olan hukukçudan yararlanmayan bir mantıkla hareket ederek yetişen nesillerden galiba pek bir fayda beklememek lazım.
İşin ehlini bulmalı insan. Sağlama almalı hakkını ve hukukunu. Yoksa kırıkçı-çıkıkçıya gidip kolu- bacağı sakat kalan dan farkı kalmaz insanımızın. Hakkı- hukuku sakat kalan bir kişinin de ne kendisine, ne ailesine ne de yaşadığı topluma faydası olur… Yani “ucuz etin yahnisi yavan olur.”…