Dostluklar güzeldir. Dini, dili, ırkı, görüşü, düşünceleri ne olursa olsun bir noktada güzel,candan dostluklar kuruluyorsa bu erişilmez bir nimettir.

Benimde güzel dostlarımdan biri dalında gayet başarılı Nörolog Dr.Nuran Akdemir'dir.

O genç yaşında başını örtmüş, nur yüzlü, dürüst, sabırlı öncelikle insanlık adına hizmet etmeyi seven, paraya değer vermeyen istisna doktorlardan biridir.

Yaşam önceliğini özellikle insanlık adına hizmet etmek, hastalarına hem psikolojik ve nörolojik rahatsızlıklarında yardımcı olmaya çalışan, saatlerce hastalarına zaman ayıran sabırla dinleyen muayene eden ve teşhislerinde yanılmayan dalında iyi bir doktordur.

Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevi yaptığım devlet hastanesinde tanıştık.

Ben gayet görevimde başarılı halk deyimiyle modern giyimli ve kişiliğimin verdiği öz güvenle rahat, korkusuz ve nazik karakteristik yönümü sergilerken, Doktor Nuran da sabırlı, sakin,biraz çekingen ve çekimser başı örtülü nazik bir hanımefendi haliyle sakin bir tanışmamız oldu.

İyi ki böyle güzel ruhlu özel bir kişiyle tanıştım.

İlk tanıştığımızda belki ikimizde farklı dünyaların insanları olabiliriz diye düşünmüş olabiliriz.

Ama sonradan harika bir dostluk oldu.

Dile kolay benim onaltı yıllık özel can dostlarımdan biri oldu.

İyi ve kötü günlerimizi paylaştık .Sıkıntılı günlerimde her zaman destek oldu.

Her şey bir tarafa doktorların özel muayenehanesi olduğu zamanlarda o özel bir muayenehane açmadığı gibi kliniklerden gayet iyi paralar teklif edilmesine rağmen hiçbir zaman kabul etmedi.

Harika güzel insani düşüncesiyle,"Ben özel muayenehane açarsam veya kliniklerde çalışırsam devlet hastanesindeki hastalarıma iyi bakmamış gibi görür, vicdan azabı çekerim. Bu bana yakışmaz" diyerek örnek bir davranış sergilemiştir her zaman..

Onaltı yıllık dostluğumuz boyunca hiçbir zaman, sen neden namaz kılmıyorsun, neden makyaj yapıyorsun, neden böyle açık dekolte giyiyorsun, geziyorsun gibi bir söz duymadım.

Onun başının örtülü olması, çağdaş halk deyimiyle benim modern olmamın aramızdaki gerçek samimi dostluğu hiçbir zaman zedelenmesine müsaade vermedik.

Biz bu kardeşlik duygularıyla iki can dost olmuş, iki farklı kişiliğe örnek hareket eden dostlardık.

Mahalle baskısı dediğimiz kapalı kesimi eleştirdiğimiz ve kusur olarak gördüğümüz hareketleri maaalesef biz çağdaş kişiler de uyguluyoruz.

Neden mi? Şimdi açıklayacağım..

Ocak ayında İstanbul ziyaretimde hem rahatsızlıklarım için ve can dostum Dr.Nuran'ı özlediğim için görüşmek üzere randevulaştık.

Beni almak ve evinde ağırlamak için Kadıköy'de buluştuk.

Tatlı tatlı yağan karın güzelliğiyle can dostumla rıhtımda buluştuk. Uzun uzun sarılıp özlem giderdik.

Benim ısrarımla sevdiğim mekanlardan biri olan Moda'daki tiyatrocu Haluk Bilginer'in tiyatrosunda hizmet veren Antre Cafe'ye geldiğimizde sakindi.

Cafe üç yerden oluşan bölümde orta bölüme geçerek çaylarımızı sipariş verdik.

Çaylarımız geldi çok güzel bir sohbette başlamışken bir anda garsonun çirkin hareketleriyle karşılaştık.

İkinci çayımızı istediğimizde döver gibi masaya bırakması, sürekli gelip kaba hareketlerde bulunması hoş karşılanır gibi değildi.

Bir anda oturduğumuz bölümde kimsecikler yoktu. Dr.Nuran' a dönerek "Sen kalk buradan ben masa düzeltiyorum. Sana söylüyorum " sözüne şaşkınlıkla baka kaldık.

Özellikle Dr.Nuran' a böyle tepkili kaba hareketlerde bulunması beni fazlasıyla rahatsız etti. Kendimi zor tuttum.

Arkadaşıma durumu çaktırmadan hisettirmemeye çalışsamda hisetmemesi mümkün değildi.

Hemen garsona dönerek, başka düzeltecek masa mı sandalye mi yok? Bakın bizim masamız hariç bütün masalar boş, onları düzeltin diyerek konunun büyümemesi için hemen iki kahve rica ettim.

Kahvelerimiz geldi. Ama garson sanki nedenini anlayamadığım bir ateş püskürüyordu.

Biz o taraflı olmadan kahvelerimizi içtik.

Antre Cafede saçları bağlı, at kuyruklu, kulakları küpeli beyler veya daha farklı giyimli hanımlar, arkadaşım ve benim için gayet normaldi.

O garsonu birileri yönlendirmese haddini o kadar aşan hareketlerde bulunamazdı.

Hesabı ödeyerek dışarıya çıktık. Dışarıya çıktığımızda arkadaşım üzgün bir şekilde ,"Ben burayı sevmedim. Resmen bizi kovdular. Yapılan hareket ne kadar yanlış kazanmaları gerekirken bizleri kaybediyorlar. İnsanlık adına bu hareketler hiç hoş değil"diyerek sıkıntısını dile getirdi haklı olarak.

