Sorunun başlığı her ne kadar dün başka isimlerle anılıyorduysa da, bugün “Kürt Sorunu” diye başlıyorsa da, aslında insanlık sorunudur.

Kısaca da olsa konumuzun “Bera’etül İstihlalini” oluşturan Osmanlı imparatorluğu ve ismine değinmek isterim. “ Osmanlı” sözcüğünde bir ırka atıf olmadığı gibi imparatorluk katında; “Ayinesi iştir kişinin…” anlayışı paralelinde herhangi bir mensubiyetin kıymet-i harbiyesi yoktu. Ayrıca “Osmanlılıkta” aynı hedefi amaçlayan İslami bir motif de vardı. Bu motif aynı sancak altında toplanmaya engel teşkil etmediği gibi birleştirici bir öğeye de haiz idi.

Özelde insan, genelde toplum fıtratı ile de senkronize olabilen bu tutum, sonraları ced politikası ile taban tabana zıt, anti fıtri ve kendi toplumunun genlerine muhalif olan kültüre duyulan aşk, bu senkronizeyi bozdu. Bu aşk nedeniyle izlenilen yol ve yaklaşım; yüzyıllarca birlikte ve barış içinde yaşamış ve bir toplum (İslam Milleti) olma gayretinde olan halkların düzenini alt-üst etti. Dengesini bulmaya çalışan bu halk(lar), güçleri oranınca tepkilerini dile getirmeye çalışmışlardır. Doğal olarak bu tepkiler beraberinde değişik sorunlar da getirmiştir. Oluşan her soruna karşın, sorunları çözecek düşünceler de ortaya atılmıştır.


Bir düşüncenin veya çözüm önerisinin başarıya ulaşabilmesi için de dört unsurun ahenk içinde oluşup olgunlaşması şarttır.

1- Doğru düşünce.

Öncelikle düşüncenin varmak istediği hedef veya düşünce sahibinin elde etmek istediği şeyin net ve somut olması gerekir. Başka bir ifade ile ne istediğini belirtmeli ve bu isteğin ütopik olmaması da gereklidir.

2- Doğru kişiler.

Bu düşünceyi gerçekleştirmek isteyenlerin (kişi, kurum ve kuruluşların), ilk önce kendileri bu düşünceleri ile uyum içinde olmalı. Bu düşünceyi, başarıya ulaştırabilecek kişilerin yeterli kapasite, yetenek, gayret ve dürüstlükte olmalarıyla birlikte doğru taraf ve kişiler de seçilmelidir. Şimdiye kadar pek çok kişi konuştu ve konuşturduklarınız neticeyi değiştirmedi. Peki, ya konuşmayanlar veya dinleyemediklerimiz! O meşhur olmayan dinleyemedikleriniz! Bu dinlenmeyen çoğunluğun ne düşündüğünü düşündünüz mü?

3- Doğru yöntem.

Bu düşüncenin gerçekleşmesi için gerekli olan yol ve yöntemlerin doğru olması gerekir. Bu yöntemlerin doğru tespit edilmesi ve kendi içinde uyumlu olması da ayrıca gereklidir. Kaybetmek istemediğiniz topraklara; merhamet duygularıyla gelmeyi düşünüyor musunuz? Bir de bunu deneseniz!

4- Doğru zaman.

Doğum olayı gibi; zamanı gelmeden yapılamayacak şeyler vardır. Doğru ve arzulanan bir neticeye varabilmek, ancak; doğru bir düşüncenin, doğru kişi ve yöntemlerle doğru zamanda bir araya gelmesi halinde mümkün olabilecektir. Aksi halde olumlu ve kalıcı bir neticeye varılmayabilir.

Bu bağlamda ilk önce çözümü değil, sorunu doğru tespit etmemiz gerekecektir. Kim neyi, nasıl istiyor? Net ve somut olarak belirtmeli. İstek (İstenilen şey), irade ve yöntem sorgulanmalıdır.

SORUN(lar):

Kürtler bugüne kadar millet olma haklarından doğan haklarını kullanma olanağını bulamamıştır. Bu yüzden Kürt coğrafyasını içinde barındıran ülkelerde sürekli toplumsal rahatsızlıklar gündemi işgal etmektedir. Bunun neticesinde yalnız Kürtler değil diğer halklar da sıkıntı ve acılar çekmektedir. Bu sorun devam ettiği sürece; orta doğuda sükûnetin hâkim olabilirliliği de bir muamma!

Kürt sorununun yegâne sebebi Kürt halkının ontolojik hakları sayılabilir. Bu bağlamda rencide etmeksizin bu hakların iadesi kuşkusuz çözümde aspire edici olacaktır. Bu noktada, sunan kişiye bakılmaksızın, sunulan her türlü çözüm biçimi meşru görülmelidir. Zira geçen her an; bize, canımızın yanmasından ve anaların gözyaşlarından başka hiç bir şey kazandırmıyor.

Bu ‘Bizim’ meselemizdir, çözecek olan da bizleriz. Biz çözmeliyiz. Türkler ve Kürtler özgür bir iradeye sahipler mi? Kendi düşüncelerini uygulamada bağımsızlar mı? Bu konudaki negatif zannın pratik alanda izale edilmesi gerekir. Nelerin tartışabileceği ve hangi çözümlerde var olunacağı, hangi şartlar öne sürüldüğünde ise sürecin tıkanacağı da net olarak belirtilmelidir.


“Bir insanı öldürmeyi tüm insanlığı öldürmek ile eş tutan” inancım paralelinde, Kürd sorunun demokratik yollarla çözülmesinden yanayım.

Bir ‘Şeyi’ korumada eşit ve ortak sorumluluk sahibi olanlar, o şeye sahip olmada da eşit ve ortak olmalı. Bu anlayış öncelikle kurumlarda yerleşmeli ve toplum bu doğrultuda eğitimle ikna edilmeli. Bu benzeri konularda rolü ve sorumluluğu büyük olan medyaya çok görev düşmektedir


Uzun zamandır gündemimizde olan Kürt sorununu bir cümle ile tanımlamak doğru mudur, denilebilir. İşte tam da bunu söylemeye çalışıyorum. Kürtler insan mı? Evet… O vakit dünyadaki sıradan bir insanın veya halkın hak ve hukuku ne ise, Kürdler de buna tabi tutulmalıdır… Bu, Kürdlerin en doğal hakkıdır. Uzun cümleler yıllardır bizi hedeften uzaklaştırdığı gibi insanımızın kaybından öte bize ne kazandırdı?