Bu satırları evimden yazıyorum. Artık tatil bitti. Dört günü kendime zaman ayırmam için benden çok heveslenen eşim ve her telefon konuşmasında bana “ne zaman geliyorsun baba?” diye soran kızımın hasret artık sona erdi. Dün on saat süren bir yolculuğun sonunda eve ulaşabildim.

Üç gündür yaptığımız gibi sabah ortalık tenhayken denize girdik. Kısa bir yüzmeden sonra yola çıktık. Bu sefer rotamız belliydi. Ayvalık, Edremit, Ezine üzerinden Çanakkale’ye geçecek, Çanakkale Boğazı’nı arabalı feribot ile geçecek, Tekirdağ üzerinden İstanbul’a dönecektik. Ezine’ye kadar molasız geldik. Yol boyu kahvehanelerinin birine uğrayıp birer bardak çayla demlendikten sonra yola devam ettik. Çanakkale’de hemen feribota geçtik. Çanakkale’ye gitmişken neden abideyi neden gezmediniz diye bir soru aklınıza takılmadınız. Elbette Çanakkale’ye gitmişken şehitlerimizi ziyaret etmeden geri dönülemezdi ama biz daha önce hususi bir Çanakkale Şehitleri ziyareti yaptığımız için şimdilik sadece feribottan birer fatiha, üçer ihlâs-ı şerif ile iktifa ettik.

Bu minicik tatilden bizlere kalan miras tahminimden fazla oldu. Öncelikle deniz memleketlerinde tatil yapmanın dinlenmekten çok yorgunluk oluşturduğunu düşünüyordum. Şimdi ise denizin ve güneşin dilinden anlıyorsanız dinlendirici olabiliyormuş. Ayrıca tatili kelime manasında olduğu gibi atalet, boşluk yahut her işten ve her düşünceden uzak kendini soyutlama zamanı olarak görmemek lazım kanımca. Zira her yolculuğu birer mektep olarak görürsek daha önce geçmediğim bir yol, bilmediğim bir şehir, uğramadığım kahvehaneler beni heyecanlandıran okul malzemeleri gibidir.

Tatilin insanları önceden tereddüde sevk eden bir tarafı da masrafıdır. Tatil araştırmasına başladığınızda gözünüz evvela fiyatına gider. Para konusu yüzünden yıllardır ertelenen tatiller herkesin malumudur. Bildiğiniz gibi bizim sloganımız “asgari masraf, azami eğlence” idi. Şimdi sizlerle tatilimizin ekonomi boyutunu paylaşacağım. Dört günlük tatilin yeme, içme, konaklama ve eğlence her şey dâhil kişi başına düşen miktarı sadece iki yüz elli liradır. Günlüğü seksen liraya geliyor. Bu veri önümüzdeki senelerde gideceğimiz tatiller için olumlu referans olacak.

İstanbul sınırlarına girdiğimizde hepimizin içini biraz endişe biraz da hüzün kaplamıştı. Ben trafiğe takılmış şoförü oynuyor, aynaları kontrol ediyor gibi yapıyordum. Bayezid diğer araçları seyreden dalgın gibiydi. Harun Abi ise arka koltukta kitabına dalmış, okuma yapıyordu. Birbirimizle değil konuşmak göz göze dahi gelmiyorduk. Sanırım ahrılık vakti gelmişti. Önce Harun Abi’yi evine, sonra Bayezid’i Eskişehir’e dönmek üzere Alibeyköy’e bıraktım. Hasdal’ı geçip Göktürk yoluna girdiğimde ise zihnimde dolaşan tek fikir vardı: “Seneye bu tatile kaldığı yerden devam etmek.”