Kıbrıs’ta dört yıllık Turizm ve Otel İşletmeciliği eğitimimiz bitmiş ve mezuniyet törenimize anne,  baba hatta ninelerimiz gelmişti. “Evladım heyecanı çok ayrı günler bunlar” diyordu o yaşlı teyzemiz.

Saçları beyaz olmuş amcamızın bizden isteği ise hayli ilginç. Akşam vakti Girne sahilinde oturup bizimle birlikte çekirdek çıtlatmak! “Neden olmasın” dedik. Anlattığına göre buraya yıllar önce gelmiş, o zaman ki duyguları yeniden yaşamak istiyordu. 
“Burada çok az şey değişmiş.” diyordu amcamız. Sonra da ekliyor: “Eski yapıların korunması iyi, ancak turizm daha fazlasını ister. Evet, genç turizmci arkadaşlar söyleyin bakalım bir ülkede turizmi kimler yönetir?” Bir an kendimizi okul bitirme sınavında hissettik. Ancak, bu konuda ben daha önce çok kafa yormuştum. Müsaade edin ben anlatayım dedim.
“Her şeyden önce turizm ciddi politikalar gerektirir” diyordum, sonra da ekledim “Altyapı olmazsa olmazlardandır. Güvenlik sağlama ve etkili sağlık hizmeti verebilme de öyle. Sonra devlet turizm projeleri üretilmesini teşvik eder ve bunlardan uygun projelerin seçilmesini sağlar.

Bundan sonra yapılacak olan yatırımcılar için belirli alanlar tahsis etmek ve teşvik kredileri vermektir. Devletin bir başka görevi ise kredilerin doğru kullanılıp kullanılmadığını denetlemektir.” Amcamız söylediklerime katılmıştı. Sonra da “Özel sektörden beklenti nedir?” diye sordu. 
Ben de dedim “Özel sektör her şeyden önce yatırım yaptığı bölgede uzun yıllar hizmet vermeyi birinci hedefi haline getirmelidir.” Amca sözümü kesti ve “Ben bu sözünü not ettim evlat” dedi. Konuşmama devamla “Uluslararası turizm şirketleri ile bağlantıları özel sektör kuracaktır.

Yıllık turizm döngüsü ortaya çıkmaya başlayınca gerekli otellerin ve restoranların bir bir ortaya çıktığını göreceğiz. Ardından yeni limanlar ve hava alanları elbette ki gelecektir.  Bölge insanı artık bu yatırımların içindedir.” Delikanlı bu son sözünü de not ettim.” diyordu amca. Evet, ben coşmuştum ve anlatmaya devam ediyordum…
“İyi gidiyorsun evlat ancak bir konuyu unuttun galiba” diye seslendi amca. “Özel sektör kısa sürede çok fazla para kazanmayı hedefleyecektir, bu doğrudur da. Ancak sürdürülebilir turizm başka gayretlere de ihtiyaç duyacaktır. Buradaki tarihi ve kültürel varlıkları koruma, geliştirme ve yaşatma konusu ne olacak? Çevrenin ve plajların temiz tutulmasını kim sağlayacak?” diye soruyordu.

“Gönüllü kuruluşlar olmalı elbette ki.” dedim. “Bu da yetmeyebilir, bu konuda daha fazlasını düşünün” diye ekledi. Sonra da beklediğim o soruyu sordu: “Söyle bakalım bugün Kıbrıs’ta turizm aktörleri kimler?”
Sorunun cevabını beklemeden bize Kıbrıs’ta ki birkaç günlük izlenimlerini anlattı amcamız. “Kıbrıslı kardeşlerimiz dillerini korumuşlar, dinlerini yaşama konusunda da istekli gördüm.

Henüz iç dinamikleri yeterli değil, ancak turizm olarak önlerine konulan şimdiki yapılanmayı çok yakında sorgulayacaklardır. Modern dünyada kendine ancak çöller ve yalnızca on dakika dışarıda durulabilen soğuk ülkelerde yer bulabilen bir turizm türü şimdi gelmiş güzel Kıbrıs’ımızın bağrına saplanmış.

Bu böyle sürüp gitmez arkadaşlar. Onlarda biliyorlar ki yakın bir zamanda gidecekler, baksanıza yalnızca binaların içini inşa ediyorlar. Kiracı gibiler değil mi? Söyleyin, Kıbrıslı kardeşlerimiz ile bir bağını görebiliyor musunuz bunların?

” Amca bize bir de ödev konusu verdi: “Hani gönüllüler olmalı diyordunuz ya işte şimdi siz onlarsınız. Başlayın bakalım Kıbrıs için yeni turizm projelerini hazırlamaya”. Amcanın kaşları çatıktı, takipçisiyim bu işin der gibiydi.
Sevgilerimle…