İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin hak ve hürriyet ihlali olduğu yönündeki kararına uydu ve eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tahliyesine karar verdi.
İlker Başbuğ'un önümüzdeki saatlerde Silivri Cezaevi'nden çıkması bekleniyor.
Başbuğ, 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklanarak cezaevine gönderilmişti, yaklaşık 23 aydır cezaevindeydi.
İLKER BAŞBUĞ'UN HAYAT HİKAYESİ
İlker Başbuğ, 6 Ocak 2011'de İnternet Andıcı davası kapsamında tutuklandığında cezaevine giderken gazetecilere, “Türkiye Cumhuriyeti'nin 26'ncı Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk Milletinindir” diye seslendi.
İlker Başbuğ, Türkiye Cumhuriyeti'nin 26. Genelkurmay Başkanı olarak 30 Ağustos 2008'de göreve başladı. 30 Ağustos 2010'da görev süresinin bitimine kadar geçen 2 yıl belki de TSK'nın bugüne kadar yaşadığı en sancılı süreci geçirdi. Genelkurmay Başkanlığı döneminden önce başlayan Ergenekon soruşturmaları ivme kazandı, üstüne Balyoz, Poyrazköy, Amirallere Suikast gibi davalar ardı ardına geldi. Kimi zaman denizden, kimi zaman toprak altından fışkıran mühimmatlar, mermiler Genelkurmay Başkanlığı döneminde gündemin ana maddesi oldu. Karargahındaki neredeyse tüm üst rütbeli personeli suçlandı.
Yüzlerce asker, darbecilik suçlaması ile tutuklandı. İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlı yaptığı dönem içinde silah arkadaşlarına yapılan suçlamaları bertaraf etmeyi, kimi zaman bir savaş gemisinden yaptığı konuşmalarla, kimi zamanda düzenlediği basın toplantılarında kamuoyuna anlatmaya çalışarak denedi. Boş Law silahı ile basın mensuplarının karşısına çıkarak çelişkileri kamuoyu ile paylaşmak isteyen İlker Başbuğ'un Law silahları için söylemediği, 'Bunlar boru' ifadesi bile kendi üzerine yapıştı. Hatta o kadar yapıştı ki, daha sonra kendisi bile bu sözü söylediğini zannedecekti. Emekliliğinden çok kısa bir süre sonra İlker Başbuğ, şüpheli oldu. 6 Ocak 2011'de İnternet Andıcı davası kapsamında tutuklandı. Silivri Cezaevi'nde 2'nci yılını dolduran İlker Başbuğ, bu süre içinde 3 kitaba imza attı. Müebbet hapis cezasına çarptırıldığı Ergenekon davasında savunma yapmamayı tercih etti. Bunun yerine cezaevinden yazdığı mektuplarda kimi zaman 'Türk Milletine savunmamdır' şeklinde başladığı yazıları kamuoyu ile paylaştı. Mahkemede savunma yapmamayı tercih etti. İlker Başbuğ tutukluluğunun 1'nci yılında kaleme aldığı mektubunda, 'Türk Ordusunu komuta etmiş birisinin, arkadaşlarıyla birlikte, 'terör örgütü kurmak ve yönetmek' suçlamasının utanç verici ağırlığını, Türk Milleti adına yargılama yetkisine sahip yargı erki daha ne kadar taşımaya devam edecektir' diye sordu. Bu süreç 2 yıl 2 ay sürdü. Anayasa Mahkemesi dün aldığı kararla İlker Başbuğ'un tahliye edilmesi yönünde görüş bildirdi. İşte dünden bugüne İlker Başbuğ'un yaşadığı tüm sürecin çarpıcı hikayesi;
'AĞLAMA DUVARI' SANCILI DÖNEMİN HABERCİSİ
İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı sürecinin sancılı geçeceğinin izleri aslında 14 Haziran 2008'de Vakit Gazetesi'nde, 'Ağlama duvarında bir bürokrat' başlığı ile sürmanşetten verilen haberden de anlaşılıyordu. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve 2 ay sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın en büyük adayı olan İlker Başbuğ, Kudüs'teki Ağlama duvarı önünde çekilen fotoğrafları ile adeta hedefe konuyordu. Bu haber belki İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı'nın önünü kesmeyecekti ama görev süresince yaşayacağı sıkıntıların adeta bir habercisiydi. 