Feridun AÇIKGÖZ / İSTANBUL () 1. Türkiye-Suriye Medya Buluşması İstanbul'da düzenlendi. "Daha İyi Bir Gelecek İçin Ortak Vizyon" başlığıyla Beyoğlu'nda bir otelde düzenlenen toplantıya İletişim Başkanı Fahrettin Altun da katıldı.
Toplantının açılışında konuşan Fahrettin Altun,  Suriye krizine dair üç yaklaşım bulunduğunu belirterek,  "Türkiye'nin de benimsediği birinci yaklaşıma göre Suriye'de yaşanan krizin sebebi, rejimdir. Esed rejimidir. Dolayısıyla rejim devre dışı bırakılmadan kalıcı barışın sağlanması mümkün değildir. İkinci bir yaklaşıma göre, Suriye'de rejim değişikliği tali bir meseledir. Bu yaklaşımı savunanlara soracak olursanız en önemli konu, Suriye kaynaklı terör tehdidinin ortadan kaldırılmasıdır. Üçüncü yaklaşıma göre ise sorunun kaynağı, rejime karşı ayaklanarak insan gibi yaşamayı talep eden Suriye halkıdır. Esasında krizin bir türlü sona ermemesinin sebebi, birtakım aktörlerin ilk yaklaşımdan Türkiye'nin hala savunmaya devam ettiği o yaklaşımdan uzaklaşması olmuştur. Türkiye, bugün de Suriye sorununun kaynağında Esed rejiminin olduğunu açık ve net bir biçimde savunmaktadır. 2011 yılından itibaren Suriye rejiminin gayrimeşru iktidarını muhafaza etme gayretleri, yüz binlerce masum insanın ölümüyle neticelenmiş, bu durum Birleşmiş Milletler'in ifadesiyle 'İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yaşanan en büyük insani krize' sebebiyet vermiştir. Suriye krizinin bir başka olumsuz sonucu, terör örgütlerinin gerek otorite boşluğundan faydalanarak gerek şeytani aktörlerin kasıtlı ve bilinçli adımları neticesinde bölgemize yerleşmeleri olmuştur. Terörle mücadelede uluslararası koordinasyonun ve evrensel kriterlerin yokluğu, küresel iktidar mücadelesinin terör örgütleri aracılığıyla Suriye sahasında sürdürülmesine, 21. yüzyılın bu en kahpe silahının yine masum insanlara doğrultulmasına neden olmuştur. Yine bu süreçte ortaya çıkan DEAŞ terör örgütüyle bir yandan terör tehdidi küresel bir boyut kazanmış, öte yandan dış güçler bölgemizi yeniden dizayn etme arayışları için adeta bir fırsat yakalamıştır. Son olarak terör, hem Suriye halkını hem de Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerini tehdit etmek için kullanılan bir araca dönüşmüştür. Terör üzerinden bölgemiz dizayn edilmeye, terör üzerinden bölge ülkeleri adeta terbiye edilmeye çalışılmıştır. Tam da bu noktada özellikle vurgulamak isterim ki PKK/YPG eliyle Türkiye'nin sınırlarında kurulmaya çalışılan terör koridoru, meşru Suriye muhalefetinin sırtına saplanmış bir hançer işlevi görmüştür bütün bu süreç boyunca. Geniş geniş topraklar tek bir mermi dahi atılmadan terör örgütüne hediye edilmiştir. Biz elbette vatandaşlarımızı 40 yıldır hedef alan bu kanlı terör örgütünün nasıl her fırsatta rejime payanda olduğunu çok ama çok iyi biliyoruz." dedi.