Çok üzüldüm. Bu çirkin davranışlarına..Entelektüel, kültürlü geçinen ama kaba hareketlerde bulunan bu kişiler beni bile çılgına çevirdiler bu çirkin hareketleriyle...

Bende bu davranışlardan utanarak fazlasıyla hak verdim.

Çünkü bir insan başörtülü olabilir.

Bulunduğu mekanda saygısızlık etmemiş propaganda yapmamış, sözle sataşması olmamış.

Peki kusuru nedir? Başındaki örtü mü?

Ben dış görünüşe değil, düşüncelere, karaktere kişiliğe değer veririm.

Çağdaşlık adı altında yapılan bu hareketi fazlasıyla kınadım.

Bu kişilerin yaptığı çirkinliğe karşı arkadaşıma karşı çok mahçup oldum.

Biraz dolaştık. Farklı konularda sohbet etmiş olmamıza rağmen moralimiz bozulmuştu bir kere...

Daha sonra Haluk Bilginer tiyatrosunun içindeki hizmet veren Antre Cafe'nin telefonunu buldum.

Yetkiliyle görüştüm. Beni hemen hatırladı. Konuyu çok kızgın bir şekilde anlattım.

"Kusura bakmayın" dedi.

"Ben kusura bakmam ama doktor arkadaşımın telefonu bu, lütfen arayıp özür dileyin. Burası bir işletme, dünyanın her yerinden gelen kapalı, açık,hippi ne giyinirse giyinsin böyle çirkin hoş olmayan hareketlerde mi bulunuyorsunuz. Sizin yaptığınız demokrasi, çağdaşlık değil" dedim.

Resmen kaba bir hareketle, kınadığım, yobaz diye adlandırdığımız mahalle baskısını bizim çağdaşlarımız yapıyordu.

O bir müşteri saygıda kusur ederse o zaman tepki vermekte haklıydınız. Ama gayet saygın bir şekilde gelip oturduk. Böyle bir davranış yakışıyor mu sizlere ve bu
mekana diyerek tepkimi gösterdim.

Hemen doktor hanımı arayacağım dedi ve aramadı.

Günlerce sinirlendim. Modern çağdaş geçinen bir kısım kesimle bir araya geldiğimde Moda'da,Fenerbahçe'de ve Kadıköy'de yani onların deyimiyle çağdaş, modern geçinen bu hanımlar ve beyler tepkilerini başörtülü hanımlar bu semtlere gelemezlermiş. Çağdaş olmalıymış.

Nasıl çağdaşlık bu anlayamadım.

Ben modern tam bir çağdaş Atatürk kızıymışım.

Ne komik bir cümle.

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım da başı örtülüydü.

Ama dünyaya harika bir önder, harika bir kişilik, bir dahi yetiştirdi.

Atatürk gibi harika, özel bir şahsiyet var mı?

Demokrasi nedir?

Bunun tanımını yaparlar mı acaba?

Atatürkçülük, çağdaşlık, modernlik, vatan, millet aşkı beş yıldızlı otellerde, lüks cafeteryalar, pahalı restaurantlarda yapılmaz.

Boş konuşmalarla hiç yapılmaz. İcraatlarla yapılır...

Atatürk buna en güzel örnek...

Yaptığı her iş, her hareket, her devrim, her savaş, her yenilik konuşarak değil, icraatla zekayla, çalışarak yapmıştır.

Türkiye mozaikler karışımı bir ülke...

İnsanlar ister ateist, ister yahudi, ister hristiyan, ister suryani, ister müslüman ne olursa olsun, kim olursa olsun kişilerin düşüncesine, kıyafetine saygı göstermek gerekir.

Benim için başı örtülü, mini etekli, modern olması, köylü, kentli olmasının bir önemi
yok.

Benim için örtülü veya modern giysili olması önemsenecek bir durum değil.

Yalnızca her iki kesimden biri birbirine çirkin farklı gözle bakıyorlarsa işte o zaman kızarım.

Başörtülü olmakla yobaz olunmaz, başı açık olmakla yanlış hanım imajı verilemez.

Benim her zaman şahsi fikrim kim nasıl giyinirse giyinsin, içimizdeki, ruhumuzdaki güzellikler önemli.

Kardeşlik, dostluk, arkadaşlık ilişkileri önemsenmeli.

Hepimiz bu ülkenin bireyleriyiz.

İnsanı insan olarak seveceksin.

Gönlünü, yüreğini, dostluğunun güzelliğiyle doğrusuyla yanlışıyla, ruhunun güzel tarafını alarak insanı seveceksin. Kucak açacaksın candan, içten...

Kişilerin ne olduğu değil bu dünyaya insanlık adına verdikleri hizmetler güzellikler önemli...

Sosyal demokratım diye geçinenleri işte bu yüzden eleştiriyorum.

Sizler, eleştirdiğiniz olaylara nasıl kızıyorsanız bende sizlere kızıyorum.

Eleştirildiğiniz yanlışları sizlerin yapmaması lazım. Demokrat geçiniyorsunuz, kişilerekıyafetleriyle tepki gösteriyorsunuz...

Düşüncelerine bakmadan konuşmadan hareket ediyorsunuz.

Sizlerin eleştirdiği o yobazlardan ne farkınız kalıyor o zaman?

Biz bu ülkenin insanlarıyız.

El birliğiyle omuz omuza güçlendirmemiz ve kardeşlik ilişkilerimizi sağlamlaştırmamız lazım.

Sözle değil icraatla çalışarak kişilerin haklarına düşüncelerine saygı duyarak demokrasi olur.

Mozaik karışımıyla dünyaya her zaman örnek olmuş ülkemle Türkiye ile gurur duyuyorum.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..