MURAT AYDIN'IN KALEMİNDEN...

Gaziosmanpaşa Giresunlular Derneği bir ilke daha imza attı. Haydi Dostlar Giresun’a sloganıyla başlatılan Giresun gezisi yaşanan sel mağduriyetine rağmen güzelliklerle son buldu.

Haziran ayı başlarında toplanan Gaziosmanpaşa Giresunlular Derneği toplantısında yıllık program yaptık. Bu program içersinde bir Giresun gezisi vardı. Hemen arkadaşlarla çalışmaya başladık...

Giresun’a Giresunluları götürmenin bir anlamı yoktu. Giresunlular memleketlerine zaten gidiyordu. Onlar Giresun’u biliyordu. Oysa doğasıyla her karış toprağı bir harika olan Giresun Doğu Karadeniz’in incisi bir ilimiz. Gezilmeye görülmeye değer bir il Giresun...

Ne var ki; tur şirketlerinin listelerine baktığınızda Giresun pek fazla yer bulmuyor. Yer bulsada tek önem arz eden bölüm Kale ve çay molası... Evet Giresun Kalesi, tarihiyle, tarihe yaptığı tanıklıklarla çok önemli bir yer. Ancak Giresun, Kale’den ibaret değil...

Biz SKT’lar olarak Giresun’un tanıtımı noktasında her alanda yeni projeler üreterek yola çıkıyoruz. Giresun Dernekler Birliği’nin başlattığı ve şu anda benimde Yönetim Kurulu Üyesi olarak Medya Tanıtım Birimi Başkanlığı’nı yaptığım Giresun Federasyonu’nun düzenlediği Türkiye’nin en büyük yöresel günleri ünvanını alan ve Mayıs ayında 5.si başarıyla yapılan Giresun Günleri gibi...

HAYDİ DOSTLAR GİRESUN'A GEZİ FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN

GAZETECİLERİNDE İÇİNDE BULUNDUĞU GRUP SELDE MAHSUR KALDI

Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Dr. Erhan Erol’u Yönetim Kurulu olarak ziyaret ettiğimizde kendisini Giresun’a davet etmiştik. O da bize bir öneri getirdi. Giresunlu olmayanları Giresun’a götürün.  Bu fikir dernek yönetimimizde ilgiyle karşılandı. Yapardık yapamazdık derken kararı verdik. Yine Giresun Federasyonunda da birlikte olduğumuz ve Gaziosmanpaşa Giresunlular Derneği Başkan Yardımcısı olarak aktif görev yürüten Abdullah Akgün, Giresunluların yakından tanıdığı Giresun’un her organizasyonunda Giresun yöresel kıyafetleri satışı yapan Yönetim Kurulu Üyemiz Aydın Kömürcü, Yönetim Kurulu üyemiz Bayram Gülsu ve ben Gaziosmanpaşa Giresunlular Derneği Başkanı Murat Aydın olmak üzere geziye karar verdik.

Zaman azalmıştı. Seçimden çıkmıştık ve önümüzde Ramazan ayı vardı. Tarih olarak Ramazan öncesi 21 Temmuz 2011 Perşembe akşamı Gaziosmanpaşa’dan hareket ve 24 Temmuz 2011 Pazar günü yine akşam Giresun’dan İstanbul’a hareket olarak programın sınırlarını çizdik.

Şimdi sıra gezinin ayrıntılarına gelmişti. Giresunlu olmayan dostlarımızı geziye davet ettik. Gezinin amacı Giresun turizmine dikkat çekmek, Giresun’un saklı bahçelerini bilmeyenlere göstermek, aynı zamanda medyaya taşımaktı.

Hepimizin ekmeğimizi çıkarmak için çalıştığı, zaman harcadığı bir işi vardı. Bu işinde o kadar kolay olmadığını çalışmaya başlayınca gördük. Yukarıda adını saydığım 4 arkadaşım kafa kafaya verdik ve önce üç günlük gezi programına nereleri sığdırabileceğimizi planladık. Yoğun bir program yaptık. Gelenlere dinlenme fırsatı vermeyi hiç düşünmedik. Dinlenme yerine gezip görmelerinin hedefimize daha iyi katkı sağlayacağı kanısına vardık. Program beden olarak dinlendirmesede zihnen insanı sarhoş edecek derecede güzelliklerle doluydu.

Artık organizasyon yoğun olarak başlamıştı. Tam o günlerde Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Dr. Erhan Erol sahibi bulunduğum aydınSes gazetesini ziyarete geldi. Daha önce Yönetim Kurulu ile birlikte kendisini ziyaret ettiğimizde konuştuğumuz Giresun turunu yapmaya karar verdiğimizi söyleyerek kendisini de bu tura davet ettim.

Başkan Dr. Erhan Erol, ziyaretime birlikte geldikleri Başkan Yardımcısı Ahmet Berber’e talimat verdi.

-        Kaç otobüs istiyorlarsa temin edin...

Bu talimat cesaretimize cesaret kattı.

Bir taraftan İstanbul’da tura katılacak dostları ararken bir taraftanda Giresun ayağında neler yapacağımızı araştırmaya koyulduk.

Çünkü Giresun’a gitmek yetmiyordu.

Giresun’da bu kadar insanın konaklama ve yeme içme ile birlikte otobüsümüzün çıkamadığı yayla yollarında ulaşımı nasıl sağlayacağımızı planladık.

Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu ve Belediye Başkan Yardımcısı Ömer Cinel ile irtibat kurduk. Bir taraftan Giresun Federasyonu Başkanı Hasan Turan Giresun ile ilgili girişimlerde bulundu.

Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu’da böyle bir organizasyondan dolayı heyecan duyduğunu ve elinden gelen her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu söyledi. Başkan adına organizasyonumuzun Giresun ayağında Başkan Yardımcısı Ömer Cinel’in sıcak yaklaşımını ve misafirperverliğini gördük.

Ulaşım, konaklama, yemek, çay molasına varana kadar herşeyi saat saat planladık.

Bu arada yaptığımız afişte kullandığımız slogan ise;

HAYDİ DOSTLAR GİRESUN’A

Sosyal ağlarda paylaştığımız ve bire bir görüşerek davet ettiğimiz arkadaşlarımızın ilgileride bizi son derece heyecanlandırdı.

İstanbul’un her tarafından olduğu gibi Ankara’dan dahi tura katılma istekleri geldi.

Bu arada işin medya ayağını da unutmadık. Ulusal medyada görev yapan bir çok arkadaşımızıda tura davet ettik. Onlar içinde 10 kişilik kontenjan ayırdık.

NTV Haber Müdürü Halil Demir eşi Mine ve iki çocuğuyla turumuza katıldı. TGRT haberin ekranlardan tanıdığımız ismi, usta gazeteci Mevlüt Yüksel eşi Hülya ve Kızı Pınar Yüksel, Türkiye’nin en çok tık alan haber portalı İnternet Haber’e yazan gazeteci yazar –yönetmen Gülnur Yeşilbaş,  deneyimli gazeteci-yazar Bahri Kayaoğlu, Giresun Medyasının sivri kalemi Zeki Al, fotoğraf sanatçısı ve aydınSes gazetesi muhabiri Abdullah Tezer gezimize katılan medya mensupları olarak yerini aldı. Bir çok arkadaşımız  izin dönemi nedeniyle gündem yoğunluğundan katılamadığı için üzüntüsünü bildirdi.

 Rezervasyonumuz dolmuştu. Artık yolculuk anı geldi.

Tarih 21 Temmuz 2011 Perşembe...

Tura katılacak arkadaşlarla Gaziosmanpaşa Meydanında buluştuk. 45 Kişilik otobüsümüz hazır. Perşembe günü saat 14’te son olarak konuştuğumuz ve geleceğini bildiren iki kişi yok. Telefon üstüne telefon ediyoruz. Telefonlara cevap yok. Turumuza ilk kaydolan ve o günde oğluyla birlikte geleceğini bildiren Fahri Dönmez’den bu yazıyı yazdığım ana kadar haber alamadım.

Dönmez’i beklerken 20’de hareket edecek otobüsümüz 21:15’te yola koyuldu. Çok tesadüf olmalı ki otobüs sürücüsü iki arkadaşımızın adı da Murat. Otobüste olduk 3 Murat... Bu espri ile Giresun yolculuğu başladı.

Giresunlu olmayan dostları götürürken herşeyi düşündük dedik ya... Orada olacak küçük aksilikler, bizim için eksi haneye yazacaktı. Gerçi Giresun’daki dostlarımızla yaptığımız telefon trafiği ile her şey ayarlanmıştı. Birşey hariç... Giresun’u anlatacak rehber bulamadık. Giresun Turizm Kültür Müdürlüğü bu konuda yeterli desteği veremedi. Ellerinde rehber yoksa bu çok vahim bir durum

Abdullah Akgün arkadaşımız bir hafta önce Giresun’a gitti. Giresun’daki programla ilgili en ince ayrıntıları yerine giderek konuştu ve anlaşmaları yaptı.

Yola çıkınca telefonlaştık. Sabah Saat 10’da Giresun Programı başlayacaktı. Ne var ki bizim 1 saatlik gecikmemiz, yolda giderken yapım çalışmaları nedeniyle kaybettiğimiz zaman 2 saatlik gecikmeye neden oldu.

Güzel bir yolculuktan sonra sağ salim Giresun’daydık. Otele yerleşip hemen programa başladık.

Artık Keşap ilçesindeyiz. Belediye Başkanı Dr. Nihat Yılmaz karşıladı bizi. Birlikte yemek yedik, ardından Cuma Namazı molası...

Hemen yola koyulduk. Türkiye’de başka hiç bir yerde bulamayacağınız doğal Türkiye Haritası;

Şahan Kayası.

 

Otobüsle yol almaya başladık birde baktım ki cep telefonum yemek yediğimiz noktada kalmış. Nasılsa bir saatlik program diye önemsemedim. Geldiğimde arayanlar olursa dönerim diye hesap ettim...

Ama hesap bizim hesabımız.

Bu hesaplarla ilgili bir çok ata sözü vardır.

-Evdeki hesap çarşıya uymaz,

-Senin bir hesabın varsa Allah’ın da bir hesabı vardır...

İki tarafı fındık bahçeleri ve ormanın doğal yeşili ile süslenmiş, ilk defa gören arkadaşlarımız için son derece doğal manzara ve heyecan oluşturan Karabulduk Deresi boyunca yol alıyoruz.

Bir ara turumuza katılan gazeteci yazar arkadaşlarımızdan Gülnur Yeşilbaş derenin berrak pırıl pırıl suyunu göstererek şöyle dedi:

-        Murat şu dere kenarında duralım da ayaklarımızı suya sokalım

-      Bende kendisine yarınki programımızda geçeceğimiz alanlarda kolaylıkla ulaşıp suya basacağımız dereler olduğunu söyledim.

Yine turumuzda yer alan Nevin Tezel hanım söze girdi:

-        Derede su yok ki

Derenin suyu gerçekten azdı. Biz Giresunlu olarak o derelerde suyun azlığını ve dakikalar sonra neler olabileceğini az çok biliyoruz. Ancak, misafirlerimizin bunu bilmesi mümkün değil.