"BU KRİZ BİZİM ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ AÇISINDAN DA BİR TEHDİTTİR"
Altun, "Önümüzdeki dönemde hem sahada hem de masada, yani diplomatik arenada vekalet savaşlarının sonlandırılması için var gücümüzle çabalamaya devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti, devleti ve milletiyle bu süreci çok yakından müşahede etmiş, Suriye krizinin etkilerini çok güçlü şekilde hissetmiş, geride bıraktığımız 9 yıl boyunca Suriye halkının, meşru Suriye muhalefetinin yanında olmuştur. İstediğimiz buydu, mücadelemiz bunun içindi ve bunun için mücadele etmeye devam ediyoruz. Demokrasi için büyük fedakarlıklar yapmış, ciddi bedeller ödemiş bir milletin mensuplarıyız. Bu davranış bizim için bir mecburiyettir. Bu itibarla milletimizin Suriye krizine bakışı, siyasi hesapların değil, ideolojik bir tutumun değil, bir ahlaki duruşun yansıması olarak değerlendirilmelidir. Böyle değerlendirilmezse bu milletin, bu devletin Suriye meselesine neden böyle baktığı, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın neden Suriye meselesini çözmek için bu denli yoğun bir gayret gösterdiği anlaşılamaz. Ülkemizin, diğer aktörlerin aksine Suriye krizine tutarlı bir çerçeve içerisinde yaklaşabilmesinin sırrı da burada yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, Suriye sahasında her zaman yalnızca kendi nam ve hesabına faaliyet gösteren, barış ve istikrar için gayret sarf eden, yapıcı bir aktör olmuştur. Başka güçler, sahadaki başka aktörler gibi birilerinden emir almamıştır. Demokrasi ve özgürlük talebini dile getiren Suriye halkına komşuluk ve kardeşlik hukukunun gereği olarak elimizden geldiğince destek olduk, olmaya da devam edeceğiz. Aynı zamanda sınırımızın güneyinde zaman içerisinde ortaya çıkan veya çıkarılan muhtelif tehditlerden, Suriye'nin komşusu olarak birinci derecede etkilendik, bu bağlamda bu kriz bizim ulusal güvenliğimiz açısından da bir tehdittir. Vatandaşlarımızı ve Suriye halkını bu tehditlerden korumak için gereken tüm diplomatik, insani ve askeri adımları atmaktan hiçbir zaman imtina etmedik." diye konuştu.

"İDLİB'TE YAŞANANLARI SİNEYE ÇEKMEMİZ ASLA MÜMKÜN DEĞİL"
İdlib'te yaşananlar hakkında konuşan Altun, "Bugün de kendimiz için ne istiyorsak, Suriye'nin çocukları için de aynı şeyleri istiyoruz.  Açıkça ifade etmek isterim ki, İdlib'te yaşananları sineye çekmemiz asla mümkün değildir. Kahraman askerlerimize namlusunu doğrultan teröristlerin kökü nasıl kazındıysa vatan evlatlarını şehit eden katillerden de bunun hesabı sorulacaktır. Bayrağımıza el uzatan Beşşar Esed'in, çok açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum, gelecekteki yeri Suriye Başkanlık Sarayı değil, ancak ve ancak Lahey'deki Adalet Divanı'dır. Maalesef bugün Türkiye'nin bölgede ne işi olduğunu sorgulayanlar olduğunu üzülerek gözlemliyoruz. Dün PKK/PYD-YPG terör örgütünün Türkiye'ye tehdit oluşturmadığını iddia edip, teröristlerin yuvalandığı Afrin şehir merkezine girilmemesi için çağrılar yapanlar, bugün Suriye'de ne işimiz olduğunu sorgulamaktalar. Bu asla ve asla kabul edilemez. 15 Temmuz hain darbe girişimi öncesinde Suriye'de terörle mücadele operasyonlarını engelleyenlerle bugün 'Suriye'de ne işimiz var?' diyenler arasında hiçbir fark yoktur. Israrla sordukları bu sorunun cevabı aslında çok açıktır: Türkiye olarak yalnızca kendi ulusal güvenliğimiz için değil, aynı zamanda bölgeye yönelik uzun vadeli şeytani kuşatma senaryolarını boşa çıkarmak için çalışıyoruz. Sınırımızda kurulmak istenen terör koridorunu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla niçin paramparça ettiysek bugün de aynı gerekçeyle İdlib'te bir oldubitti yaşanmasına engel olmaya çalışıyoruz, buna mecburuz. Sözde kantonları Güneydoğu illerimize taşıma, burada güya bir iç savaş ortamı yaratma projesine neden karşı çıktıysak, terör örgütlerinin içten ve dıştan kuşatmasına karşı ikinci bir istiklal mücadelesini neden verdiysek yine aynı gerekçeyle Suriye'deyiz ve yine aynı mücadeleyi veriyoruz. Bu bir varoluş mücadelesidir, bu bir beka mücadelesidir. Sadece ulusumuzun, milletimizin değil, bölgemizin, İslam dünyasının beka mücadelesidir."