Şu hayatta, öylesine yaşarken ya da bir amaç uğruna çabalarken, şöyle bir anda durup bir düşünsek, acaba rutinleşen hayatımız içinde kendi yerini kaybetmeyen ve heyecanını her zaman aynı seviyede tutan kaç şey var? Ben böyle bir durumda kaldığım zaman aklıma ilk gelen cevap, berber ya da yeni tabiriyle kuaförler oluyor.

Eski bir kapıdan içeri girdğiniz zaman gözünüze takılan her şeyin sanki başka bir anlamı varmış gibi gelir. Koltuğunun havası, aynalarının fiyakası, traş makinesinin uğultusu, usturanın parlaklığı, havluların yumuşaklığı ya da sertliği, şampuanlarının ucuzluğu, pudra tozları ve sayılabilecek nicelerinin varlığıyla berberler hayatımızın içine sinsice sızmayı başarmış, etkisi halen devam eden mevcudiyetlerdendir. Bir çoğumuz küçük yaşlarda babamızın ya da, talihsiz olan erkek kardeşlerim için söylüyorum, annemizin elinden tutarak berberin yolunu tutmuştur. İçeri girdiğimiz anda o kadar insanı traş edip, harika şekillere sokmasına rağmen, terzi kendi söküğünü dikemez darbı meselinin düsturuyla, kendi traşına dikkat edemeyen bıyıklı bir amca karşılamıştır bizi. Öncelikle biraz sert durmuş sonra arkada, karanlık bir yerde duran koltuk tahtasını getirip koltuğa yerleştirip, bizi aldığında, hafif bir iki şaka yapıp gönlümüzü çelmeye çabalamıştır. Tabi bu durum, kurbanını kesmeden önce kasabın kurbanın başını okşamasına benzetilebilir, ya neyse... Şimdilik bu kısmı fazla abartmaya gerek görmüyorum.

O kolluklarının üstüne yerleştirilen tahtanın üstüne babanızın ellerinden çıkıp artık berber abinin eline teslim edilirsiniz. Bu arada şu kısmı da atlamak bence konunun tamamına ihanet etmek olacağı için hemen anlatıverelim. Bir çoğumuzun, özellikle erkek çocuklarının bir dönem saç traşlarının sadece bir şekli vardı; o da sıfır numara. Diğer ve kaba bir tabirle “kabak kafa” dediğimiz şekildi. Babalarımız, daha çok dedelerimiz ki sanki dedelerimiz bu işi daha fazla severdi, o zamanların elle kullanılan traş makinesi ile bizleri traş ederlerdi. O zaman o traş makineleri şimdiki gibi elektrikli, otomatik değildi; elle, makas kullanılır gibi kullanılan türden makinelerdi. Ve biz o makineler tarafından vahşice kırpılırdık. Evet adeta bir koyunu kırpar gibi ki, bazı yörelerde makine bulamayan ebeveynlerin çocuklarının saçlarını bu hayvanların yününü kırpmak için kullandıkları makineyle yaptıkları rivayet olunur, saçlarımızdan olurduk. Her saç kesiminden önce saçlarımızı son kez tarar, aynanın karşısına geçip son kez şöyle bir karizma karizma bakardık ki ben profil fotoğrafı duruşu diye tabir edilen duruşun ilk temellerinin o dönem atıldığı kanısındayım. Bir dönem bu zoraki saç traşından dolayı, okula gidemeyen ya da gitse de utana sıkıla sınıfa giren kardeşlerimiz vardır. Zira bu yazının muharriri bu mağdurların başında gelmektedir.

İşte burada babalarımızın elinden çıkıp o traş koltuğuna teslim ediliş anımız aslında erkekliğe, büyük adamlığa atılan ilk adımlarımızdan biridir. Halk arasında erkekliğe geçiş hep “sünnet” olarak addedilir ama bu sadece bu adımlardan biridir, belki de en önemlisidir ama tek şart değildir. Ah o berber koltukları; büyük, geniş, rahat, deri kaplamalı ve havalı berber koltukları. Geriye, ileriye alınabilir oluşu, uzatılıp, kısaltılabilir ayarlarıyla harika bir düzenek gibi görünür bize. Sonra üstümüze kılı tutmayan bir bez serilir, boynumuza da o kağıttan yapılmış olan korucu yerleştirildimi, artık traşa başlama vakti gelmiştir. Tabi, son bahsettiğim iki şey; yani kılı tutmayan örtü ve kağıt koruyucu önceleri kullanılan bir şey değildi, berber abiler onun yerine daha çok havlu kullanırlardı.

Çocuksan ve berbere gidip o koltuğa oturmuşsan muhakkak içinden bir şeyler kıpırdamıştır. Çünkü ilk kez sıfır numaradan başka bir şekilde traş olacaksındır, ilk kez şöyle saçlarını tarayarak ve hava atarak okuldan içeri gireceksindir. Lakin, bazı babaların aşırı koruyucu tavrı nedeniyle yeni saç şeklinizin öyle pek de hayal ettiğiniz gibi olmayacağını anlarsınız. Çünkü; berber efendi “nasıl olsun” diye sorduğunda cevap veren siz değil maalesef babanız olacaktır. Ve muhtemelen “şöyle iyice bir kısaltalım” diye bir cevap gelecektir babanızdan. İyice kısalt, sen o kadar hayal kur; dalgalanan saçlar, ıslak ve parlak bir kafa ve fiyakası cafcaflı olan bir biz, babamızın söylediği iyice kısaltalım lafından sonra depreme uğrasın ve kabak kafadan, şeftali başa dönsün. Güler misin, ağlar mısın? Eğer hakikaten yaşadınsa bu durumu sonuç bellidir, salya, sümük, gözyaşı...

Gelelim traş faslına... Çalışır makine, önce yanlardan girilir saça. Sonra ıslak saçlara makasla dalınır. Arada berber abinin nefes alışlarını duyarsınız. Hatta uzun süren traş fasıllarında uykunuz bile gelebilir. Ben şahsen berberlerde çalan müziklere ayrı bir dikkat kesilirim. Çünkü berberler de yaşayan ayrı bir kültür havası halen devam etmektedir. Traş olduktan sonra her ne kadar istediğiniz olmasa bile öncekine bakarak, hele bir de berber abi hafifinden şöyle bir tarakla şekil verdiyse saçınıza yüzünüz güler. Çünkü ilk kez traş olmuşsunuzdur, ilk kez şöyle yeni traş olmanın havasıyla dolşacaksınızdır sokakta.

Ne diyelim, bizim dönemizin çocuk traşlarıyla şimdiki dönem çocuk traşları birbirinden çok farklı. Bazen uzun, bazen jöleyle saçlarını dikleştirmiş, bazen Amerikan traşı diye tabir edilen şekilde çocuklar görmek mümkün. Şöyle bir bakınca özenmiyor değilim. Bu yaşa geldik bizde olmayan hava çocuklarda var gibi geliyor bana. Buradan ebeveylere sesleniyorum, tamam bazı saç şekillerini bende tasvip etmiyorum ama bu devirde hala kabak kafa olmasın, lütfen olmasın. Zira öyle çocukları ne zaman görsem aklıma çok tanıdık biri geliyor ve üzülüyorum.