Fazla değil, 4-5 yıl öncesine kadar RTE’nin her fırsatta gündemde tuttuğu bu mağdur ablalarımız ve kızlarımız nereye kayboldular?

Her Cuma günü, üniversite kapısı önlerinde cıyak cıyak bağıran bu “garip -guraba ve fakir - fukara” sıkma kafalılar nerde?

Neden böyle agresif bir giriş yaptım, biliyor musunuz?

Çok kötü kandırıldığım için…

O yıllarda, bu insanların eylemlerini hak ve özgürlük arayışı olarak değerlendiriyor ve türbanı bir an önce çözüme ulaştırılması gereken bir mesele olarak görüyordum. Keza bu mesele, AKP’nin oy toplamak için istismar ettiği en iyi seçim malzemesi haline gelmişti.

Günümüzde türban meselesi siyaset arenasından kaybolmuş gibi. Türbanlılar da keza öyle…

Sahi, nerde bu türbanlılar?

Sokaklarda türbanlı sayısı artacağına, her geçen gün daha da azalıyor. Bu durumu başlarda “yasak elma” psikolojisiyle mantığa bürümeye çalışmıştım. Yani eskiden yasak vardı. Bu yüzden, insanlar inadına türbanlarıyla sokağa çıkıp dolaşıyorlardı ve şimdi buna gerek duymuyorlar diye, düşünmüştüm.

İşin aslı hiç de öyle değil sevgili okurlar…

Yarın sokağa çıktığınızda trafikteki arabalara ve sürücülerine biraz daha dikkatli bakın, gerçeği göreceksiniz. Hem türbanlıların hem de türbanın çağ atladığını ve olayın sosyolojik değil ama ekonomik olduğunu anlayacaksınız.

Caddelerde lüks ve pahalı arabalar ve direksiyon başında bol makyajlı, türbanlı ablalar….

Meğer tüm kavga ve gürültü ekonominin el değiştirmesi içinmiş.

Son on yıldır yandaş olan her şey kazandı ve palazlandı. Önce ekonomi dönüştürüldü, sonra da halk.

Bunu gözümüzün içine baka baka yaptılar. Kanunları ve yönetmelikleri değiştirerek yaptılar. Meydanlarda bağıra bağıra yaptılar. Ne diyordu bay RTE “Bizim iktidarımızda devletin borcunun 500 milyar dolara yükseldiği söyleniyor. Bu borcun 380 milyar doları iç borç. Yani biz kendi vatandaşımıza borçlandık.”

İç borç deyince sade vatandaşın aklına şu geliyor. Devlet çiftçinin ürününü almış ama parasını henüz vermemiş ya da devlet zengin vatandaşlardan borç para almış vs. Bunların hiçbiri değil…
Bunlar her işte olduğu gibi ekonomiye de takiyeyi soktular. 2005-2006 yıllarını hatırlayın. Enflasyon düşmüş tek haneli rakamlara (%9 civarı) ama faiz oranları kasıtlı olarak %18-20’ lerde tutuluyordu.
Hükümet, kendi yandaş vatandaşları için devletin bankalarını (Halk Bankası) aracı kılarak dünya bankalarından %4.6 civarında düşük faizli kredi almalarını sağlıyordu. Sözüm ona yandaş vatandaşın bir projesi var ve devlet onun kredi almasına bir nebze kefil oluyordu. Kağıt üzerinde binlerce proje mevcuttu. Karşılığında da yüz milyarlarca dolar ülkemize giriş yaptı.
Tek bir yatırım yapılmadı ve istihdam yaratılmadı. Devlet bu paraları yandaş vatandaşından %20’ye varan faiz oranlarıyla aldı ve vatandaşına borçlanmış oldu. Gerçekte dışarı olan bu borç, kamuoyuna iç borç diye kakalandı. Kazanan kim mi oldu? Dindar ve kindar tayfa, tabi ki…

Hesap ortada. Yatırım amaçlı alınan dolarlar devlete satıldı ve aradaki %15’lik fark da cebellezi yapıldı. Yeni bir rantiye sınıfı ortaya çıktı. Kuruş yatırım yapmadan zengin İslami sınıf yaratıldı. Sonuç olarak türbanlılar artık dolmuşa-otobüse binmiyor. Mustinin şarkısı aklıma geldi nedense; “Onun arabası var….”. Kimisinin de 4x4’leri…
Bunu kimden mi öğrendiler? Üstatları merhum Özal’dan…

Merhum da her köşe başında bir rantiyeci (ANAP’lı) yaratırken yine yüksek faiz ve devlete geri ödemelerde düşük faiz oranını kullanmıştı. O soygunun da ülkemize maliyeti 70-80 milyar doları bulmuştu…
Başka ülkelerde, hükümet eliyle yapılan bu soygunları yapanları vatan hainliği ile kodese tıkarlar ya da asarlar. Bizde de asılmıştı bir tanesi altmışlı yıllarda. Bugün ise onu kahraman yaptılar demokrasi adına. Mitinglerde üçünün de resmi yan yana koyuluyor nedense…

Bu millet gerçeğin ne zaman farkına varacak? Ne zaman aptal olduğunu anlayacak? Teşhis, tedavinin yarısından fazla eder. Ben dahil, hepimiz aptal olduğumuzun farkına varırsak, belki gelecek nesli daha bilinçli yetiştirebiliriz.

Bugünlerde ise ülkeyi BOP projesi çerçevesinde bölüp parçalamak için ADA-PENSİLVANYA-RTE şer üçgeni son hamlelerini yapmakta ve benim aptal halkım da cambaza bakmakta…
Bir tarafta, Türk’üm diyemeyen bir Başbakan,

Bir tarafta, Kürtçe konuşamayan bir Kürt terörist başı,

Bir tarafta, Kuran-ı Kerim’i ağzına almayan cemaat lideri,

Bir tarafta ise, şahsi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen bir halk…

Ya, biz geri kalanlar…ne bekliyoruz? O’nun tekrar Samsun’dan gelmesini mi?