6 Ocak 2011'de İnternet andıcı soruşturması kapsamında önce savcı daha sonra da mahkeme karşısına çıkan İlker Başbuğ'a yöneltilen ilk soru da 'Ağlama duvarı'sorusu oldu. İlker Başbuğ cezaevine girdikten sonra kendi adına kurulan internet sitesinde bu soru karşısındaki üzüntüsünü şöyle dile getiriyordu: Bu konunun yargılama konusu iddialarla ne gibi bir irtibatının olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Bana göre; insanların inançlarının ve etnik kökenlerinin, diğerleri tarafından sorgulanması, her şeyden evvel bir insanlık suçudur"
EMEKLİLİĞİNE 1 AY KALA 2'NCİ HABER
İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı'na atanmasından 2 ay önce bu habere imza atan Vakit Gazetesi, İlker Başbuğ'un görev süresi dolmasına 1 ay kala 22 Temmuz 2010'da, Başbuğ'un oğlu PKK sanığı' ile şeklinde yine sürmanşetten haberle çıktı. Haberde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün yaptığı bir operasyonla KCK İstanbul eski sorumlusu olduğu iddiasıyla tutuklanan Hasan Lala'nın evinde yapılan aramada ele geçirilen fotoğraflarda İlker Başbuğ'un oğlu Murat Başbuğ ile arkadaşlığına dikkat çekiliyordu. Suçlayıcı bir dille yazılan haber, İlker Başbuğ'un emeklilik döneminde de adeta rahat edemeyeceğinin bir sinyali gibiydi. PKK töerör örgütü üyesi olduğu iddia edilen KCK İstanbul eski sorumluluğu gündeme getirilen Hasan Lala, yargılamalar sonunda beraat etti. Ancak zihinlere 'PKK'lı ile arkadaş olan Genelkurmay Başkanı'nın oğlu' fotoğrafı adeta yapıştı/yapıştırıldı.
ERGENEKON SANIĞI KOMUTANLARA TSK ADINA İLK ZİYARET EMRİNİ O VERDİ
İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı dönemi yazının girişinde de bahsettiğimiz gibi oldukça sancılı geçti. Genelkurmay Başkanlığı görevine Ergenekon operasyonları sürdüğü sırada atanan İlker Başbuğ, görevi devir aldığı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tan bu operasyona gösterdiği tutum yönünden farklı bir yöntem gösterdi. İlker Başbuğ'un göreve gelir gelmez verdiği ilk emir Ergenekon tutukluları emekli Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'un TSK adına cezaevinde ziyaret edilmesi emri oldu.Kocaeli Garnizon Komutanı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Doktrin Komutanı Korgeneral Galip Mendi, Kandıra F Tipi Cezaevi'nde bulunan Eruygur ve Tolon'u TSK adına ziyaret etti. Ziyaret, Mendi'nin cezaevine gittiği dakikalarda Genekurmay Başkanlığı'nın internet sitesinden duyuruldu.
HARP AKADEMİLERİ'NDEKİ KONUŞMADA CEMAAT VURGUSU
Ancak sonraki günlerde hergün denizden ve toprak altından fışkıran mühimmatlar, mermiler gündemin en önemli maddesini oluşturdu. Poyrazköy, Amirallere Suikast, Balyoz gibi davalar gündemi sarstı. Yüzlerce asker darbe, suikast iddiaları ile tutuklandı. İşte süreç tüm hızıyla sürerken 14 Nisan 2009'da, İlker Başbuğ'un Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı yıllık değerlendirme konuşması gündeme bomba gibi düştü.
BAZI CEMAATLER TSK'YI AMAÇLARI İÇİN ENGEL GÖRMEKTE
Askerlere yapılan operasyonların arkasında olduğu iddia edilen 'cemaat' kavramı dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ağzından şu sözlerle çıktı:' Bugün de bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır'
KOZMİK ODANIN ARANMASINA İZİN VERDİ
İlker Başbuğ, TSK'nın bu tip cemaatlere karşı tepkisiz ve etkisiz kalınmayacağının altını çizdi ama durum hiç de söylediği gibi olmadı. Artarak devam eden operasyonlar, gözaltına alınan ve tutuklanan üst rütbeli subayların ardı arkası kesilmedi. Hatta Bülent Arınç'a yapılacağı iddia edilen bir soruşturma kapsamında 'Kozmik oda' arandı.