 

Bir taraftan geçtiğimiz yerleri anlatıyoruz arkadaşlarımıza bir taraftan sorular alıyoruz.

NTV haber Müdürü Halil Demir ve Bahri Kayaoğlu fındık bahçelerinin sarp yamaçlarda olduğunu görünce şaşkınlıklarını gizleyemedi. Sordular:

-Nasıl topluyorsunuz fındığı buralarda. İnsan duramaz ki bu arazide. Tek tek fındık toplamak çok zor olsa gerek.

-Anlattık fındık üreticisinin derdini... Fındığın ne kadar zor olduğunu.

Bir taraftan doğanın güzelliği, dere kenarındaki ve yol dışında kara parçasının olmadığı yeşil vadide ilerliyoruz.

Şahan Kayası’na  1.5 kilometre varken yol durumundan dolayı otobüsten indik. Artık yürüyoruz. Bir taraftan yol kenarlarında bulunan böğürtlenlerden yiyor, bir taraftanda uzaktan görülen Şahan kayası ile ilgili yorumlar yapıyoruz.

1.5 kilometrelik dik yolda herkes aynı performansı gösteremedi... Bazıları yolun yarısında kaldı misafirlerimizin... Parkuru tamamlayanlar ise karşısında duran kocaman doğal Türkiye haritası ile hatıra fotoğrafı çektirmeye başladı.

Hava parçalı bulutlu...

Şahan Kayası’nı ilk defa görenler şaşkınlıklarını gizleyemiyor. TGRT Haber’den Mevlüt Yüksel, fotoğraf çektirirken Kayayı gösteriyor eliyle...

-Müthiş birşey bu... Türkiye haritasını çiz deseler bu kadar düzgün çizemeyiz...

Gerçekten öyle... Kaya yeni değil ama keşif daha bundan yaklaşık 10 yıl önceye dayanıyor.  Oysa Kaya’nın hemen karşısında bulunan Ceylanpınar Köyü her gün kayaya bakıyor... Ama alışkanlık olsa gerek kimse böyle birşeyin farkına varamıyor. Sonra çekilen bir fotoğraf Kaya’nın Türkiye haritası olduğunu ortaya koyuyor.

2005 yılında zamanın keşap Kaymakamı Uğur Kolsuz Şahan Kayası çevresinin koruma altına alındığını ifade ederek, kayanın tepesine Türkiye haritası dikeceklerini ifade ediyor.

 

Görenleri büyüleyen doğal Türkiye haritasının karşısından ayrılarak otobüsü bıraktığımız noktaya yürümeye başladık.  Az önce parçalı bulutlar arasından gelip bizi bunaltıp terleten güneş kayboldu. Yerini kara bulutlar almıştı. Tek tek yağmur taneleri düşmeye başladı.

Köy kahvesine geldiğimizde yağmur taneleri sağanağa dönüştü. Kahvenin önünden geçilirde çay işilmez mi, Anadolu insanı misafiri ikramsız gönderir mi?

Hemen kahveye davet edildik ve çay ikramımız geldi. Öyle lezzetli bir çay ki, içen birdaha içmek istedi...

Adeta keyfimize dem vurdu çay.

Hemen kahvenin alt tarafında taş değirmen var. Bize göstermek için bendinden suyu açtılar taşı çevirsin diye... Biraz mısır konuldu teknesine... Ayağı kaldırıldı değirmenin ağır ağır dönmeye başladı taş...

Sordu arkadaşın biri:

-Neden bu kadar ağır dönüyor?

Cevap geldi değirmenciden...

-Suyu az... Bu kadar çeviriyor...

Değirmenden çıktığımızda 20 metrelik patika yolu zor yürüdük... Yağmur öyle hızlandı ki hepimiz sırılsıklam olduk...

Otobüste yerlerimizi aldık ve yola koyulduk. Karabulduk beldesini geçtik, Keşap’a doğru yol alıyoruz. Bir  de gördük ki; aman allahım yolun üstünden gelen yağmur suları taşı toprağı önüne katıp sel olmuş kayalıkların üstünden akıyor yola... Daha yeni başlamıştı. Araç o anda geçebilirdi... Korkutan ise taşların düşmesiydi...

Otobüs sürücüsü Murat frene bastı ve “Buradan geçilmez” dedi.

Arakdaşlardan itiraz edenler oldu; “Sağdan geç gidelim”

Murat; “Olmaz, geçemem cama taş gelir”

Otobüste bu tartışma sürerken bir kamyonet arkadan gelip kayaların düştüğü yolun kapanmaya yüz tuttuğu alandan hızla geçti...

Bu yoldaki ilk engeldi...

42 kişi İstanbuldan gidenler ve Giresun’dan ilave olan misafirlerle otobüs tamdolu... Geçmekten vaz geçtik Yağmur hızını daha da artırdı. Otobüzün silecekleri sürücünün önünü görmesi için yetmiyor.

Daha 40 dakika önce giderken suyunu az bulduğumuz Karabulduk deresi kabarmaya başladı...

Otobüsdeki misafirlerimizin endişesi yüzlerine vurdu...

Geçmekten vazgeçtik ancak Karabulduk’a nasıl döneceği, otobüsü nasıl bir güvenli yere çekeceğiz bunun endişesini duymaya başladık.

Yardım istemek için telefonlara sarıldığımızda yeni bir sürprizle karşılaştık.

Turkcell çekmiyordu. Vodafone olan arkadaşların hatları henüz kesilmemişti. Jandarmaya ulaşıp acil yardım istedik.

