Medialog platform, Mardin Valiliği ile ortak bir program organize etti. “Ulusal medyanın Doğu ve Güneydoğu algısı” masaya yatırıldı.

Mardin’de yapılan toplantıya adında yer aldığı gibi hem ulusal medyadan hem de bölgeden çok sayıda gazeteci katıldı.

Çalıştay şeklinde yapılan toplantıda “İstanbul merkezli” medyanın ne kadar ulusal olduğu Kürt sorununun doğuş ve gelişmesinde rolünün ne olduğu sorgulandı.

Geniş bir katılımcı kitlesi olunca, konuşmalar da o kadar farklılandı. Konuşmaların hemen hepsi benim açımdan istifade edici idi. Ama Taraf yazarı Alper Görmüş’ün gündeme getirdiği, bugün oluşan “barışçıl dilin” kırılgan olduğu konusu son derece önemli idi.

Taksim’de 32 yaralı değil de 32 ölü olsa idi, ulusal medyanın dilinin birden bire bir iki yıl öncekine dönebileceğinin altını çizdi. Esas itibariyle İstanbul medyasının bölgede yaşananları sadece yaşanan asayişsizlikle gördüğüne dikkat çekti.

Diyarbakır’da rahmetli Emniyet Müdürü Gaffar Okan’ın yaptıklarını öldürüldüğünde değil, cenazesine yüz binlerce insan katıldığında, “Ne oluyor ya? Bu adam ne yapmış ki?” diye dönüp baktığını hatırlattı.

Zaman yazarı Mümtazer Türköne, kendini “ulusalcı” noktada tutan isimlerin dilinin çok bozuk olduğunu anlattı. “Selahattin Demirtaş ile Devlet Bahçeli’nin, Yeniçağ gazetesi ile Yenigündem gazetelerinin dilini kıyaslayın” dedi.

Diyarbakır’da Kürtçe yayın yapan Gün TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Diren Keser konuya yerelden baktı. Türkiye’de yerel basının güç kazanamadığını savundu. Yöre insanının saygı duyduğu isimleri ulusal medyanın aşağılama yarışına girerek ortak bir dil kazanılamayacağını ifade etti.

Benim için en ilgi çekici konuşmalardan birini akademisyen kimliği ile aynı zamanda eski bir gazeteci olan Yrd. Doç. Metin Çelik yaptı. Bölgede bir ilin bir yerinde yaşanan olayı bütün bölgeye yayarak haberlerin yansıtıldığına vurgu yapan Metin Çelik, konuşmasını hem yazılı hem görsel basından yaptığı alıntılarla ortaya koydu.
Bunun yanında dizilerin ve filmlerin Batı’da oluşturulan algıda önemli bir yer tuttuğunu dile getiren Metin Çelik, “Bütün bunların sonunda, gündüzleri panzerlerle dolaşılan, akşamları sokağa çıkılamayan, kaçakçılıkla geçinilen, kadının insan yerine konulmadığı bir tablo ortaya çıkıyor” dedi.

Mardinli olan Taraf yazarı Orhan Miroğlu, “Toplumda 100 yıllık bir hafıza kaybı var” diye söze başladı. Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez'in “Yüz Yıllık Yalnızlık” romanının kahramanı Albay Boendia’nın içinde yaşadığı halka, kaybettiği hafızasını kazandırmak için yaptıklarını hatırlattı ve şunları söyledi:

“Bizim böyle bir hafıza kaybımız var. Bu toplumun yetiştirdiği en iyi isimlerden birisi olan Musa Anter’in anıların iyi okunması gerek. Adana’ya yatılı okula gittiğinde Güneydoğu’dan gelen biri olarak kendisinin nasıl karşılandığını anlatır. Arkadaşlarının ‘Acaba Kürtler’in kuyruğu var mı?’ diye merak ettiklerini ve gece yatağa girdikten sonra üzerindeki yorganı açıp kontrol ettiklerini yazar.”

Orhan Miroğlu, Musa Anter gibi Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da ilköğretimi Mardin’de okuduktan sonra kaldığı yatılı okulda aynı akıbete uğradığını anlattı. “Rahmetli Turgut Özal, kendisine nasıl kuyruk kontrolü yapıldığını Canip Ağabey’e (Yıldırım) anlatmış” dedi.

100 yıl öncesine kadar hiçbir sorunu olmadan yaşayan bu toplumun fertleri son bir asır içinde nasıl bu kadar ayrıştırıldı. Gerçekten bunun kodlarının iyi çözülmesi gerek.