ASİMETRİK PSİKOLOJİK HAREKAT
İlker Başbuğ ise bu süreç içinde basının karşısına çıkarak TSK'nın yıpratılmasını anlatmaya çalıştı. Silah arkadaşlarını bu şekilde savunmayı tercih etti. Süreç içinde medyanın da kullanılarak TSK'ya asimetrik psikolijik harekat yapıldığının altını çizdi.
KULLANMADIĞI BORU LAFI ÜZERİNE YAPIŞTI
Genelkurmay Karargahı'nda basın mensuplarının karşına Poyrazköy aramalarında toprak altında bulunan Law silahları ile çıktı. Bulunan silahların TSK envanterinde olmadığını, sbu silahların kullanılamayacağını, toprak altına gömülü olmasının manasız olduğunu anlattı. Bu basın toplantısında, Law silahı ile yaptığı konuşma bir süre sonra dillere pelesenk oldu. Law silahlarını gösterek 'Bunlar boru' şeklinde konuştuğu, yazıldı. İlerleyen günlerde Genelkurmay'ın kurduğu iddia edilen internet siteleri ile kara propaganda yaptığı iddia edilecek olan İlker Başbuğ, aslında kara propogandanın kurbanı olmuştu. Aslında, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın söylediği bu söz, bir anda İlker Başbuğ'a yapışıp kalmıştı. İlker Başbuğ bile bu sözü söylediğine inanmış, savcının kendisine bu konu ile ilgili sorduğu soruya yanıt vermişti.
TAKDİR YÜCE TÜRK MİLLETİNİN
İşte, İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı bu sıcak gündem maddeleri ile geçti. 30 Ağustos 2010'da görevini Orgeneral Işık Koşaner'e devr eden İlker Başbuğ, 6 Ocak 2011'de İnternet Andıcı soruşturması kapsamında tutuklandı. Cezaevine giderken gazetecilere de, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin 26'ncı Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı. Takdir yüce Türk Milletinindir' ifadesini kullandı.
Kendisini tutuklayan mahkemede söylediği sözler ise tarihe mal olacak zabıtlara şöyle yansıdı:' "Son olarak bir genelkurmay başkanının bir terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması, bu bana verilecek en büyük cezadır. Bunun bu şekilde söylenmesi bile verilecek en büyük cezadır. Bundan daha büyük cezanın olabileceğini ben düşünmüyorum. Takdir mahkemenizindir, bizler gelip geçiciyiz ancak sizler tarihe not düşeceksiniz. Bu suçla itham edilen kişi TC devletinin 26'ncı Genelkurmay Başkanıdır. Bunu tarihe not olarak düşmekte yarar görüyorum'
CEZAEVİNDE 3 KİTAP YAZDI
İlker Başbuğ'un, Silivri Cezaevi'ndeki koğuş arkadaşları emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Orgeneral Tuncer Kılınç oldu. İlker Başbuğ cezaevindeki tutukluluk sürecinde 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal, 20.Yüzyılın En Büyük Lideri: Atatürk ve Suçlamalara Karşı Gerçekler adlı 3 kitap yazdı.
İlker Başbuğ, son kitabında tutuklanacağına dair haberi 1 hafta öncesinden 28 Aralık akşamı güvenilir bir kaynaktan öğrendiğini söylerken, 'Ortada çalınan kocaman 2 yıl var. Benim hayatımdan, ailemin hayatından ve yakınlarımın sevdiklerimin yaşamından çalınan kocaman 2 yıl...Daha bu hırsızlık, gasp ne kadar devam edecek onu da bilmiyorum. Benden 2 yıl çaldılar ama yaşamından daha fazla çalınan o kadar kişi var ki, onları unutmak mümkün mü ? Siyaset, sadece konuşarak ve seyrederek sınıfta kaldı. Medya, gerçeklere dokunmaktan çekinerek sınıfta kaldı. Türk Silahlı Kuvvetleri, muazzafı ve emeklisi ile silah arkadaşlarına vefasızlık göstererek sınıfta kaldı' şeklinde ifadeler kullandı.
DEVRE ARKADAŞININ OĞLU AVUKATI OLDU
İlker Başbuğ, Ergenekon davası sırasında bir kez konuştu. Onda da yargılamayı yapan heyetin yüzüne bakmamayı ve onlara hitap etmemeyi tercih etti. Bu konuşmasında Socrates'den alıntılar yaptı. İlker Başbuğ'u tutukluğu süresince devre arkadaşı emekli Albay Ahmet Sezer'in oğlu avukat İlkay Sezer savundu.