İki seçeneğimiz vardı; Ya otobüsü güvenli bir yere çekip içinde bekleyeceğiz, ya da geri geri gidip Karabulduk’a döneceğiz...

Kısa sürede dere öyle bir kabardı ki inanılacak gibi değil. O kadar kısa sürede derenin suyu yatağını aştı ve kenarlara delicesine saldırıyordu. Karşı taraftaki yamacın altı oyuldu ve toprak kaymaya başladı. Otobüsün bulunduğu tarafta her yerden sular gelmeye başladı. Sadece suyla da kalmıyor, taş toprak her taraftan yola akıyordu.

Son şansımız ve en güvenli yer Karabulduk’a dönmekti...

Biz de öyle yaptık...

Otobüse yağmur altında kılavuzluk yaparak Karabulduk’a kadar geldik...

Artık can güvenliğimizi sağlamıştık...

Karabulduk’a döndüğümüzde ne elektrik var ne su... Hepsi kesilmişti. Haberleşme ise anlattığım gibi... Abdullah Akgün arkadaşımız Karabulduk Halkalı köyünden...

Artık onun misafirleriyiz.

-Daha önce de Karabulduk’a Akgün’ün düzenlediği bir şenliğe gitmiştim. O zamanda orada insanların ne kadar misafirperver olduğnu görmüştüm..

Akgün, Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu’ya ulaştı... Giresun Federasyonu Başkanı Hasan Turan’a ulaşıp yardım taleplerimizi bildirdik.

Karabuldukt’a beklemeye başladık. Aldığımız haberler hiç iç açıcı değil...

Bizi sollayıp geçen kamyonetin sele kapıldığı haberleri yayıldı...

Karabulduk’ta beklerken akşam oldu. Belli ki burada misafiriz. Bir çoğumuz sırılsıklam ve  karnımız aç... Bekliyoruz.

Abdullah Akgün arkadaşımız hemen organizasyonunu yaptı...

Belediye binasının kafetaryası açıldı, mum ışıklarında oturmaya başladık. Laptopumu açtım, kısa bir haber yazarak fotoğraflarla sesimizi duyurmaya çalıştık.  Haber internet sitelerinde yayılmaya başlayınca arayanlar oldu.

Artık telefonlar çekmeye başlamıştı... Ama hala elektrik ve su yoktu.

Yağmur altında susuz kalmak buna derler...

TRT’de danışman olan ve aynı zamanda Eyüp Belediyesi Basın Danışmanı Ayla Eyüpoğlu Mevlut Yüksel’i aramıştı. Beni telefona istediğinde telefonumun Keşap’ta kaldığını anımsadım..

Telefonum Keşap’ta şarjda kalmıştı ve ben 1 saat sonra geleceğiz diye önemsemeyip almak için geri dönmemiştim... Aradan ne saatler geçti... Gün geçti ben telefonuma ulaşamadım.

Artık, haberimizi geçmiş, yemeğimizi yemiştik... Ceylan Lokantası aşçısı Mehmet Ceylan’ın yaptığı mercimek çorbasının tadı hala damağımda... Hele pilavı... Genelde pilav yememeye dikkat ederim... Ama Ceylan’ın pilavı bir başkaydı...  Ya işkembe çorbasını içen arkadaşlar ikinci tabağı istemeden duramadılar. Abdullah Tezer işkembe çorbası ile ilgili yorumunu yaptı;

-        Ben hiç bir yerde böyle işkembe çorbası içmedim. Hayatımda içtiğim en leziz işkembe çorbasıydı...

       Bahri Kayaoğlu’nun ise tabağı boşaldığında eline alıp tencerenin yanına doğru gittiği ilişti gözüme...

-        Çaylar hele bize özel...

Artık saat gece 24:00’e yaklaşıyor... Karnımız doymuştu... Yol geçit vermemişti ama, hiç mahsur kalmış gibi değildik...

Şunu söylemeden geçemeyeceğim...

O gece devlet yoktu.

O köyde bir kişi hastalansa gidecek yeri ve yolu yoktu, herkes çaresizdi...

Ancak köylü bizi öyle bir ağırladı ki, mahsuriyetimiz zevkli bir hal almıştı. Türk insanının misafirperverliği Karabulduk’ta göğsümüzü kabarttı.

Tabi yağmurdan dolayı üzeri ıslak olan arkadaşlara giysilerde geldi. Ceylanpınar Mahallesi Muhtarı evinden getirdiği pantalon, ayakkabı ve gömleklerle destek verdi.

Sıra konaklamaya gelmişti... Ben otobüste kalırız ya da kahvede sabahlarız diye düşünürken, köylü bununda organizasyonunu yapmıştı...

 Küçücük bir kasabada yapılan organizasyonla hepimiz evlere yerleştirildik. Sadece yerleştirilmekle kaldık mı?

Ev sahipleri ile kurulan diyaloglar... Onların sıcaklığı bizde iz bıraktı.

 

Büyük kentlerde biten komşuluk ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık. 

Karabulduk halkı bu konuda evrensel ödüle layık bir halk...

Hiç tanımadıkları, Türkiye’nin değişik illerine mensup İstanbul’da yaşayan insanlara evlerini açtı...

Hatta bazı evlerden arkadaşlara hediyeler verilmesi ise bizi daha da duygulandırdı.

Bir Giresunlu olarak Gaziosmanpaşa Giresunlular Derneği kurumsallığı ile yaptığımız bu geziye katılan medya mensubu ve diğer arkadaşlarımıza karşı memleketimin insanının bu misafirperverliği göğsümüzü kabarttı... Duygulandım gözüm yaşardı...

Demek ki insanlık ölmemiş...

