Türkiye'de 1 Ekim 1985-30 Haziran 2010 arasında 4177 HIV-AIDS vakası tespit edildiği, bunların yüzde 81,06'sının Türk vatandaşı olduğu bildirildi.

Sağlık Bakanlığı ve BM'nin işbirliğiyle, 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla Rixos Otel'de ''HIV/AIDS'' başlıklı panel düzenlendi.

AK Parti Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın'ın oturum başkanlığını yürüttüğü panele, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Mehmet Yılmaz Küçük, Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ali Torunoğlu, BM HIV/AIDS Tematik Grubu'ndan Dr. Zahidul Huque, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Deniz Gökengin ile Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Akın katıldı.

BM temsilcisi Huque, burada yaptığı konuşmada, HIV'den arınmış bir dünyayı hedeflediklerini, AIDS'ten dolayı hiç kimsenin yaşamını yitirmemesini amaçladıklarını belirtti. Bunun için hem tıbbi tedavi imkanlarının genişletilmesi hem de farkındalığın artırılmasına yönelik çeşitli faaliyetlerin yürütüldüğünü ifade eden Huque, ancak hala bu hastalıktan dolayı çok sayıda kişinin öldüğünü söyledi. Huque, 2009 yılında bu konuda önemli ilerlemeler kaydedildiğini belirterek, ''1999'a kıyasla 2009 yılı itibariyle yarım milyon daha az enfeksiyonla karşı karşıyayız. 2004'e kıyasla 2009 yılında HIV-AIDS bağlantılı hastalıklardan ölenlerin sayısı artık 300 bin kadar daha az'' dedi.

Günümüzde 5,2 milyon kişinin antiretroviral tedavi alabildiğini vurgulayan Huque, 2007 yılına kıyasla 2009 yılında HIV taşıyan gebelerin bu virüsün bebeklerine bulaşmasını engelleyici tedavi alma oranının yüzde 35'ten yüzde 53'lere yükseldiğini söyledi. Huque, hala tedavi bekleyen 10 milyon hasta bulunduğuna dikkati çekerek, ''Aynı zamanda Orta Doğu'da, Doğu Avrupa ve Orta Asya'da HIV enfeksiyonu yükseliş gösteriyor. Tacikistan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Estonya, Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde yüzde 25'e varan oranlarda artış görülmektedir'' diye konuştu.

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı Küçük de yaşama hakkının bir insan hakkı olduğunu belirterek, ''dünya çapında hassasiyetin ve ömür boyu öğrenme sürecinin devam etmesini gerektiren bu hastalığa karşı, tüm bireylerin ve kuruluşların gereken adımları atmaları gerektiğini'' söyledi.

Küçük, şöyle devam etti:

''Uzmanlığı gerektirmesine rağmen, dünyadaki ve ülkemizdeki tehdit boyutuna bakıldığında virüsle mücadele etmek, işbirliği ve el birliği gerektirmektedir. Dünya ve bölgesel insan hakları kuruluşları, buna duyarsız kalmadıkları gibi, ulusal düzeyde de duyarsız olunmadığı aşikardır.

Virüs taşıyan hastaları dışlamaya yönelik ayrımcı muameleye tabi tutmaya sebep olacak davranışlardan kaçınmak gerekmektedir.

Tüm toplum kesimlerinin özellikle gençlere eğitim yoluyla veya farkındalığı sağlayacak tüm mecralarla hastalığın anlatılması, hasta olanların da durumlarını gizlemeden açıkça bildirebilecekleri güvenli mecralar oluşturulmalıdır. Hastalığın, herkese bulaşabileceğinin farkına vararak, hastaların teşhis ve tedavide dışlanmadan muamele görmeleri için mevzuat ve uygulama birliği sağlanmalı. Bulaşma yolları ve korunma konusunda bilgilendirme yapılmalı.''

-TÜRKİYE'DE 4177 HIV-AIDS VAKASI BULUNUYOR TESPİT EDİLDİ

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Torunoğlu da Türkiye'de 1985 yılında ilk kez bir kişinin AIDS tanısı aldığını ve bu tarihten itibaren de AIDS'in bildirilmesi gereken zorunlu hastalıklar içinde yer aldığını belirterek, 1986'tan itibaren kan ve kan ürünlerinin HIV yönünden taranmaya başlandığını, ardından organ ve doku nakillerinde de bu hastalık açısından taramaların yapıldığını anlattı.