IŞIK KOŞANER YAZILI TANIKLIK YAPTI
Mahkemenin tanık olarak dinlemediği emekli Orgeneral Işık Koşaner, İlker Başbuğ için yazılı tanıklık yaptı.Işık Koşaner yazılı tanıklığında, ”Emekli Orgeneral Sayın İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanı, benim Kara Kuvvetleri Komutanı olduğum dönemde Sayın Başbuğ'un anayasa ve yasal mevzuat ile tanımlanmış görevinin dışına çıktığına şahit olmadım, herhangi bir duyum almadım" dedi.
OSMAN YILDIRIM'A BERAAT VERİLİNCE SALONU TERK ETTİ
İnternet andıcı iddianamesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u TSK içine sızdığı ve Ergenekon terör örgütünün bu kurum içerisindeki yapılanmasının üst düzey yöneticisi olduğunu iddia eden savcılar bu iddialarını Ergenekon davası mütelasında bir kez daha tekrarladı. 5 Ağustos 2013'te sonuçlanan Ergenekon davasında İlker Başbuğ müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Başbuğ, aynı davada yargılandığı Cumhuriyet Gazetesi'ne bombacılarından ve Danıştay zanlılarından Osman .
Yıldırım'ın beraat kararınından sonra kararı alkışlayarak salonu terk etti.
SON SÖZÜ MİLLET SÖYLEYECEKTİR
Ceza aldıktan sonra yaptığı açıklamada “Eğer bir ülkede, toplum hakimlerin bağımsızlığını sorguluyorsa, verilen hükümlerin Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olduğuna ilişkin şüpheler taşıyorsa, o ülkede hukukun üstünlüğünün var olduğu ileri sürülemez. Bu durumda yargılananlar için son sözü millet söyleyecektir. Ve millet yanılmaz ve aldanmaz. Her zaman doğruların, hak ve haklının yanında, yani adaletin yanında olanların, vicdanları rahat olur. Ben öyleyim. Ve inanıyorum ki, hak hiçbir zaman yerde kalmaz” dedi.
BAŞBAKAN, 'İLKER PAŞAYA YAPILAN YAKIŞTIRMALARI DOĞRU BULMUYORUM'
Başbakan Erdoğan, özel bir kanaldaki programda katıldığı bir canlı yayında, "İlker paşamızla alakalı olarak ben yapılan benzetmeleri ve yakıştırmaları asla doğru bulmuyorum. Yani bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi bu tür yaklaşımları kesinlikle çok çok çirkin buluyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Genelkurmay Başkanlığı makamına gelmiş bir insan için bu tür bir yakıştırmanın, bu tür bir benzetmenin doğru olmadığını ve insaf dışı olduğunu kesinlikle düşünüyorum. Daha önce de söyledim tutuklu yargılanmasını dahi yargıda olmasına rağmen söylüyorum doğru bulmuyorum, tutuksuz yargılanmasından yana olduğumu da daha başta söyledim."
TAHLİYE YOLU AÇILDI
Cezaevinde yazdığı şiirlere de son kitabı Suçlamalara Karşı Gerçekler adlı kitabında yer veren İlker Başbuğ'un tutukluluğunun 1'nci yılında yaptığı açıklamada 'Türk Ordusunu komuta etmiş birisinin, arkadaşlarıyla birlikte, 'terör örgütü kurmak ve yönetmek' suçlamasının utanç verici ağırlığını, Türk Milleti adına yargılama yetkisine sahip yargı erki daha ne kadar taşımaya devam edecektir' şeklindeki sorusu dün cevabını buldu. Anayasa Mahkemesi, İlker Başbuğ'un yaptığı başvuruyu karara bağladı. Yüksek Mahkeme, Başbuğ'un "kişi hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğine" karar verdi. Karar gerekçesini ise şöyle açıkladı; "İlker Başbuğ'un özgürlükten yoksun bırakmanın hukuki olmadığı iddiasının, "yerel mahkemece etkili bir şekilde incelenmeden reddedilmesi ve mahkumiyete ilişkin gerekçeli kararın açıklanmamasından" dolayı Yargıtay önüne götürülememiş olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin haklarının ihlal edildiğine karar verilmiştir.”