 Sabah olmuştu... 23 Temmuz 2011 Cumartesi...

Sabah saat 06:00’da  Giresun Çarıkçı otelden çıkıp saat 08:00’de Yağlıdere Gölyanı Yaylası’nda olacaktık. Gezimizin en önemli noktalarından biriydi. O muhteşem manzarada çam ağaçları kokusu ve önümüzdeki gölün başında kır kahvaltısı yapacaktık. Biz programı öyle yapmıştık...

Ama Allah programımızı bozdu... O bize başka bir program çizdi.

 

Selden Yağlıdere’de nasibini almıştı. Orada da bazı yollar kapanmış, gideceğimiz yaylaya ulaşım kesilmişti. Yağlıdere Belediye Başkanı Abdurrahman Karahasanoğlu ve Üçtepeler Belediye Başkanı Harun Öztürk’de kahvaltıda bizimle beraber olacaktı...

Onlar da kahvalti için lojistik destek vermişler ve tüm hazırlıkları yapmışlardı.

Ama ne yazık ki; biz o muhteşem kahvaltıyı hayal ederken hala Karabul’dukta, ‘buradan nasıl çıkacağız’ diye planlar yapıyorduk.

 Üç  çıkış yolumuz kalmıştı sabah saatlerinde...

Bazı arkadaşlar gelen bilgiler ışığında yolun açılabileceğini söylediler...

İtiraz etim, bu yol hemen bir günde açılamaz...

Açılır açılmasına da, açmak için güçlü irade gerekir... O saatlere kadar bunu görmedik. Yine de itiraz eden arkadaşlarla derenin sıfırladığı yol noktasına gittik ve hepsi ikna oldu...

O sırada Abdullah Akgün Giresun Valisi Dursun Ali Şahin ile irtibat kurdu.

-Araç gönderip sizi aldırayım...

Vali böyle söyledi ama söylediği noktada araç geçecek yol yok...

Araç gönderme yerine yolun yapımı için Karayollarını, Köy Hizmetlerini seferber etse olacak...

Neyse çözümümüzü yine köylüden aldığımız haberlerle biz bulduk...

İki yol vardı... İkisi  de dağdan geçiyor...

Ya Erköy’den aşıp Yağlıdereye bağıl Üçtepeler beldesine ineceğiz, yada Tamdere’den Dereli yoluna...

Gölyanı Yaylası’ndaki kahvaltı programı hava şartları nedeniyle iptal olunca, köyden kiraladığımız üç minübüs ile Tamdere yolundan Dereli üzerinden Giresun’a ulaşmak üzere yola çıktık.

Yine yağmur atıyor ara sıra... Şebinkarahisar yoluna kavuştuğumuzda gördüğümüz Kanyonlar yabancı arkadaşların ilgisini çekti. Tabi görmeyen Giresunluların’da...

Bir hikayeye göre; Topal Osman Ağa, Kurtuluş Savaşı sırasında Rum Çetecileri ile bu kanyonlarda savaşmış, onlara büyük kayıp verdirmişti. Giresun’un işgal edilmesini engellemişti... Yine yol üzerinde dikkatimizi çeken hiç beton kullanılmadan kaya delinerek oluşturulmuş doğal tünel... Durup hem kanyon manzaralı, hem tünel manzaralı fotoğraflar çektirdik...

Mahsur kalmıştık ama, kimse şikayetçi değildi. Herkes şer görünen bazı şeylerin hayır, hayır görünen bazı şeylerden şer doğabileceği inancında insanlardı.

 

Dereli yoluna indiğimizde selin bu alanlarda da etkili olduğunu gördük. Hala bazı evlerde su boşaltma çalışmaları yapılırken, bazı vatandaşlarda nimetlerden yararlanıyordu. Selin getirdiği ağaç parçaları toplanarak odun yapılıyordu...

Giresun’a indiğimizde saat 12:00 olmuştu.

Gezi programımız tam gaz devam ediyor...

Otelde bir saat dinlenme molası verdikten sonra, daha önceden İl Özel İdaresi tarafından yayla programları için tahsis edilen minibüslerle Kümbet Yaylası’nın yolunu tuttuk...

İçimizde tedirgin olan arkadaşlar vardı...

-Ya yine sel olursa...

Program sorulduğunda şu cevabı verdim espriyle karışık...

-Arkadaşlar biz program yapmıyoruz... Gidebildiğimiz yere kadar. Şu saate kadar program tutturamadık...

Artık Giresun’un şenlikleriyle meşhur olmuş en önemli yaylalarından Kümbet’in yolundayız.

Bu sefer Aksu Deresi vadisinden Dereli’ye doğru ilerliyoruz... Yaylaya çıktıkça sis bastı.

Bir taraftan çam ormanlarının arasından geçiyoruz bir taraftan arkadaşları bölgenin özellikleri konusunda bilgilendiriyoruz...

Yapımcı-Yönetmen yazar arkadaşımız Gülnur Yeşilbaş önemli bir fikir attı ortaya...

-Bu yollarda mükemmel motorsiklet yarışı yapılır...

Bu yollar derken öğleden önce geçtiğimiz Şebinkarahisar yolunu da ilave etti...

İstikamet Kümbet Koçkayası tesisleriydi...

Öğle yemeğini orada organize etmiştik... Sisten çevreyi göremedik ama, havanın verdiği oksijen ciğerlerimize bayram yaptırdı... İstanbul’da sıcaktan kavrulan insanlar orada giyecek aradı.

 

Herkes memnundu...

Sis altında çekilen fotoğrafların ise ayrı bir güzelliği vardı...

Tabi oraları bir  de açık havada görmek var...