1994'ten itibaren özellikle bu kişilere yönelik damgalanmayı minimuma indirebilmek ve sağlık hizmetlerinden daha etkin yararlanılmasının sağlanabilmesi için uluslararası bir referans olan bildirim sisteminin yürürlüğe girdiğini söyleyen Torunoğlu, 1995'ten itibaren antiretroviral tedavi alınmasını garantilemek, teşhis ve tedavi imkanların faydalanılması amacıyla sosyal güvencesi olmayanlara yeşil kart verildiğini ifade etti.

Torunoğlu, Türkiye'nin HIV/AIDS açısından prevelansı düşük ülkeler içinde yer aldığını belirterek, Türkiye'nin hastalığın yoğun görüldüğü ülkelere komşu olması açısından da risk altında olduğunu söyledi. Türkiye'de hastalığın genellikle 25-49 yaş aralığında ve yüzde 71 oranında erkeklerde görüldüğünü, heteroseksüel ilişki yoluyla bulaştığını ifade eden Torunoğlu, ''1 Ekim 1985-30 Haziran 2010 tarihi itibariyle Türkiye'de 4177 HIV-AIDS vakası bulunduğunu'' bildirdi. Torunoğlu, ''Tespit edilen vakaların yüzde 17,55'i yabancı uyruklu, yüzde 81,06'sı Türk vatandaşıdır'' dedi.

HÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Akın da AIDS'in bir halk sağlığı sorunu olduğunu, bu konuda farkındalığın artırılması, hastalara herhangi bir ayrımcılık yapılmaması gerektiğini belirtti.

-''İLAÇLARIN ÜLKEMİZE GİRİŞİNDE BAZI GECİKMELER YAŞIYORUZ''-

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Gökengin de HIV-AIDS vakalarında tedavide erken tanının çok önemli olduğunu ifade ederek, hastalık geç dönemde tanı aldığında hastanın 9-12 ay içinde yaşamını yitirdiğini söyledi.

AIDS evresine geçen hastaların sayısının çok azaldığını vurgulayan Gökengin, hastanın doğru tedavi ve yaklaşımla HIV pozitiflik aşamasına döndürülmesinin ve bu aşamada tutulmasının sağlanabildiğini, bunun için tek koşulun ise erken tanı olduğunu vurguladı.

Gökengin, öte yandan HIV-AIDS tanı ve tedavi sürecinde yaşanan sorunlardan birinin ilaç temini olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

''Dünyanın kullandığı yeni ilaçların bir kısmı ülkemizde var. Bu önemli bir imkan, ancak daha endüstrileşmiş ülkelerle kıyaslandığında yetersizlikler bulunuyor. Çünkü her gün yeni ilaçlar keşfediliyor, yeni tedavi metotları geliştiriliyor, ama biz bunları yakalamakta biraz geri kalıyoruz. Örneğin şu anda kılavuzlarda kullanılması gereken pek çok kullanılması daha kolay, daha güçlü ve yan etkileri daha az olan ilaçlar var. Fakat bu ilaçların ülkemize girişinde bazı gecikmeler yaşıyoruz.

Yurt dışından ilaç getirmemiz mümkün olmasına rağmen, zaman zaman kesintiye uğrayan bir işlem. Kesinti, HIV pozitif bir hastanın tedavisinde hiç istemediğimiz bir şey. Kesintiye uğradığı anda, direnç durumuyla karşılaşıyoruz. Yine de birçok ülke ile kıyaslandığında Türkiye'nin iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz.''

Bu konuda ilerlemeler olması için toplumun bilgilendirilmesi gerektiğini, kişilerin kendi istekleriyle test yaptırmalarının sağlanabilmesi için kampanyaların düzenlenebileceğini ifade eden Gökengin, gönüllü test ve danışmanlık merkezlerinin koşullarının iyileştirilmesi ve sayısının artırılması, yeni ilaçların Türkiye'ye girişinde ve işlemlerinde hız kazanılması, HIV pozitif hastaların sigorta kapsamına alınması gerektiği gibi önerilerde bulundu.