THY’nin yönetmeliği gereği kabin memurlarının belirlenmiş kilo standartları var. Levi, bu standartı 15 kilo aşıyordu. İki ayda fazla kilosunu verdi ve tekrar işinin başına döndü. Bir insanın işini kaybetme korkusuyla kilo vermesini, genellikle kadınların üzerinde bir baskı olan kilo vermenin, bir erkek üzerindeki psikolojik etkilerini İzzet Levi anlattı...

“Kilolusunuz, verene kadar zorunlu izne çık” dediler. Anlamadığım şey şu; kilonuzun bekçiliğini nasıl yapıyorlar?
- Her yıl check up’tan geçiriliyoruz ve orada boy-kilo oranlarımız da yazıyor. Sonra o bilgiler personel dairesine gidiyor ve önceki bilgilerimizle karşılaştırılıp, anormallik varsa uyarılıyor. Öncelikle, ‘Yönetmelik sınırlarına indirin’ diye sözlü uyarı yapıyorlar.
Nedir o yönetmelik sınırı?
- Boydan 100 çıkarıp beş eklerseniz o, olmanız gereken kilodur. Boydan 100 çıkarıp, 20 kilo eksiltirseniz de, o da olabileceğiniz en zayıf halinizdir. Benim boyum 1.88 ve kilom 108’di. Olmam gereken kilo 93’tü, 15 kilom fazlam vardı yani. İşte bu yönetmeliğe dayanarak, benimle birlikte 21 arkadaşıma daha, ‘Altı aylık ücretsiz izinlisiniz, bu sürede kilonuzu verin’ dendi.
Daha önce hep yapılan bir uygulama mıydı bu yoksa, biz mi ilk kez duyduk?
- Daha önce sözlü uyarı yapılır, kilo verilmezse de yer hizmetlerinde görevlendirilirdi. Hatta bazen bir daha yer hizmetlerinden uçuşa geçiş bile engellenirdi. Ama ücretsiz izin uygulaması ilk kez oluyor.
Sizi çağırdılar ve ‘suçunuzu’ yüzünüze vurdular! Ne hissettiniz?
- Doğrusu böyle bir şeyi beklemiyordum. Şok oldum. Bu kiloların beni işimden etmesine müsaade etmeyeceğim dedim. Acayip hırslandım, ‘ben bu 15 kiloyu altı ayda değil iki ayda vereceğim’ dedim.
İlk ne yaptınız? Spor mu, diyet mi?
- Hayır, önce gazetecilerden kaçtık! BBC bile peşimizdeydi. Başımıza gelenin ne olduğunu bilmediğimiz için ne konuşacağımızı da bilmiyorduk. Aynı zamanda Hava Yolları Kabin Memurları Derneği Başkanı olduğum için, diğer arkadaşlarıma karşı da kendimi sorumlu hisseddiyordum. 21 arkadaşımın hepsiyle bağlantıya geçip, ne yapacağımızı konuştuk.
Ve herhalde hepiniz bir diyetisyen bulmak için kolları sıvadınız?
- Hayır, pek öyle olmadı. Onlar bizi buldu. Derneğin telefonları durmaksızın çalıyordu ama bu kez arayanlar gazeteci değil, diyetisyenlerdi. ‘Haberleri duyduk, yardımcı olalım’ diyerek çeşitli diyet yöntemleri öneriyorlardı. Kimisi sponsor olmak istedi, kimi indirimler yapmayı teklif etti. Obezite Derneği Başkanı bile bizi ziyarete geldi.

EŞİM KİLO VER DESEYDİ GALİBA VEREMEZDİM

Kilo vermeyi üzerinde bir baskı olarak genellikle kadınlar hisseder. Siz bu baskıya maruz kaldığınızda, kadınlarla empati kurdunuz mu?
- Kadınları şimdi daha iyi anlıyorum. Bunu takıntı haline getirmelerinin nedenlerini de anlayabiliyorum. Ama kilo insana gerçekten bir ağırlık. Görüntüden önce sağlık için şart. Ben mesela bunun kahırlı bir dönem olmasına izin vermemeye çalıştım. ‘Bu benim beden sağlığımın geleceğiyle ilgili’ dedim. Kolestrolüm yükselmişti, onu da kontrol altına aldım. Gelecekle ilgili kaygılarımdan kurtuldum.
Yapmayın, birileri size “Şişmansın git zayıfla yoksa işinden olacaksın” diyor. Bu kadar olgun karşılamamışsınızdır. Hiç mi sinirlenmediniz?
- En çok kendime, ‘Buna niye izin verdim, niye bu hale gelmesine sebep oldum’ diye sinirlendim. Şirketim yönetmeliğe uygun hareket etti, bir şey diyemem. Ama yöntem konusunda hak veremiyorum. Bir kırgınlığım var tabii ama böyle olması gerekiyormuş.
Tekrar kilo alırım ve işimden olurum korkunuz var mı?
- Yok. Artık bu işi bir rutine soktum ve çok disiplinliyim.
İki ayın sonunda karşılarına çıkıp, ‘Tamamdır, artık çakı gibiyim’ mi dediniz?
- Evet, karşılarına çıktım ve “İdeal kiloya geldim artık işime geri dönmek istiyorum” dedim. Ölçümleri yaptılar ve işime tekrar başladım. 21 kişiden yedisi ideal kilosuna döndüğü için işe başladı. Diğerleri hâlâ uğraşıyor.
İlk başladığınız gün ne hissettiniz?
- Derin bir ohhh! çektim.
Eşiniz ‘şu kadar sürede kilo ver’ deseydi verir miydiniz?
- Galiba hayır.

SABAH AKŞAM TARTIYA ÇIKIYOR AYNA KARŞISINDA SAĞIMI SOLUMU TUTUP FARK VAR MI DİYE BAKIYORDUM

İlk yaptığınız şey her sabah tartıya çıkmak mı oldu?
- Her sabah değil. Her sabah ve akşam! Yürüyüş yapıyorum ama hırsla. Önümde kebaplar, tatlılar yiyorlar ama nasıl hırslandıysam canım hiçbir şey istemiyordu. Zaten çalışmıyordum, kendimi sadece buna konsantre ettim. Eşim de hamileydi, evde o durmadan yiyor, ben de boğazımı tutmaya çalışıyorum. Tuhaf bir paradokstu.
İki ayda 15 kilo vereceğim diye, kendinizi açlığa mı mahkum ettiniz?
- Hayır, hiç aç kalmadım hatta. Ama diyetisyenimin verdiği programı aynen uyguladım. Hatta iki dilim ekmek diyorsa bir dilim yedim. Gece yürüyüş yaparken aklımdaki tek şey, eve döndüğümde kaç gram vermiş olacağımdı. Her gün vücuduma dokunuyordum. Sürekli aynada sağımı solumu tutup bir şey fark etmiş mi diye bakıyordum. Diyetle ilgili her şeyi, bunun bir yaşam şekli olduğunu, yemeklerin kalorilerini, ne şekilde pişirilmesi gerektiğini hepsini öğrendim. Eskiden diyetle ilgili yazıları göz ucuyla bakar geçerdim ama şimdi didik didik okuyorum. Algıda seçicilik başladı. Sadece diyet değil, yemeklerle ilgili her şeyi okur oldum.