Oğlumun askerliği nedeniyle hafta sonları Edirne Uzunköprü'ye gidiyorum.

Askerlik her gencin yasalar çerçevesinde yapması gereken bir görev.

Bu konuda söylenecek fazla bir söz olduğunu sanmıyorum.

Esas konu ise Uzunköprü.

Tarihi köprüyü korumak amacıyla 23 açıklıktan oluşan yeni bir köprü yapılmış, açılışı için Havsa-Uzunköprü arasında ki duble yolun bitmesi bekleniyor.

Yılların E5 kara yolu iki şeritten dört şeride çıkartılıyor ve çalışmalar devam ediyor.

Beş yüz yıllık Uzunköprü nihayet koruma altına alınıyor ve kamyonların ve motorlu araçların geçişine kapatılıyor.

Devlet iradesiyle Uzunköprü ve civarında bir takım yatırımlar yapılırken,devlet desteği olmayan muhalif Uzunköprü belediyesi ise eli kolu bağlı bir vaziyette bekliyor.

Bundan dolayı Uzunköprü 1940 lı yılların görüntüsü içinde yaşayan bir ilçe görünümünde,kirli ve karanlık iken,ilçe insanının beyni ise aydınlık çağdaş değerleri savunmaya devam ediyor.

İlçenin bu durumuna ise ''Belediye yapmak ister ama Hükümet yardım yapmıyır be ya''diyerek açıklıyorlar.

İlçenin içinde hemen hemen her sokakta içki içilen bir mekan bulabiliyor olmakta şaşırtıcı.

Bakkalda bile alkollü içki bulmak mümkün.

Benim ölçülerime göre, her yerde içki satılması da bana doğru gelmedi.

Bir ilçede her sokakta içki içilebiliyorsa, bu ilçede bir sorun var demektir.

İlçede fakirliğin en can alıcı yüzü ise Çingeneler.

At arabaları hala şehrin içinde ve genellikle Çingeneler kullanıyor.

Yanlarına yaklaşınca ürkek korkak ve çekingen davranıyorlar.

Güneydoğuda faaliyet gösteren ayrılıkçı hareketin sebebini fakirliğe  ve yoksulluğa bağlayanların,Uzunköprü deki fakir Çingeneleri görmeleri gerek.

Görseler herhalde''Yakında Trakya ovalarında bağımsız özerk Çingenistan talebi olacaktır''manasında fikirlerin yaratıcısı olacaklarından eminim.

Eğer ayrılıkçılık fakirlikle ilişkiliyse en büyük fakirlik Trakya'da.

Bu güzel insanların derileri sırtlarına yapışmış halde,bütün acılarını yüreklerine gömmüş yüzlerinde gülücüklerle yaşamaya devam ediyorlar.

İlçenin çok büyük çevre sorunları var.

Bu sorunların devlet desteği olmadan çözülemeyeceğine inanan insanlarla sohbet etme olanağı buldum.

Oysa devleti beklemeden yapılabilecek işler de olduğunu ben görüyorum.

Parkta oturduğum ve sohbet ettiğim vatandaşlardan bir tanesi''Bir daha ki seçimde AKP burayı da alır''dedi ve yandan hemen cevap yetişti.

''Arkadaş hayal kuruyor be ya,sen ona aldırma''deyiverdi.

Trakya insanı barış dolu ve hoşgörülü olduğu için bu tartışma gayet yumuşak ve tatlı hicivlerle devam etti.

Yabani ilkel ve saldırgan dürtülerden beslenen kültür anlayışının insan özelliklerini bu coğrafyada görmek mümkün görünmüyor.

İlçe içinde konaklanabilecek temiz ve düzgün bir tane otel bulmak mümkün değil.

Bulunan oteller ise hala eski kafayla işletilen oteller.

Kaldığımız otelde açık büfe kahvaltı var dediler.

Açık büfede ise kara zeytin,karpuz,domates,birde reçel tereyağı vardı.

Açık büfe kahvaltıda peynir bile yoktu.Dedim ya 1940'lı yılların işletme anlayışı aynen otelde de geçerli.

Meriç yolu üzerinde bulunan Karayayla köyüne gittim.

Köyün girişinde ki yol, iki tarafı sapsarı ay çiçek tarlalarıyla kaplıydı.

Yaklaşık bir kilometre gittikten sonra köye varılıyor.

Köyde her evin kapısında hem traktör,hem de özel otomobillerin olması dikkatimi çekti.

Köyün içindeki yollar ise hala topraktı.

Evler tek katlı ve dışları boyasız ve bakımsızdı.

Her kapıda traktör ve otomobil olmasıyla çelişki içinde bir yapılaşmayı da gözlemlemek ve iyi mekanlar yaratmanın bir şehir kültürü olduğunu hatırlamama neden oldu.

Yani, ekonomik durumunuz ne kadar iyi olursa olsun, yaşadığınız mekanların çağdaş ve modern olması kültüre ve eğitime bağlı olduğu fikrini doğrulayan canlı bir ortamla karşılaşmış oldum.

Ayrıca zengin ve fakir olmanın sağa ve sola oy vermeyle ilişkili olmadığının en güzel örneklerini Trakya ve köylerinde görmek mümkün.

Buralarda sosyolojik açıklamaların bir karşılığı olmadığının en güzel örneği şu slogan olsa gerek.

''Ne olursa olsun,inadına sol inadına CHP''diyerek fakirinde,zengininde bulunduğu konumun sosyal şartlarına bakmadan bu şekilde oy kullandığına şahit oluyoruz.

 Uzunköprü'de yemek ve kahvaltı için modern ve temiz bir yer arıyorsanız bunun tek adresi ''Cazgır''diyebiliriz.

Menü'de dedesinin hayatını ve ''Dondurmacı'' soyadının nereden geldiğini anlatmış olması da çok şık ve güzel duruyor.

Uzunköprü Mimar Sinan'dan bu yana, yani beş yüz yıl sonra yeni bir Uzunköprü kazanmış olması da ülke ve ilçe için güzel bir sonuç olsa gerek.
Saygılarımla, 
[email protected]