"1993-1998 arasında devletin içinde bir grup beni öldürtmek istedi" diyen Mehmet Ali Birand ayrıntıları Taraf'a anlattı.


 
Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, Mehmet Ali Birand'a dünkü köşe yazısında dile getirdiği iddiaları sordu. Birand yaşadıklarını şöyle anlattı: "1993-1998 arasında devletin içinde bir grup beni öldürtmek istedi. İki evime keşfe geldiler. Yeşil, Mehmet Ağar’a benim için ‘İşi bitiyor’ demiş."


Mehmet Ali Birand'ın, dünkü yazısında evinde telefon kayıtlarının bulunduğu Hanefi Avcı'nın kendisine şantaj yapmadığını, bu dinlemelerden bizzat sorumlu olup olmadığının bilinmediğini anlattıktan sonra, "Devlet beni yok etmeye çalıştı, ben asıl bundan şikayetçiyim" diyor ve 1993-1998 döneminde devletin içinde bir kesimin kendisini öldürmeyi planladığını, bizzat devlet içinden isimleri şahit göstererek anlatıyordu.

Çongar "Tüyler ürpertici bir yazıydı. Birand öldürülmek istendiğini gayet soğukkanlı bir dille, fazla ayrıntıya girmeden aktarmıştı" dediği yazıyı okuduktan sonra Birand'a, yazmadığı ayrıntıları sordu.

"1993-1994 dönemiydi" diye başladı anlatmaya, "tabii, ben o zaman bunların tam farkında değildim; Mehmet Ağar anlattı sonradan." O dönemde Emniyet Genel Müdürü olan Ağar, hakkındaki korkunç planı Birand'a, çok sonra, bundan beşaltı sene evvel açıklamış. Bakın neler anlatmış:

EVİNE GELİP KEŞİF YAPMIŞLAR

"Jandarma'ya bağlı bir grup varmış. Beni öldürme kararındaymışlar. (JİTEM değil) başka bir grup... O dönemde evime de gelmişler hatta. Biz, Cemre'yle (eşi) burada değildik. Ama evde çalışanlar vardı. Bir adam gelip, 'Ben emlak komisyoncusuyum. Bu eve talip var. Keşif yapıp fiyat belirleyeceğiz' demiş. Kapıdakiler de almışlar içeri. Sonra aynı adam, bizim Kuşadası'ndaki eve de gitmiş, oralara bakıp yoklamış."


YEŞİL AĞAR'A "O İŞ BİTİYOR" DEMİŞ

Birand'ın, bu "ev ziyaretleri"ni Jandarma'ya bağlı o grupla ilişkilendirmesi boşuna değil; yine Mehmet Ağar'ın kendisine anlattıklarını aktarıyor: Tam o günlerde, Yeşil gidip Mehmet Ağar'a, bana yönelik operasyondan bahsetmiş. 'O iş bitiyor' demiş. Mehmet Ağar anlattı; onun ifadesine göre, Ağar büyük tepki göstermiş; 'Deli misiniz? Olur mu öyle şey? 'Sakın ha!' diye.

1993-94 arası; o en korkunç yıl. Zaten biliyorsun, ben 1992'de döndüm Brüksel'den, yirmi yıl orada sessiz sakin yaşadıktan sonra, 'vatanım' diye dönüp böyle bir şeyin içine düşmüşüm.

HAVAALANINDA MİT KORUMASI KARŞILIYORMUŞ

Sönmez Köksal MİT Müsteşarı'ydı o zaman. Şenkal Atasagun da MİT'te operasyon Başkanı. MİT beni korumaya başladı. Sönmez, yanıma koruma verdirdi. 32. Gün'ü Ankara'da yapardık o zaman. Çok sık giderdim Ankara'ya ve havaalanında alırdı beni MİT görevlileri, 32. Gün'ün bürosuna getirir, Ankara'dan ayrılıncaya dek hiç bırakmazlardı. Ankara merkezli bir tehdit olduğunu düşünüyorlardı demek. İstanbul'da ayrıca korumam vardı.

Sonradan Mehmet Eymür de bana kendisi anlattı, 'Biliyor musun, seni öldürmek istemişlerdi' diye. O zamanlar benim TRT ile malum davam başlamıştı. Sönmez Köksal da bana sonradan, 'Mehmet Ali, biliyor musun, her duruşmanı baştan sona izlerlerdi' demişti.

BİRAND NEDEN HEDEF SEÇİLDİ?

Birand "Sizi niye hedef seçtiler dersiniz?" sorusuna ise şöyle yanıt veriyor:

"32. Gün'de sürekli Kürt meselesini işliyorduk. Türk Silahlı Kuvvetleri Talabani güçleriyle birlikte, PKK'ya büyük bir operasyon düzenlemişti. Ben de Mithat Bereket'i bölgeye gönderdim, Osman Öcalan'la konuştu, yayınladık. 'PKK'nın bittiği filan yok, işte yerlerinde duruyorlar' sonucu çıktı. Bunun üzerine Süleyman Demirel, Meclis'te bir konuşma yaptı. 'Ben, askerime hakaret ettirmem' diyerek bizi suçladı. Doğan Güreş hakkımızda dava açtırdı. Emin Çölaşan'a yazı üstüne yazı yazdırdılar. En azgın dönemdi ve ben liberal duruşumu koruyordum.


ANDIÇ OLAYINDAN ÖNCE BİR YARBAY HEDEF GÖSTERMİŞ

Birand 1999'da yaşadığı andıç olayını ise anlatırken ilginç bir başka ayrıntıya dikkat çekti:

"Bir de benim hiç anlatmadığım bir başka olay vardır. 1996-1997 olmalı. Eskişehir'de bir şehit cenazesinde bir yarbay konuştu: 'Asıl içimizdeki hainleri bitirmeliyiz. Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar gibi hainler yazdıkça, bu iş bitmez' türü laflar etti. Ben de Genelkurmay Başkanı Karadayı'ya bir yazı ilettim; 'Yarbayınız bizi tehdit ediyor, bunu engelleyin, ya söylediklerini yalanlayın ya da cezasını verin' diye.

Ertesi gün Erol Özkasnak aradı: 'Sen kim oluyorsun? Sen benim genelkurmay başkanıma hangi hakla faks çekiyorsun' diye. O kadar sinirlenmiştim ki, telefonu kırdım. Cemre, 'Sakin ol, deli misin' demişti."