Açık büfe yöresel yemeklerinde içinde bulunduğu yemekten sonra Kümbet içinde bir çay ve alışveriş molası verdik...

Ardından Kulakkaya yaylası için yola düştük...

Kulakkaya’da Kümbet gibi güzelliklerini sisle gizlemişti. Ama yine de Abdullah Tezer’e yarışmaya katılacak nitelikte fotoğraf vermekten kendini alıkoyamadı.

Kulakkaya’daki durağımız Türk Futbolu’nun da gözde mekanlarından biriydi... Tesis yenilenip bugüne hizmet verecek durumda değilsede, yıllar öncesinde Milli Takım dahil bir çok kulübün kamp yaptığı bir alan...

Sislide olsa herkes bayıldı doğaya ve havaya...

Avukat Ali Çanak; Sel dahil her şey çok güzel diye yorumladı geziyi...

Kendisinden geziyle ilgili bir değerlendirme yazısı yazmasını istedim...

Artık akşam olmuştu...

Yorucu bir günün ardından konaklamak için otele döndük...  Akşam yemeği ise Giresun sahilinde bulunan Ayvasıl Liman lokantasındaydı...

Ayvasıl’da bizi Giresun Belediye Başkan Yardımcısı Ömer Cinel karşıladı. Cinel, Giresun’un tanıtımı için yaptığımız bu organizasyondan dolayı bizi kutladı. Bizde gösterdikleri misafirperverlik ve yakın ilgiden dolayı kendilerini kutladık ve Belediye Başkanı Kerim Aksoy’a teşekkürlerimizi ilettik. Bu programa Kerim Aksu Bey’de katılacaktı. Aslında program bir önceki gündü... O aksam Karabulduk’ta mahsur kalmıştık.

Başkan yoğun programından dolayı aramızda olamadı ama Ömer Cinel  gereğini yaptı...

Tabi gazeteci arkadaşların gözünden hiçbirşey kaçmıyor...

Akşam yemeğinin konusu Giresun’un Turizm alanı ilan edilmiş sahilindeki çöplük yığını oldu.

Gülnur Yeşilbaş Kayaoğlu, sahilden geçerken gördüğü çöp yığını karşısında hayretlerini bildirmiş ve yemekte Başkan Kerim Aksu’ya soru yönelteceğini söylemişti...

Sorunun muhatabı Aksu yerine Cinel oldu...

Neyse ki sorun çözüm noktasına gelmiş. Çöp toplama ve rehabilite alanı hazırlanmış. Vali Dursun Ali Şahin’in başkanı ve Belediye Başkanı’nın Başkan Yardımcısı olduğu Komisyon olayı çözmüş. Şimdi sıra bir an önce tesislerin yapılması ve o çöp yığınının gelip geçen herkesin tepkisini çeken sahilden kaldırılmasına gelmiş...

(Bu konuyla ilgili detaylar Gülnur Yeşilbaş’ın yazısında yer alacaktır...)

Gecenin konukları arasında Giresun Federasyonu Başkanı Hasan Turan, Giresun Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Hasan Özdemir, Giresun İl Genel Meclisi Üyesi Cumhur Karahasan yer aldı...

Yemekle birlikte dışarıda sağanak yağmur yeniden hızla yağmaya başlamıştı... Ama artık otel yakındı. Mahsur kalma korkusu yoktu...

Ve oteldeyiz... Yoğun yorgun bir günün ardından ertesi gün planlarını yaptık ve herkes istirahat için odalarına çıktı...

Tabi memlekete gelinirde aile büyükleri görülmeden gidilir mi? Akşam boşluğunda ablamı, sabah boşluğunda abimi ziyaret ettim...

Ve 24 Temmuz 2011 Pazar...

Kale’den başladık ...  Turizm Müdürlüğü’nden bulamadığımız rehberi Belediye Başkan Yardımcısı Ömer Cinel bize verdi. Danışmanı Arkeolog ve Coğrafyacı  Mesut Dönmez bizimle birlikte Kale’ye geldi ve Giresun’un tarihi alanlarında bize eşlik etti. Bilgi, birikim ve diksiyonuyla anlattığı bilgiler gerçekten Giresun tarihine ışık tutacak cinsten...

Belki Topal Osman’ı biz Giresunlulardan başka önemseyen yoktur. Ama Mesut Dönmez’in anlatımı, tüm arkadaşları etkiledi. Topal Osman ile ilgili söylediği sözler dinleyenlere “vay be” dedirtti. Topal Osman’ın babasına rağmen nasıl gönüllü alay kurduğunu, kurduğu gönüllü alaya o günlerde savaştığı Rum çetelerine rağmen Rum çocuğunu nasıl yazıcı yaptığını anlatması dikkat çekiciydi. Hele ki Afyon Karahisar’da kazanılan zafer, Tunceli Dersim bölgesinde başlatılan Ermeni ayaklanmasının bastırılması sırasında yaptıkları, Atatürk ile ilişkileri hepsi kaydadeğer bilgilerdi.

 

Artık yağmurlu hava Giresun’u terketmişti... Bir gün önceye göre sıcaklık artmıştı. Bir zamanlar ticarete damgasını vuran, yolcu vapurlarının yanaştığı bir çok insanın anılarında yer edinmiş Giresun Limanı artık terk edilmiş bir vaziyette uyuyordu. Karadenizin azgın dalgaları bile limanı uyandırmaya yetmiyor gibi görülüyordu kaleden... Sanki Liman Giresunlulara küsmüştü... Neden terk edilmişti? Neden Giresunlular Limanına sahip çıkmamıştı?

