Turgut Özal, ülkemizde bir dönem Parti Genel Başkanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış, bundan 20 yıl önce de vefat etmiş bir siyasi kişiliktir. Yaşadığı dönemde yaptıkları ve yapmadıklarıyla tartışma konusu olmuştur. Ancak konumuz bu değildir. Dinimizde ölünün arkasından konuşmak doğru bulunmaz; ama bunu siyasi malzeme yapanlara bir yanıt gerekiyor.

Çoluk-çocuk, karısı ve akrabalarının yıllardan beri hiç sesleri çıkmıyordu. Sonuçta ölüm engellenemez bir gerçekti. 18-19 yıl gıkı çıkmayanların birden bire bir düğmeye basılmış gibi hiç ilgisi olmayan bir zamanda hep birden konuşmaya, feryat etmeye başlamaları doğrusu epeyce düşündürücüdür.

“Bizim babamız öyle kolayına ölüverecek biri değildi, O’nu mutlaka birileri öldürdü, zehirledi, mezarı açılsın, incelensin” türünden feryatlar ve resmi başvurular başladı. Sonuçta mezar açılıp Adli Tıp Kurumu tarafından incelemeler ve adli kovuşturma başlatıldı.

İşte ilginçlikler de bundan sonra ortaya çıkmaya başladı...

-Önce yıllardır susanların bir yerlerden düğmeye basılması gibi peş peşe konuşmaya başlamaları zaten ilginçti.
-Adli Tıp Kurumu’nun inceleme raporu ise evlere şenlikti! Bir sayfasında “zehir kalıntısı yoktur” derken öteki sayfasında “olabilir” diyen, ne tarafa çeksen gidecek bir rapor! Bu tür “Bilirkişi” kurumlarının amacı kişilerin kafasındaki soru işaretlerini çözmek mi, çoğaltmak mı ben anlayamadım! Daha önce Silivri mahkemelerinde aynı kurumun verdiği tartışmalı raporlar akla gelince yansız bir kurum demek zaten çok zordu!

-Tek güvenilecek dayanak bu rapordu. Sonunda “zehirlenme olduğu kesindir” diyemediler; yani zehirleme eylemi kanıtlanamadı! Şüphe bile olsa sanık lehine olacağı hukuki gerçeği nedeniyle bu olayın bitmiş olması gerekirdi!

-Ama hükümetimiz olayın peşini bırakmayacaktı. Özal’ı mutlaka “malum terör çetesi” zehirlemişti. Aylarca basında bu haberi doğru gibi bombardıman yaptılar. İsteyen o günkü yandaş basını internetten tekrar okuyabilir!

-Yetmedi; bunun mutlaka malum örgütle bağının kurulması gerekiyordu, işin o ayağı tamamlanmalıydı. Hemen çözüm bulundu! Biri “Gizli Tanık Selçuk” namlı 2 “gizli mi gizli(!)” tanık mahkemede ifade vererek bu işin çözümünde yardımcı oldular! Bu Gizli Tanık Selçuk, 18 Ekim 2012’de mahkemede verdiği ifadesinde “Levent Ersöz 6-7 kişinin bulunduğu bir ortamda biz çok güçlüyüz, gerektiğinde bir cumhurbaşkanını bile karısına zehirletebiliriz” dedi demiş!...

-Bir diğer gizli tanık ise zamanında ordudan atılan, birkaç kez din değiştirmiş, aynı ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) davasının temel direği Haham Tuncay Günay gibi biri; yani çok ama çooooooooooook muteber bir tanık! Onun dediklerini yazmaya da gerek yok!

-Bir Allah’ın kulu da; “bu gizli tanık doğru söylüyorsa, Ersöz’le o ortamda bulunduğu iddia edilen 5-6 kişiyi bulup ifadesini doğrulatmayı düşünmediği gibi, velev ki ifade doğruysa Özal’ı karısı zehirlemiş olmuyor mu?” diyerek Semra Özal’ı soruşturmayı, hatta tutuklamayı düşünememiş demek ki!

-Gizli Tanıkların ne kadar muteber adam oldukları belli! Allah onları hükümetimizin yanından eksik etmesin! ETÖ’nün baş mimarı Haham Tuncay Günay şimdilerde TV’lerde ETÖ için “o bir proje idi, bitti” diyor. Ama ne o gün, ne de bu gün ifadesi bile alınmıyor! Diğer gizli tanık da ne kadar buna benziyor, yolları ne kadar kesişiyor; tabi tamamen rastlantıdır!

-Devletin tüm resmi kurumlarında “böyle bir örgüt yoktur” denildiği, bu mahkeme dosyalarına girdiği halde, ısrarla böyle bir örgüt olduğu Savcı tarafından kabul ediliyor ve adı konuyor; Ergenekon Terör Örgütü=ETÖ!

-İşte bu örgüt, yolda yürürken “ayağımıza takılan taşın sorumlusu” olduğundan Özal’ın zehirlenmesi davasının da buna bağlanması gerekiyordu. Beklenen oldu. Hem de zaman aşımına tam bir gün kala dava açılarak resmen bu olay da Silivri kuyusundaki ETÖ torbasına atıldı! Artık gerisi nasıl olsa gelir.

Ve “güler misin, ağlar mısın?” türünden bir ayrıntı ile yazımızı noktalayalım. Semra Özal kocasının kabri başında basına demeç veriyor: “Kocam şehit ilan edilmeli, tüm hakları verilmeli”

Doğrudur; Başbakan kimlerin şehit sayılacağını kararnameye bağlamıştı. Bu açık bir başvuru olduğundan hemen komisyon toplanıp Özal’ın bu kararname kıstaslarına girip girmediği Sayın Başbakan tarafından değerlendirilir, altına bastı mı imzayı al sana “Şehit Özal”; doğru cennete!

Allah akıl fikir versin mi demeli; bilemiyorum.

Ölüleri bile mezarında rahat bırakmayanların gerçek niyetleri sırıtıyor ya; anlayana! Açtırdıkları davalar inanırlığını yitirdikçe ha bire ateşin altına yeni odunlar atmaya devam! Bakalım, nereye kadar?