Son zamanlarda yazılı ve görsel medyada sıkça yer alan kredi reklamlarını farketmişsinizdir. Bayram kredisi, tatil kredisi, düğün kredisi derken artık kredi ihtiyacının özel ve lüks tüketim için de geçerli bir hale geldiği açıkça ifade ediliyor. Bunda, beş yıldızlı bir tatil köyünün havuzunda serinlemeyi istemek de etkili olabiliyor, yeni çıkan bir bilgisayar modeli de ...

Her gün izlediğimiz haber bültenleri, diziler, yarışma programları arasında yada bir otobüsün arka camında aniden karşımıza çıkıveren bu çekici reklamlarla, esprili mesajlarla ve eğlenceli melodilerle muhteşem bir havuzun dolması sağlanıyor. Nasıl mı? Almış olduğunuz bin TL değerinde bir kredi için ne kadar ödediğinizi biliyor musunuz?

Bankaların, müşterileri kendi adreslerine çekebilmek için yaptıkları kampanyalar dahilinde bile neredeyse, aldığımız tutarın iki katını geri ödüyoruz. Üstelik, dosya masrafı adı altında alınan hayali bir ücretten de nasibimizi almış oluyoruz. Ki bu bedeli nesnel olarak açıklayabilen bir banka bugüne kadar hiç olmadı. Kimi banka analiz ücreti adı altında kesinti yaparken, kimi de bu masrafı kredi işlemleri başlatma bedeli olarak açıklıyor

Bankadan alınan tutarın geri ödenmesinde, belirlenen faiz tutarları, aldığınız paranın geri ödeme bedelini katlayarak hesaplanmasında kullanılıyor.

Alınan kredi arttıkça, bankaya ödenen faiz bedeli de aynı oranda artış gösteriyor. Bu da demek oluyor ki; aldığınız ana paraya baktığınızda, birkaç ay yada birkaç yıl sonra bankanın kasasına giren toplam tutar arasında dağlar kadar fark oluşuyor. Üstelik; hiçbir bankanın, zamanında ödeme yapan müşterisine sıcak bakmadığı, aksine uzayan taksitlerle, günü geçmiş borçlanmalarla, temettü faiziyle bayrağını daha da yukarıya taşıdığı bilinen bir gerçek... 

Özellikle bayram öncesi, televizyon reklamlarında kulağımıza aşina hale gelen reklam cingıllarıyla bilinç altımıza işlenen bir gerçek var!

Yazın gezip eğlenebilmek, tatile çıkabilmek, estetik ameliyatı yaptırabilmek artık ihtiyaç kredisi başlığı altında kamuya empoze edilmeye çalışılıyor. Lüks tüketim için harcadığı bedeli aylarca, yıllarca ve kendini katlayan bedellerle bankaya geri ödemek günümüz insanını ağustos böceği haline getiriyor.  Yıllarını karınca misali çalışıp biriktirmeye, varlık zamanını yokluk zamanına katıştırarak yaşamaya alışan Türk halkı da artık bu imajını değiştirmeye başladı.

Açıklanan resmi verilere göre 2011 yılında yaklaşık 14 milyon kişi kredi kullandı. Kullanılan kredi tutarı ise 154,5 milyar lira!

Toplam rakamlara baktığımızda, bu kredi oranlarının yalnızca üçte biri konut ve taşıt sahibi olmak amacıyla kullanılmış.

Geri kalan üçte ikilik kısmı ise,bireysel ihtiyaç ve diğer krediler...

Yaklaşık 100 milyar lira değerindeki bu kredi tutarı, halkımızın yaşam koşullarını iyileştirerek refah seviyesinin daha fazla yükselmesini mi sağladı, yoksa ağustos böceği misali karıncalaşmış hayata savaş açmasını mı sebep oldu, orası muğlak?

Her çeyrekte artan banka borçlanması, milletimizin darboğaza doğru adım adım yaklaşmasını hızlandırdı mı? Bunu da zaman gösterecek...