 

Liman da SEKA Kağıt Fabrikası gibi özelleştirme kurbanı olmuştu...

Evet SEKA dedim de, Seka’dan hiç bahsetmedim... Cumhuriyet döneminin Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaptığı önemli Sanayi Tesislerinden biriydi SEKA Kağıt Fabrikası...

 

İşlediği dönemlerde yaklaşık 2000 kişi ordan ekmeğini kazanıyordu.  Özelleştirildikten sonra Liman gibi onunda kapısına kilit vuruldu.

 

SEKA Kağıt Fabrikası’nı özelleştirmeden alanlarda bilindiği gibi siyasilerin uzantılarından... Şimdilerde orada yeni proje için uğraş veriyorlar. Giresun’un en değerli arazisine sahip...

Giresun’un koruma altına alınmış tarihi evlerinin bulunduğu Zeytinlik Mahallesi şehirleşmenin bugüne göre çok daha düzenli olduğunu gösteriyor. Sokakları dar olsada evlerin mimarisi bir döneme ışık tutuyor.

 

Giresun Ticaret Lisesinin olduğu bina ise görmeye değer. Kilise ve içindeki müze Giresun tarihini gözler önüne seriyor. Kilisenin yanında bulunan Mahzenden kaleye çıkan mağara ise kapatılmış.

 

Yine rehberimiz Mesut Dönmez’in mağara ile ilgili verdiği bilgi şöyle:

-Bu mağara savaş dönemlerinde Rum Milislere silah taşımak için kullanılmış. Kilise mağaranın girişine yapılarak gizlenmiş. Kilise üzerinden milislere silah yardımı yapılarak Türklere saldırılar düzenlenmiş.

 

Tarihi alanlardan sonra sahil gezimiz başlıyor. Zaman yetersizliğinden Eynesil’e geçemedik ama Görele’de mola verdik. Görele’de hem yemek hem çay molası vardı. Bizim için hazırlanmış sürpriz ise tamamını lise öğrencilerinin oluşturduğu SİSKAR müzik gurubu oldu. SİSKAR Müzik Grubu kemençe, gitar ve darbuka eşliğinde otantik karadeniz müziği sunuyor sahnede. Grubun bir üyesinin ise Urfalı olması dikkat çekiciydi.

 

Açılımı Sisin Kardeşliği olan grubun söylediği otantik türküler dinlemeye değerdi. Yolu açık olsun liseli kardeşlerimizin. Hiç bozulmasın kardeşlikleri sis gibi... Sıkı sıkı sarılsınlar birbirilerine, insanlığa...

 

Saat 15:00 olmuştu biz Görele’deyken... Şoförümüz Karabulduk’a otobüsü almaya gitmişti. Söylenenlere göre yollar açılmış bir sıkıntı kalmamıştı. Murat aradı ve yolun otobüs geçmeye müsait olmadığını söyledi. Zaman daralmıştı. Ardından Tirebolu, Espiye ve Bulancak programıyla geziyi sonlandırıp İstanbul’a dönmemiz gerekiyordu.

Turumuza katılan misafirlerden bir çoğu programını ona göre yapmıştı. Pazartesi günü iş başı yapmaları gerekiyordu.

Yeni bir telefon trafiği derken Abdullah Akgün ve Zeki Al birlikte Karabulduk yolunu tuttu.

 

Bu arada Vali Dursun Ali Şahin’i arayarak yolla ilgili ne yapabileceklerini sormak istedik.

Biz mahsur kalmaktan kurtulmuştuk ama otobüsümüz orada olduğu müddetçe mahsuriyetimiz devam ediyordu. Otobüsün olmaması kafilenin ayrı araçlara düşmesi bilgilendirme açısından sıkıntı doğuruyordu.

Bunları aştık, ama İstanbul’a dönüş saatimiz yaklaşıyordu ve  otobüs hala mahsur  kaldığı Karabulduk’tan çıkamamıştı.

 

Burada devletin çalışma sisteminin hantallığı da bir kez daha gözler önüne serilidi. Yola dökülen harfiyatla minibüslerin geçeceği kadar yol açılınca üst makamlara ‘yolu açtık’ bilgisi verildi. 

Evet yoldan traktör, kamyonet, minübüs geçiyordu... Ama bir yolcu otobüsünün geçmesi mümkün değildi.

Karabulduk Belediye Başkanı Mehmet Öztürk geçit vermeyen alanda karşıladı Abdullah Akgün ve Zeki Al’ı...

Bu arada Vali Dursun Ali Şahin TGRT Haber’den Mevlüt Yüksel ile görüşürken, yolun açıldığı ısrarında bulununca, Yüksel açılmadığını ve otobüsün geçmediğini söyledi.

Hatta aralarında kısa bir tartışma bile çıktı diyebilirim. Aldığımız habere göre; Vali Şahin,, Yüksel ile görüşmesinin ardından Keşap Kaymakamı Tamer Orhan’ı evinden kaldırıp otobüse geçit vermeyen alana gönderiyor. Bu arada yine yol yapım çalışmaları yapan ekibe de talimat veriyor.

 

İşin ilginç yanı burada...

Kaymakam Tamer Orhan yol yapım çalışmalarının yapıldığı noktaya geldiğinde şu talihsiz sözleri sarfediyor:

-Burada bu otobüsün ne işi var, Burası turistik alan mı?

 

Doğrusu bu sözleri bir Kaymakam’a yakıştıramadık. Biz Gaziosmanpaşa Giresunlular Derneği olarak böylesine bir organizasyon ile Giresunlu olmayan dostlaımızı ve gazeteci arkadaşlarımızı İiimizi tanıtmak, ilimizin tarihi ve turistik yerlerine dikkat çekmek için gezi düzenledik.

