Hani derler ya "pazara kadar değil mezara kadar"

Bunun şaşırtıcı ve bir o kadar da acı örneğine geçtiğimiz günlerde bizzat tanık oldum.

Çok sevdiğim bir arkadaşımın babası, geçtiğimiz ay bel ağrısı şikayetiyle hastaneye yatırılmıştı. Sonrasında giderken artan ağrılar ve kurtarılamayan bir yaşam. Hepimizi gözyaşlarına boğdu Dinçer abi bu ani gidişiyle. Ama öyle biri vardı ki onun cenazesinde onun hali herkesten haraptı. Dinçer Amcanın çocukluk arkadaşı Sami Amcanın perişanlığı tarif edilemeyecek kadar büyüktü. 

Yıllar önce Fatih'in Balat semtinde başlamıştı dostlukları.  Araya gurbeti sokan ayrılıklar olsa da bu ayrılıklar iki arkadaşın gönüllerini ayıramamıştı. Daima birarada olan bu iki arkadaş, küsseler bile sırtsırta otururdu. Herkesin gıpta ettiği arkadaşlıklarına hiç kimsenin nifak tohumlarını ekmesine fırsat vermemiş, arkadaşlıktan öte kardeş gibi olmuşlardı. Öyle ki çocukları bile çoğu zaman onların kardeş olduklarını düşünmüşlerdi.

Dinçer Amca'nın hastalığında, her gün hastanede bekledi Sami Amca.

Yoğun bakımda olduğu için günde sadece bir kişinin görebildiği arkadaşını, her ne kadar göremese de arkadaşım İnci'den durumu hakkında bilgi edinip avunuyordu. İnci ona, her seferinde orada yorulmaması gerektiğini söylediğinde ise Sami Amca hep aynı cevabı veriyordu: 'o benim can dostum, ben onu yalnız bırakam ki'

Dinçer Amca amansız bir hastalıkla boğuşurken dışarıdan ona destek oluyordu kendince. 'Dayanmalısın Dinçer, biz nelere dayanmadık be arkadaşım' diyerek hastanede bulunan herkesi duygulandırıyordu bu sözleriyle.

Ve Dinçer Amca bu amansız hastalığa daha fazla dayanamadı. O babacan adamı, Dinçer amcamızı kaybetmiştik. Ölüm haberi elbette tüm sevenlerini üzdü ama hiç kimse onun kadar yıkılmadı. Sami amca bitmişti adeta...

Sami amcanın dilinde sadece bu sözcükler vardı artık: 'Ben Fatih'te daha fazla duramam, gideceğim buralardan'

Dinçer amcanın ailesi her ne kadar teselli etmeye çalışsa da Sami Amca arkadaşını bu mahallede kaldığı sürece her gün arayacaktı.

Arkadaşını göremediği her gün  onu daha bir yıkacak, bir türlü toparlanamayacaktı.

Cenazenin ertesi günü, 'gidiyorum' dedi arakadaşım İnci'yi arayarak ve 'kızım seni son bir defa görmek için evdeysen sana geleceğim' diyerek, telefonu kapadı.

İnci, her ne kadar Sami amcasının gidişine üzülse de kendisi de bunun Sami Amca için en iyi yol olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Ne yazık ki Sami Amca o gün İnci'yle vedalaşmaya gelemedi. Arkadaştan öteyiz biz dediği arkadaşını kaybetmiş olmanın acısına, yorgun kalbi daha fazla dayanamamıştı. Otobüs durağında birden yere yığıldı, Sami Amca. Ve can dostunun hemen arkasından ölüme koştu...

İki aile de şaşkındı. Birinin acısı dinmeden, diğerinin acısı gelmişti. İki arkadaş çevresindekilere gururla arkadaşlıklarını anlatırken hep şöyle derlerdi: 'Bizim dostluğumuz pazara kadar değil, mezara kadar.' Nitekim öyle oldu, elleriyle yıkadığı, elleriyle gömdüğü arkadaşının yanına, usulca gidiverdi Sami Amca.

Arkadaşım derken nelerden vazgeçebileceğinizi tekrar bir düşünün, canınız kadar sevdiğiniz bir arkadaşınız var mı?