Otobüsün oraya niçin gittiğini Kaymakam beye soracakta değildik. Seyahat özgürlüğümüzü kullandık.

Peki Kaymakam bey, daha önceden Keşap Kaymakamlığı tarafından bu Şahan Kayası’nın turistlik bölge ilan edildiğini bilmiyor mu? Kaya’nın tepesine Türk Bayrağı dikilmesi projesi de yine Keşap Kaymakamlığı’na ait...

Yoksa Kaymakam son günlerim diye görevini hafife mi alıyor?

Kaymakam Tamer Orhan bu sözleri sarf etme yerine o gece bir şekilde bu kafileye ulaşıp devletin varlığını ortaya koymalıydı.

Kaymakam böylesi bir felakette mahsur kalan insanların yanında olup Vali Dursun Ali Şahin’i bilgilendirse bir çok kriz yaşanmadan atlatılırdı...

Ama makamda oturarak, “Tamam bir sıkıntı yok” demek en büyük sıkıntıların habercisi...

Giresun’da olduğu gibi...

 

Krizle de olsa yolumuz açıldı ve otobüsümüze kavuştuk. Geçte olsa Giresun’dan ayrılırken bizde ve Giresun’da iz bırakan bır çok hatıra vardı...

 

Gezimizin ilk gününde Şahan Kayası’ndan sonraki durağımız Bulancak Paşa Konağı Yaylası’ydı. Buradaki organizasyonumuzda bize destek olan Dernekler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi ve Deniz Yıldızı Derneği program sunucusu İhsan Yüksel, Bulancak Sarayburnu Camii’nde bizi bekliyordu.

 

Giresun’a kadar gidip Sarayburnu Camii’ni görmeden dönmek gerçekten bir eksiklik olurdu. Zaman darlığı nedeniyle programdan çıkarmayı bile düşünmüştük. Ancak, Yüksel’in ısrarlı anlatımları sonucu geçte olsa bu ziyareti gerçekleştirdik.

 

İyi ki gerçekleştirmişiz... Karabulduk ve Giresun’un her noktasında gittiğimiz yerlerde insanların birlik ve beraberlik içinde neler yapabildiğinin örneğini burada da gördük.

 

Bulancak Sarayburnu Camii yapımına 1987 yılında başlanmış. Mimarı Ali Bahat. Cami Mimar Sinan’ın ilk eserlerinden olan İstanbul Şehzade Başı Camii’nin bire bir aynısı. İşte Sarayburnu Camii’nin hikayesi:

 

 

BULANCAK SARAYBURNU CAMİİ

 

Kanunî Sultan Süleyman, ölen oğlu adına baş mimar, "Mimar Sinan’a" "Şehzadebaşı" adıyla bir Câmi yaptırmış. Osmanlı’nın ihtişamlı câmilerinden olan bu esere Mimar Sinan "Çıraklık eserimdir." demiştir.

Şu anda İstanbul’da Saraçhanede Büyükşehir Belediye Sarayı'nın karşısında bulunan bu eser bir ziyaret yeridir. Bu şaheserin şimdi Karadeniz sahilinin şirin ilçesi Bulancak’ta tüm güzellik ve cazibesiyle tamamlanmak üzere yapımı sürmektedir.

 

1987 yılında başta Vali Bey olmak üzere çevre il ve ilçelerden gelen kurumların temsilcileri ve de yoğun halk katılımı ile temeli atılmıştır. Zemin etüdü yapılmasının ardından başlanılan proje kapsamında câminin yalnız temeline 80 ton demir, 5000m3 çakıl ve kum harcanmıştır. Su basmanı seviyesinden sonra, kendi imkan ve ekipmanlarıyla çalıştırılan taş ocağından çıkarılan sarı renkli taşlarla duvarlar örülmeye başlanmış ve şu anda minareler, son cemaat yeri ve işlemeleri yapılacak doğu kapısı dışında taş işçiliği tamamlanmıştır.

 

Taşları kendi ocaklarından bloklar halinde çıkarılıp, kendi araçları ile getirilerek yine kendi mermer tezgahlarında biçilip elinde işleyen ustalara verilmekte, onlarda ölçü ve şablonlara uygun ellerindeki aletlerle işleyip, duvar ustasına sevk etmekteler.

BAHRİ KAYAOĞLU GİTTİ GÖRDÜ GEZDİ YAZDI

 

Şu an; dışarıdan görünen gövde ile iç kısımda nakış işleri, vitray pencereler, Avizeler, Mermer Mihrap, Müezzinlik ile Divriği Ulu Cami Taç Kapısı, taban halı döşeme çalışmaları tamamlanmıştır.

İki adet minare, kuzey mermer kapı, kürsü, çevre düzeni ile caminin yapımı sürdürülmektedir.

 
GÜLNUR YEŞİLBAŞ'IN GİRESUN'A BİR DE BU GÖZLE BAKIN YAZISI İÇİN TIKLAYIN!


Gerçekten görülmeye değer bu şaheser cami Giresun için önemli bir eser haline gelmiştir. Cami Derneğinin verdiği bilgiye göre  bu güne kadar 13 milyon lira para harcanan camii için devlet yardımı ile ilgili soruya imamın verdiği cevap şu oldu:

-Ne yazık ki...

Ve bir giresun gezisi böylece sona erdi.

Bilmem anlatabildim mi yaşananları... Ve sonrasında uzun bir yolculuk ve İstanbul... Yine güneş yakıyor insanı... Büyük şehrin karmaşasıyla içiçe bir günün içinde buluyoruz kendimizi...

Hayat devam ediyor....